Ankara Otelcilik Okulu’nun kurucu müdürlüğünü yapan, Türkiye’de turizm sektörüne yüzlerce eleman yetiştiren Yunus Aslan geçtiğimiz hafta vefat etti. 1974’ten bu yana Londra’da yaşayan Aslan, turizm sektörünün efsane isimlerinden biriydi.
Türkiye’de henüz turizmin kelime anlamının bilinmediği dönemlerde ateşten gömleği giyerek 1961’de devlet bursuyla Cornell Üniversitesi’nde otelcilik eğitimine başlayan Yunus Aslan, Türkiye’nin ilk otelcilik okulu olan Ankara Otelcilik Okulu’nun kurucu müdürü idi. Türkiye’de turizm sektörünün gelişmesinde büyük katkıları olan Aslan, geçen hafta geçirdiği kalp krizi neticesinde 87 yaşında hayatını kaybetti ve memleketi Uşak, Eşme’de toprağa verildi.
Yunus Aslan’la Londra’da akademik bir çalışma yaptığım sırada tanışmıştım. Londra’nın güneyinde South Bromley’de şirin bir kafede bir araya gelmiş, eğitim macerasından otelcilik okuluna ve Londra’ya kadar birçok şeyi konuşmuştuk. O söyleşiden notları aşağıda okuyabilirsiniz.
Bu dönemde Türkiye’de otelcilik sektörü çok zayıf olduğu için öğrenciler de bu alanda eğitim almaya pek istekli değildir. Öğrencilerin bu tereddüdünde bu alanda kendilerine bir istikbal görmemiş olmalarının büyük bir etkisi vardır. Bu durumu şöyle ifade ediyor Aslan: “Toplumsal statü açısından pek de bir itibar görmeyen bir meslekti otelcilik o zamanlar. Bir okulunun olması bile ilk başlarda bu izlenimi kolay kolay ortadan kaldıramadı. Öğrencilerimizden hep ‘hocam bize kız vermezlermiş, evlenemezmişiz’ diye kaygı dolu yakınmalar duyduk.”
Hal böyle olunca öğrenciler için staj yeri bulmak da bir hayli zordur. Yunus Hoca, bıkıp usanmadan öğrencilerini yerleştirecek bir yerler arar. Çoğu zaman kapılar yüzüne kapansa da o vazgeçmez, en sonunda bütün öğrencilerini bir yerlere yerleştirmeyi başarır. Bu öğrencilerden biri de geçtiğimiz günlerde çıkardığı “Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl” başlıklı kitabını hocası Yunus Aslan’a ithaf eden Ahmet Sapaz’dır… Sapaz anılarında bu yolculuğu şöyle anlatıyor: “Yıl 1965 Mayıs’ın yirmi altısı…
İzmir istikametine doğru yola çıkıyoruz. Ne için gittiğimiz belli de nerede bir staj yeri bulacağımız belli değil. Sonu ne olacağı bilinmeyen bir yola çıktık gidiyoruz.” Fakat işler yolunda gitmiyor ve kapılar yüzlerine kapanıyor. “Zaman kıt. Başka yerlerden staj yeri temin etmek de zor. Çünkü yok! Ülkede birkaç otelin dışında, bugünkü anlamda ne otel ne de tesis var. Müdürümüz Yunus Aslan sıkıntılı. Ne yapıp yapıp bizlere bir yer bulurum diye durmadan düşünüyor ama kolay bir çıkış yolu bulamıyor. Sonunda kararını veriyor. “Çocuklar: Ümidim tamamen yitmedi. İzmir’e gideceğiz. Allah büyüktür! Sizlere bir yer bulacağım. Hazır olun: yarın gidiyoruz!” Ve çileli bir yolculuğun sonunda umutların tükendiği anda Efes Oteli’nde Ahmet Sapaz ve arkadaşları için bir staj yeri ayarlanıyor. “Hocanın yürüyüşünde bir farklılık vardı. Yere basarak mı yoksa basmadan mı geliyor pek fark edilmiyordu. Ama gelişi iyi bir gelişe benziyordu. Yanımıza yanaşıp da gözlerinin içinin güldüğünü fark edince: ‘hoca iyi haberle geliyor’ dedik. Hoca çok mutluydu. Efes Oteli’nin yarısını kendisine bağışlasalar bu kadar mutlu olamazdı.”
