Kent hayatının insanı fazlasıyla yorduğu bugünlerde , belki de mevcut hayatımıza mola vermenin en etkili yöntemi tatillerdir.
Fakat bir kalabalıktan çıkıp başka bir kalabalığa girmek, yoğun bir metropolden kaçıp, başka bir metropolde tatil yapmaya çalışmak bazen insanı tam olarak rahatlatmayabilir. Tam da bu noktada öyle rotalar çıkar ki karşımıza, gittiğimizde kendimizi başka bir ülkede ya da şehirde değil, başka bir dünyada gibi hissedebiliriz. Az bulunan bu tatil rotalarının en önemlilerinden biri de Tibet olsa gerek.
Kendine has muhteşem dokusuyla seyahat severlerin tutkularını kışkırtan Tibet’e gitmek aslında çok ta kolay değil. Öncelikle tüm prosedürlerden bağımsız olarak, sağlık durumunuzun bu destinasyon için elverişli olması gerekir. Sadece başkent Lahsa’nın 3.680 metre rakıma sahip olduğunu düşünürsek, birçok kronik rahatsızlığın Tibet’e gitmeye engel olduğu söylenebilir.
Peki, bu hastalıklar nedir?
Yüksek tansiyon, şeker, kalp, astım ve yüksek kolesterol gibi sorunlarınız varsa, Tibet sizin için uygun bir destinasyon değildir. Bu rahatsızlıklardan herhangi birine sahip olmayanlar dahi, gitmeden önce kendilerini Tibet koşullarına hazırlamalıdır.
Dünyanın çatısı olarak bilinen Tibet’in yüksekliği gayet sağlıklı birini dahi kolayca hasta edebilir. Tibet’e seyahat eden yolcuların en çok şikayet ettiği rahatsızlık, irtifa hastalığı yani Hipoksi’dir.
Sürekli yüksek rakımlar arasında yolculuk yapmaktan kaynaklanan bu rahatsızlıktan korunmanın en etkili yolu da Tibet’e ulaştığınız ilk günü, otelinizde dinlenerek geçirmenizdir. Diğer basit ama etkili yöntemler ise, Tibet’te bulunan eczanelerden küçük bir oksijen tüpü edinmek ve seyahatiniz boyunca bol bol sıvı tüketmektir.
Sağlık koşullarından bağımsız olarak Tibet’e gitmenin başka bir zorluğu ise prosedürlerle ilgilidir. Tibet, çok özel izinler dışında münferit olarak turist almıyor.
Bu efsane bölgeyi deneyimlemenin en kesin ve güvenli yolu bir tura dahil olarak gitmektir. Tur şirketinizin Tibet’te bulunan yetkili acenteden alacağı özel izinle Tibet’i grup halinde ziyaret edebileceğinizi unutmayın.
Bütün bu zorluklara katlanarak neden Tibet’e gidilmeli?
Nirvanaya ulaşmak için! Bir din olarak varlığını bugüne dek olduğu gibi sürdürmüş olmayı başaran Budizm, günümüzde dünyanın birçok bölgesinde yaşayan insanları, bazı öğretileriyle ruhsal ve fiziksel bir arınmaya teşvik eder. Gelişmiş birçok dünya ülkesinde yaygınlaşan yoga aktiviteleri aslında Budist öğretileri temel alır. Resmi dinin Budizm olduğu Tibet, bu yönüyle dünyanın birçok yerinden çok sayıda turist çeker. Yoga salonlarından yapılan meditasyonların gerçek rahipler eşliğinde gerçek manastır ve stupalarda yapılması bu alanda ulaşılabilecek en üst nokta kabul edilir.
Tabi ki, Tibet’i görme gerekçesi bununla sınırlı değildir. Tibet benzersiz kültürü ve muhteşem doğasıyla farklı bir seyahat arzulayan herkesin en gözde tatil rotasıdır. 21. yüzyıl yaşam tarzına oldukça uzak bir gerçekliğe sahip olması Tibet’i hayli mistik kılar.
Muhteşem doğasına gelince, kim ilkokuldan beri adını sıkça duyduğu görkemli Himalaya Dağları’nı görmek istemez ki? Dünyanın en yüksek dağı olan Everest’in fotoğrafını çekmek, belki ona tırmanmak…Nepal üzerinden yapılan uçuşlarda Everest’in üzerinden geçmek… Bunlar ve sayısız birçok güzellik Tibet’i tüm zorluklara rağmen dünyanın en gözde tatil destinasyonlarından biri haline getirmeye yeter.