İçişleri Bakanlığı tarafından uygulanan katı göçmen politikalarının yol açtığı kriz sonrasında İçişleri Bakanı Amber Rudd, yoğun baskı altında kalarak istifa etmek zorunda kaldı.
Rudd, istifa etmeden önce, İçişleri Bakanlığı’nın göçmenleri sınır dışı etme hedeflerinin kaldırılacağı sözünü vermişti. Amber Rudd’un yerine göreve getirilen ve İngiltere’deki etnik azınlık toplumlarından çıkan ilk İçişleri Bakanı olan Sajid Javid de göçmen politikalarının adil ve makul olmasını istediğini açıkladı. Javid, insanlara saygı çerçevesinde muamele edildiğinden emin olmak için hükümetin göçmen politikalarını gözden geçireceğini söyledi.
Bununla birlikte, son yaşanan olaylar, Brexit sonrasında Avrupa Birliği vatandaşı olan göçmenleri ne gibi bir süreç beklediği konusunda da soru işaretleri oluşmasına sebep oldu.
Şu an Birleşik Krallık’ta yaşayan üç milyonu aşkın AB vatandaşının, Brexit sonrasında nasıl bir konumda olacaklarını belirlemeye yönelik sürecin bu yılın sonlarında başlaması bekleniyor. 2020’de sona erecek olan geçiş süreci sonrasında AB vatandaşlarına karşı uygulanacak göçmen politikalarından da İçişleri Bakanlığı sorumlu olacak. Bunların yanında, Amber Rudd’un istifa etmesiyle Theresa May hükümeti bir darbe daha almış oldu.
Rudd’un istifası, geçen yıl yapılan erken genel seçim sonrasında Theresa May hükümetini oluşturan kabinede gerçekleşen beşinci istifa olarak göze çarpıyor. Rudd’u istifa kararına götüren konu, son haftalarda İngiltere gündemine oturmuş olan ve ‘Windrush skandalı’ olarak anılan gelişmeler oldu. 1940’ların ikinci yarısından 1970’li yıllara kadarki dönemde İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan işçi açığını kapatmak üzere Britanya Adası’na gelen ve eski İngiliz kolonisi ülkelerin vatandaşları olan kesimlere kısaca ‘Windrush nesli’ deniyor.
Nisan ayının sonlarında İngiltere İçişleri Bakanlığı yetkililerinin Windrush neslinden göçmenleri sınır dışı etmeye çalıştığı, buna gerekçe olarak da göçmenlerin gerekli belgelerinin olmamasını gösterdiği ülke basınına yansıdı.
Basına konuşan Windrush neslinden göçmenler, hükümetin sistematik bir baskı uyguladığını ve bu nedenle işlerini kaybettiklerini, sağlık hizmetlerinden yararlanamaz hale geldiklerini ifade etti.
Windrush skandalı, İngiltere’deki Muhafazakâr Parti azınlık hükümetinin göç politikasının da ciddi biçimde sorgulanmasına yol açmış durumda. Parlamento’nun İçişleri Komisyonu’nda milletvekillerinin karşısına geçen İçişleri Bakanı Amber Rudd, ‘Bakanlığın göçmenleri sınır dışı etme kotası var mı?’ sorusuna ‘Hayır’ yanıtını vermişti.
Ancak daha sonra yerel idarelerin göçmenlerin sınır dışı edilmesi konusunda hedefler belirlediğini doğrulamış, kendisinin bu hedeflerden habersiz olduğunu ifade etmişti. Financial Times gazetesi, son mali yıl için İçişleri Bakanlığı’nın belirlediği sınır dışı hedefinin 8,337 olduğunu yazdı.
Guardian gazetesi ise geçen hafta İçişleri Bakanı Rudd’un Başbakan May’e 2017’de yazdığı bir mektubu haberleştirdi.Basına sızdırılan mektupta Rudd’un sınır dışı hedeflerinden haberdar olduğu anlaşılıyor ve May’e göçmen sınır dışı hedeflerinin %10 artırılabileceği taahhüdünü veriyor.
Rudd daha sonra da bu hedeflerin kaldırılacağını, İçişleri Bakanlığı’nın göçmenlerin sınır dışı edilip edilmemesi konusunun dosya bazında incelenerek karara bağlanacağını söylemişti.
Muhalefetteki İşçi Partisi ise İçişleri Bakanı’nın önce inkâr ettiği hedefleri ortadan kaldıracağını söylediğine dikkat çekerek Rudd’ı istifaya çağırmıştı.
İçişleri Bakanı’nın istifasının ardından İşçi Partisi Milletvekili David Lammy, “Amber Rudd istifa etti çünkü daha kendi bakanlığında ne olup bittiğinden dahi haberi yok. Ayrıca altında çalışan bürokratların güvenini de tamamen yitirmiştir. Ancak asıl sorun göçmenlere düşmanca bakan bu politikalardır. İçişleri Bakanlığı bir an önce bu politikalardan vazgeçmeli ve Windrush nesline vatandaşlık vermelidir” dedi. İşçi Partisi’nin başkan yardımcısı Tom Watson ise Twitter mesajında “Görünen o ki Amber Rudd bu işin asıl sorumlusu yerine çöpü dışarı çıkaran kişi” dedi.