Türkiye Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, katıldığı bir programda gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Türkiye’de 17 Aralık’tan bu yana yaşanan olayların farklı maliyetleri olduğunu ve bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini belirten Babacan, en sık takip edilen göstergelerden birinin Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerin değeri olduğunu söyledi.
Özel sektörün yurt dışına 255 milyar dolar borcu bulunduğuna işaret eden Babacan, bu borcun kur arttıkça arttığını, o günden bugüne Türk Lirasındaki değer kaybının bu borca yansıdığını ve bu durumun özel sektör üzerinde bir yük yarattığını ifade etti. İçeride ciddi bir siyasi hareketlilik yaşanırken ekonominin temelleri sağlam olduğu için göstergelerde hareketlilik de olsa Türkiye ekonomisinde kalıcı bir hasar oluşmayacağına inandıklarını ifade eden Babacan, Türkiye’nin sahip olduğu değerlerin fiyatının düştüğünü, bu nedenle bir zarar oluştuğunu belirtti.
Özel sektörün dış borcuna karşılık döviz geliri bulunması gerektiğini anımsatan Babacan, özel sektörün borçlanmasında dışarıdaki finans kuruluşlarının döviz cinsinden teminat istediğine ve borcu sağlama almadan krediyi vermediğine dikkati çekti. Babacan, şirketlerin borçlu olduğunu ama patronun bunun karşılığı varlığı bulunduğunu, aksi halde bu kredilerin teminatsız verilmesinin söz konusu olmayacağını söyledi.
“33 günde ortaya çıkan tablonun tamamı bu süreçten mi kaynaklanıyor, başka faktörler var mı?” sorusuna karşılık Babacan, küresel ekonomide 22 Mayıs 2013’ten bu yana yeni bir döneme girildiğini, bu dönemde Amerikan Merkez Bankası’nın kriz döneminde verdiği yüksek miktardaki likiditeyi geri çekmeye başlayacağını anımsattı. Bunun pek çok gelişmekte olan ülke üzerinde etkisi olduğunu, özellikle cari açığı olan ülkelerde bu etkinin arttığını dile getiren Babacan, Türkiye’nin de cari açığı olan bir ülke olarak bu gelişmeden biraz daha fazla etkilendiğini ifade etti.
Babacan, şunları kaydetti: “Bunun ne kadarı Türkiye kaynaklı, ne kadarı dışarı kaynaklı ölçmesi çok kolay değil ama son 7-8 aylık dönem baktığımızda Türkiye, diğer gelişmekte olan ülkelerden bir miktar daha negatif ayrıştı. Bu bir siyasi risk olarak kabul ediliyor. Siyasetten kaynaklanan bir riski sadece ekonomik tedbirlerle bertaraf etmek çok kolay değil siyasetin kendi alanında çözmek lazım.’’