Bir bavul, ceplerinde toplam 5 sterlin ve eczacı sertifikalarıyla Birleşik Krallık’a gelip bir amcanın eczanesinde işe giren iki erkek kardeşin hikayesini biliyorum. Biriktirdikleri parayla birkaç yıl sonra kendi eczanelerini açtılar.
Daha sonra bu eczane, 70’ten fazla mağazadan oluşan bir zincire dönüştü ve çok paraya satıldı. Şimdilerdeyse patent dışı ilaçlar üretip uluslararası satış yapıyorlar. The Sunday Times’ın “Birleşik Krallık Zenginler Listesi”ne göre, net varlıklarının 1 milyar sterlin civarında olduğu tahmin ediliyor. Çok az insan Birleşik Krallık’a sistemi sömürmeye ya da “sosyal yardım” talebinde bulunmaya geliyor.
Genel olarak bakıldığında, göçmenleri kabul etmek Birleşik Krallık açısından çok daha iyi bir durum. Dahası, Birleşik Krallık, diğer Avrupa ülkelerine göre göçmenleri daha hoş karşılıyor. Bu, kısa anekdotlarla kanıtlanabilir. Paris’e ziyaretim sırasında (Fransızca bilmiyorken), bilgi ya da yol tarifi almak istediğim zaman, yerel insanların düşmanlığından meydana gelen bir ilgisizlikle karşılaştım. İlginç bir bilgi verecek olursam, Türkiye’de “belli bir yaştaki” (60 yaşın üstü falan) insanların çoğu, akıcı bir şekilde Almanca konuşabiliyor veya konuşan birini tanıyor. Bunu, Türkiye’ye gerçekleştirdiğim pek çok ziyaret nedeniyle biliyorum (Alanya’da bir tatil evim var).
Oraya gittiğim zamanlarda, taksicilerle iletişim kurabilmek için zayıf olan Almancamı kullandım. Neden mi? Çünkü, o insanların çoğu, Türkiye’ye geri dönmeden önce 10 yıl veya daha fazla bir süreyle Almanya’da yaşadı ve orada çalıştı. Yani, Angela Merkel’in başarısız Suriyeli deneyinden bağımsız olarak, Almanların göçmenleri hoş karşılamadığını görebilirsiniz. Aslında, ırkçı olduklarını pek gizlemiyorlar.
Bunun gerçek olduğunu kullandıkları dile bakarak anlayabilirsiniz. Türk işçilere (ve İngilizlere) Almanca’da “Gast Arbeiters” (misafir işçi) derler. Yani bu, “siz bizden değilsiniz, misafirsiniz ve buradaki işiniz bitince evinize dönün” demek. İngilizcede buna eşdeğer bir kelime bilmiyorum. İngilizler, gelenleri hoş karşılar.
Yani göç, Birleşik Krallık için hep iyi bir şey olmuştur ve Boris “ülke sınırlarını kontrol etmek” istediğini söylese de koronadan hayatını kurtaran iki hemşirenin Portekiz ve Yeni Zelanda’dan olduğunu şüphesiz ki hatırlayacaktır. Yani, eğer herhangi bir beyin hücresi kaldıysa, “hoş geldiniz göçmenler” levhasının ışıkları yanar ve yanmaya da devam eder.
- Emekli olmak mı, yeniden yapılanmak mı?
- Şans mı beceri mi?
- Mali danışmanınız zengin mi?
- Duyabileceğiniz en önemli soru
- Konut piyasasındaki son gelişmeler (2)
- Konut piyasasındaki son gelişmeler (1)
- Yoksul kalmanızı sağlayan 9 alışkanlık
- Borsa merkezli dolandırıcılıklar artışta – dikkatli olun…
- İnsanlar neden böyle aptalca şeyler yapıyor?
- Yıllık yüzde 73 oranında, garantili bir geri dönüş ister miydiniz?