Geçen gün bir dostum salgının halka zerre kadar yararı olmadığını söyleyince düşünmeden “Bir yararı var… Ayakkabılarım eskimedi” dedim. Güldü, “Doğru valla… Benimkiler de eskimedi…”
Sonra düşünmeye başlayınca kapitalizmin “salgında altta kalanın canı çıksın” politikalarını güttüğünü sağırların duyduğu, körlerin gördüğünü söyledim. Bu dönemde büyük şirketler ve finans dünyasının gelirleri artarken çalışanlar daha da yoksullaştı. Salgın günlerinde emekçilerin ayakta kalabilmesi için yeni bir kavram doğdu: Temel Gelir Güvencesi…
Ekonomist antropologist ve yazar Dr. Jason Hickel ile Basic Income Earth Network (BIEN) onursal başkanı, Londra SOAS Üniversitesinden Prof. Dr. Guy Standing’in geliştirdiği bu kavramı şimdi demokrasi ve emek savunucuları hayata geçirmeye çalışıyor… Geçen yüzyılda emekçilerin 8 saat işgüçü, haftasonu ve tatil hakkı, eşit işe eşit ücret, işsizlik ödeneği, ücretsiz sağlık ve konut desteği mücadelesine tanık olmuştuk. Bu talepler büyük ölçüde de pek çok yerde kazanıldı. Temel Gelir Güvencesi emekçileri salgın, robotlar, dijitalleşme ya da yapay zekanın da mağduru olmaktan koruyacaktır. Salgının bize öğrettiği bir başka olguda sanırım “dayanışma”… Londra’daki bizim toplumda dernekler bu konuda övgüye değer bir dayanışma örneği sergilediler.
Salgında beton yığınları arasında ömrümüzün geçip gittiğini düşünüp daha çok doğada zaman geçirmeyi planlar olduk. Ayrıca karantina günlerinde gezip tozmanın da değerini anladık. Sanırım salgın sonrasında zamanı daha iyi değerlendirme yollarını arayacağız.
Salgın çevremizdeki akla karayı da ortaya çıkardı. Örneğin sürekli alış veriş yaptığımız marketlerin salgında fırsatçılık yapıp fiyatları artırması ya da kayıtsız işçi çalıştıran patronların bu kara günlerde çalışanlarına “Ne halin varsa gör” diye kapı göstermelerini bir kenara not ettik.
Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) de kıymetini anladık. Özelleştirilmesine ve küçülmesine karşı çıktığımız, çalışanlarının emeğine sahip çıktığımız NHS konusunda ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Bu saatten sonra NHS’in ABD’li dev şirketlere peşkeş çekilmesi artık çok zor.
Bir zamanlar çiçek aşısı ve röntgeni geliştiren bilimciler patent almayarak keşiflerini kapitalizmin değil halkın hizmetine sunmuştu. Korona aşılarında ise kapitalizmin çıkarlarını koruyan gözcü kurumu Dünya Ticaret Örgütü doğası gereği patenti koruyarak salgında küresel mücadeleye darbe vurdu. Aşıda parayı basanın düdüğü çaldığı başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelerin kendi kaderine terkedildiğini görerek daha yaşanılabilir bir dünyaya özlemimiz büyüdü.
Salgında virüsün en çok işçi ve emekçileri, çocukları, yalnız anneleri, engellileri, yaşlıları ve hastaları vurduğunu anladık. Bu dezavantajlı grupların yangından ilk kurtarılacaklar arasında yer aldığını ve önlemlerin önceden alınması gerektiğini öğrendik.
Bir de bu yaşadıklarımızı unutursak yeniden yaşayabileceğimizi…
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec
- Kral Charles ve bir yoksul hastalığı olarak kanser…
- Ahhh Kate Osamor bir çuval inciri berbat ettin!
- Yurtdışındaki vatandaşların oy hakkı olmalı
- İngiltere havalimanlarındaki sıvı yasakları
- Tottenham Park Mezarlığı’nda sorun çözülüyor mu?