Hepinize merhaba, “Bir şeyler söylemekle hiçbir şey olmuyor; çalışmak gerek, çaba sarf etmek gerek. Sadece çok çalışarak başarı elde edebilirsiniz. Çabayla elde edilen başarıyı kimse inkar edemez. İster Amerika, ister Avrupa, isterse de dünyanın herhangi bir yeri olsun, kimse çalışkan insanın karşısında duramaz.”
Bu sözler Nobel ödüllü bilim insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar’a ait.
Hayat yolumuzda hepimizin umudumuzu kaybettiğimiz, başarısız olduğumuzu düşündüğümüz zamanlarımız olmuştur. Bu gibi durumlarda bir kitap, bir film, yaşanmış gerçek hayatlar veya bir söz bizi cesaretlendirebilir ve motive edebilir. Bugüne kadar yazılarımda bu tarz film veya sözlere yer verdim. Bu hafta ise kendi hayatımdan ve çocukluluğumdan bir örnek vereceğim.
Yazı yazmayı seviyorum çünkü ne de olsa çocukluğumun büyük kısmı tek başıma, odamda kitap okumak ve yazmak ile geçti. Kitap bulmakta da hiç zorluk çekmezdim. Zaten evimiz kütüphane gibiydi. Yerli, yabancı klasikleri çok erken yaşlarda okuduğumu bilirim. Üniversite yıllarıma kadar sosyal olmak yerine kitap okumayı, yazı yazmayı ve resim çizmeyi tercih ettim. Lise yıllarında tiyatroya ilgimi ve az da olsa yeteneğim olduğunu keşfettim. Görünen o ki yaratıcı bir çocuktum. Ama konuşarak iletişimden çok hoşlanmazdım ve girişken değildim.
Şimdi bu yazdıklarımı okuyanlar hani o çok zeki çocuklar gibi erken okuma ve yazma öğrendiğimi düşünebilir. Birçoğunuzu şaşırtacağım ve belki de hayal kırıklığına uğratacağım. Çünkü bırakın erken okumayı ilkokul birinci sınıfta bile okuma yazmayı en geç öğrenen bendim. Zaten yüz yüze iletişimi sevmediğim, içe kapanık olduğum için okula gitmek resmen işkence gibi gelirdi. Ama işin gerçeği her çocuk farklı olduğu gibi ben de farklıydım ve belki de kafa yapım ezberci sisteme uyum sağlayamamıştı. Tabi ki minicik bir çocuk olarak o zaman bunların farkında değildim. Diğer çocuklarla aramda yapılan kıyaslamalara göre anladığım herkes çok zeki, ben de ise bir problem vardı.
Hatta rivayete göre okula gitmek yerine evde annemin bana eğitim vermesi için babama çok yalvardığım olmuş. Yani öğrenme güçlüğü olan benim o senelerde evde eğitimi keşfeden bir hayal gücüm de varmış. Çok ama çok ders çalıştım. Diğer çocuklara göre daha çok çalışmak zorundaydım çünkü hemen anlayamıyordum. Ayrıca ezberim çok zayıftı. Sonra tabi ki normal bir seviyeye gelebildim.
Kim derdi ki kalem tutmayı, okuma yazmayı bin bir güçlükle öğrenen o kız çocuğu ortaokulda kısa hikayeler yazmaya, bol bol kitap okumaya ve resim çizmeye başlayacak. Hatta bir yetişkin olduğunda dergilerde, gazetelerde yazıları yayınlanacak. Bu arada tüm çalışma hayatımın yüz yüze iletişimin bir gereklilik olduğu medya ve reklam sektörü olması da şaşırtıcı tabi ki. Bunun yerine karakterime daha uygun olan, sessiz bir akademisyen olabilirdim.
Aslında düşününce hepimiz doğuştan bir takım konularda daha iyiyiz. Ama Yaradan her şeyi öyle bir sistem üzerine kurmuş ki; bildiğimiz, alışkın hissettiğimiz, iyi olduğumuz yani doğuştan getirdiğimiz özelliklerin üzerine yabancı olduğumuz, zorlayıcı olaylar çıkabiliyor karşımıza. İşte asıl önemli olan o zor zamanlarda umudu kaybetmeden her zaman ileriye gitmek ve çalışmak.
Sevgi ile…
e-mail:
info@ndlondon.com
- Kendiniz Olma Alışkanlığı…
- Hayata Dair…
- Zihin, Duygu ve Beden Bağlantısı…
- 25. Kare Tekniği ve Subliminal Mesaj Nedir?
- Hayata Dair…
- Kadının Bilgeliği…
- Para Koçluğu Nedir?
- Geçmişim, İzin Ver De Gelişeyim…
- Yürek Isıtan Görüntüler Lazım…
- Motive Eden Film Önerilerim…