Yurtlarından ayrılan insanların şüphesiz çok çeşitli hikayeleri vardır. Hiç kimse doğduğu yaşadığı yeri kısa ya da uzun bir dönem için isteyerek terk etmez.
Hiç dönmeyeceğini düşünerek, doğduğu eve son bir kez bakmanın acısını zorunlu olmadıkça kimse yaşamak istemez.
Göçler, dün olduğu gibi günümüz dünyasınında en büyük kederi ve acısı. Çaresizlikten, canlarını kurtarmak için veya başka bir hayat kurmak özlemiyle yaşadığı yerden ayrılanlar, gittikleri yerde de hoş karşılanmazlar. Son yıllarda Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan Avrupa yönüne yoğun bir göç var. Ülkelerdeki iç barış ve istikrar sağlanamadıkça bu göçler hiç durmayacak. Bu bölgelerde yaşanan şavaşlara dışardan müdahil olanlar ne kadar samimiler? Ortada bir yağma var ve herkes bundan ne kapacağının hesabını yapıyor. Genellikle savaşların ardından ortaya çıkan duruma göre belirlenen sınır çizgileri, artık önceden belirlenen temsili haritaların uygulanması şeklinde oluyor.
Bu yazıda dünyada doğu batıya ya da kuzey güney yönlerinde hareket eden göçlerin tarih boyunca en önemli kesişme noktası olan herkesin anavatanı olan Anadolu topraklarında sadece son yüz elli yılda yaşananlara değineceğim.
Osmanlı topraklarına göç, 1850’li yıllarda Kırım Tatarlarıyla başlamış, sonrasında Gürcü ve Çerkezler başta olmak üzere Dağıstanlılar, Çeçenler, Lazlar gibi Kafkaslar halklarıyla birlikte göçler devam etmiş. 1864’li yıllarda Rusya’dan sürülen yüz binlerce müslüman Çerkez, Osmanlı İmparatorluğu’na sığınır. Bu o kadar büyük bir göçtür ki Anadolunun demografik yapısı değişir. Ardından Balkan Şavaşları, tüm Balkan ülkelerinde yaşayan müslüman kökenliler uzun ve kıyıcı bir göçün ardından kitleler halinde İstanbul’a ve Anadolu’ya gelirler. Ölenler müslüman ve Türk olduğu için çok fazla adı anılmaz fakat, Balkan sürgününde yüzbinlerce insanın yollarda ya da katliamlarda öldüğü tarihçiler tarafından bilinir. Kaderin cilvesine bakın ki bundan kısa bir süre sonra 1917 yılında Rusya’da devrim olunca, Çerkez ve Balkanlardaki sürgünlerde payı olan Beyaz Ruslar’da soluğu İstanbul’da alırlar. Girit Sürgünleri, Kurtuluş Savaşı’nda yapılan mübadelede Anadolu’ya gelen göçmenlerde yine yüz binlerle ifade edilirler. İkinci Dünya Savaşın’da Almanların kıyımından kaçan bir çok Yahudi Türkiye’ye sığınmış. Osmanlı İmparatorluğu’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ne değişik zamanda değişik ülkelerden çok sayıda Yahidi kökenli insanlar da göç ederek yerleşmiştir. Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinden sonra İran üzerinden Türkiye’ye yoğun bir göç yaşanmış. Hemen ardından bu defa İran’da Humeyni’nin iktidara gelmesiyle muhalif milyonlar Türkiye’ye sığınmış. Rakam abartılı gelmesin, Azeriler, Kürtler ve bir çoğu zengin ve eğitimli İranlılar’dan meydana gelen büyük nüfus daha sonra buradan dünyaya dağılsalar da bir süreliğine Türkiye’de konaklamışlar ve önemli bir kısmı Türkiye’de yerleşip kalmış.
1950 ve 60’lı yıllarda Bulgaristan’dan Türkiye’ye sürekli bir göç yaşanmış. Fakat 1989 yılına gelindiğinde iş çığrından çıkmış. Bulgaristan, ülkede yaşayan Türklerin isimlerini zorla değiştirmeye başladı ve 1989 yılının yazında Bulgaristan’dan Türkiye’ye sekiz yüz bin insan yanlarında taşıyabilecekleri kadar eşya alarak toplu halde göç ettiler.
Yıl 16 Mart 1988, Irak’ın mutlak hakimi Saddam Hüseyin, muhalif Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı. İran-Irak Savaşının en hızlı döneminde canını kurtarmak için apar topar yollara düşen yüz binlerce Kuzey Iraklı Kürt, yaşlı çocuk kadın hasta, yalın ayak yollara düşüp, T.C’nin sınırlarına dayandılar.
1999 yılında Yugoslavya’nın parçalanması ve yaşanan iç savaş nedeniyle yine on binlerce Boşnak, Türkiye’ye akın etmiş. Çeşitli dönemlerde gelen Arnavutlar ve çeşitli vesilelerle Anadoluya gelip yerleşen Araplar, Uygur Türkleri dağınık şekilde geldiklerinden bu hesabın içinde yoklar.
Son büyük dalgayı hiç süphe yok ki Suriyeliler oluşturdu. Çerkezlerin toplu göçünün ardından sayıları milyonları bulan Suriyelilerin 2011 yılında başlayan göçleri de ülkedeki demografik yapıyı etkiledi.
Anadolu tarihinin son iki yüz yılında yaklaşık 10 milyona yakın göçmen, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine yerleşmiştir. Göçmenlerin yaklaşık yarısı devlet imkanları ile yerleştirilmişler ve istihdam sağlanmıştır. Diğer yarısı genelde daha önce gelen eş-dost ve akrabaların yakınına yerleşmişler. Bitmek bilmeyen göçler karşısında Anadolu insanı misafirperver davranmış ve yerini, aşını paylaşmıştır.
Velhasılı kelam dostlar, Anadolu tüm halkların mazlumların anavatanı, kökeni Türk olsun yada olmasın başı dertte olan tüm insanlar canlarını kurtarmak, nefes almaya devam edebilmek için sığındıkları bir yurt olmuş. Acılar savaşlar içinden yoğrulup gelen Anadolu halkı dün olduğu gibi bu günde kimsenin olmadığı kadar cömert, göçmenlere kucak açmış. Şimdi iç savaş ve parçalanma sırası bu vefalı topraklara geldiyse, Türkiye’de yaşayanlarda dışardakilerde bilmelidir ki dünya üzerinde onları kabul edecek başka bir Anadolu yok.
- İşçi Partili adayların kazanma şansı yüksek…
- Irkçılık Farklı Şekillerde Ortaya Çıkan Bir Hastalıktır
- Sokağa çıkma yasağını kaldırmanın yol haritası
- İngiltere, Türkiye arasında seyahat yasak değil ama çok zor
- Kripto Para Piyasasında Neler Oluyor?
- Sokağa Çöp Atmak Alışkanlık Haline Geldi
- 6 Mayıs 2021 UK Seçimlerinde Herkes Galip!
- 6 Mayıs 2021 Seçimleri
- İlk Defa Ev Alacaklara Kolaylıklar!
- İngiltere ‘açılımında’ yeni yol haritası