Dinimizin en önemli ilkelerinden biri hiç şüphesiz adalettir. Öyle ki Kur’an-ı kerimin birçok yerinde direk veya dolaylı olarak adalete vurgu yapılmaktadır. Örneğin her Cuma hutbesinden sonra hatibin okumuş olduğu Nahl suresinin 90. Ayetinde Mevlamız şöyle buyuruyor. “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.
O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Ayette üç emir ve üç yasak söz konusu olup, üç emrin başında ise adalet zikredilmektedir. Önümüzdeki haftalarda diğer emir ve yasakları da ele alacağız ama bu gün bu ayetteki ilk emir olan ve her şeyi yerli yerine koymak, hak ve hukuka uygunluk, doğruluk, hakkın gözetilmesi manasına gelen adalet konusuna değineceğiz.
Şüphesiz toplumların huzur ve barışı adalet ile mümkündür. Adaletin olmadığı yerde haksızlık ve zülüm vardır. Peygamber efendimizden nakledilen bir hadisi şerifte küfrün devam edeceğini, ama zulmün ilelebet devam edemeyeceği bildirilmiştir. Yakın tarihimizde zulümleri ile şöhret kazanan nice zalim ve diktatör idarecilerin sonlarının çok acı ve hüsranla bittiğine hep beraber şahit olduk. Onun için özellikle idarecilerin adil olması gerekmektedir.
Kıyamet gününde Cenabı Allah’ın özel gölgesi altında barındıracağı yedi sınıf insandan biri de adil idarecilerin olduğunu yine hadisi şerifte belirtilmiştir. Anlaşılıyor ki iyi bir kul olmanın yolu adil olmaktan geçer. Nitekim Kur’an-ı kerimde “Allah adil olanları sever” Hucurat-9, “Allah adaletle hükmedenleri sever” Maide- 42, buyrulmak suretiyle kulunu sevmesinin ön şartlarından birinin adalet olduğu belirtilmiştirYine, cenabı Allah özellikle şahitlik konusunda adil davranılmasını istemektedir. Nisa Suresi’nin 135. Ayetinde yüce Mevla’mız; “ Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de yakındır. (Onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Buyurmak suretiyle kendimiz veya en yakın akrabalarımız aleyhinde bile olsa adaletten ayrılmamamızı istemektedir.
Şahitlik bir kamu görevidir. Ayeti kerime hem bu görevden kaçınmanın doğru olmadığını, hem de görevi icra ederken adaletten ayrılmamayı emretmektedir. Gerçekten hukukun yerini bulması için adil şahitlere ihtiyaç vardır. Çünkü hakim şahitlerin beyanlarına göre hüküm vermektedir. Yalan şahitlik yolu ile haklı ile haksız karışır. Haklı haksız, haksız da haklı olur.
Bu nedenle Mevla’mız kendi aleyhimizde bile olsa adalet ve doğruluktan ayrılmamamızı istemektedir. Ayrıca cenabı Allah bir başka hususa da dikkatimizi çekerek şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler!
Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu Allah’a karşı gelmeye sakınmaya daha yakındır…” böylece kişi veya guruplara olan kin ve düşmanlığımız bile bizi adaletten alıkoymamalı, dahası iyi bir mümin olabilmemiz için hakkı teslim etmemiz lazım. Haftaya buluşmak üzere, Cumanız mübarek olsun.