Biz yine South Bromley’de yaptığımız söyleşiye dönelim:
Önce devlet bursuyla Amerika’ya gönderilmenizden başlayalım. Eskişehir Ticaret Lisesi’nde öğretmen olarak çalışırken 27 Mayıs İhtilali’nin hemen ardından okul müdürümüz İrfan Tarı beni odasına çağırttı. “Seni ABD’ye göndermek istiyorlar, gider misin?” diye sordu. Meğer Türkiye genelinde sicili en iyi olan altı öğretmeni ABD’ye göndermek için aday olarak belirlemişler. Altı kişi elenerek ikiye düşürüldü, ben birinci seçildim. Bursa’dan meslektaşım Halis Sözeri’yle ABD’nin ünlü George Town Üniversitesi’ndeki dil okuluna gönderildik. Ondan sonra Cornell Üniversitesi’nde otelcilik tahsili yaptım. Sonra Türkiye’ye dönüp otelcilik okulunu açtım ve oranın kurucu müdürü oldum. Daha sonra otelcilik sektöründe Türkiye’nin tanınmış otellerinde yöneticilik yaptım. Bu döneme ilişkin anılarımı Otelcilik ve Türkiye adlı kitabımda bir araya getirdim.
Londra’ya ne zaman ve niye geldiniz?
1974’te geldim. Türkiye’de iyi bir işe sahipken neden bir kez daha yurtdışına çıktığım sorulursa, dışarıya alışmış olmamdır bunun nedeni. Belki meslekte daha da yükseleme isteği de vardı, İmbat Otel’de çalışırken İngiltere’de Metropolitan Otel şirketine başvuruda bulundum. Başvurum otel yönetimince kabul edilince, dünya güzellik yarışmalarına katılan güzellerin konakladığı Londra’daki Britanya Oteli’ne verdiler beni. Yiyecek – içecek supervisor’ı olarak işe başladım.
Niye ABD değil de Londra?
O zaman bizim talebeleri Londra’ya gönderiyorduk staja. Kardeşimi de göndermiştim. Fazla da düşünmedim. Daha yakın olduğu için Türkiye’ye… Hem maddî yönden hem de ulaşım yönünden kolaylığı olduğu için…
Eşiniz ve çocuklarınız sonradan mı geldi?
1971’de Turizm Eğitim Merkezleri’nde (TÜREM) müdürken evlenmiştim. 1972’de kızım doğmuştu. Evliydim ama tek gelmiştim, bir süre sonra eşimi ve kızımı getirdim. Ama onları kısa süre sonra geri gönderdim. Bir gün Londra’da Turizm Ataşesi Münce Giz Bey’in evine gitmiştim. Benim kızın yaşlarında iki kızı vardı onun da. Çocuklara Türkçe soruyorum bana İngilizce yanıt veriyorlar. Benim kızım Türkçeyi unutabilir korkusuyla Türkçeyi iyi öğrenmesi için annesiyle birlikte Türkiye’ye gönderdim, iyi yaptığımı düşünüyorum. Özel bir Türk kolejinde ortaokulu bitirdikten sonra buraya geldi, Westminster Üniversitesi’nde Business ve Finance dalında master yaptı.
Hep Londra’da mı çalıştınız?
Şirketim beni bir süre sonra bir kademe daha yükselterek Belfast’taki Europe Oteli’ne yiyecek – içecek müdürü olarak atadı. Daha gittiğim ilk gün çalıştığım oteli IRA bombaladı. Canımı zor kurtardım tekrar Londra’ya geldim. Tabi şirket falan bir tarafa. Öğrencim vardı burada Paddington’ta… Senator Otel’de genel müdürdü, Önder. Sağ olsun beni bavul taşıyıcısı olarak başlattı. Gece 12’de görev alıyorum. Önder bana yine bir iyilik yaptı, personele verilmeyen bir müşteri odasını bana verdi. Öyle bir başlangıç oldu. Bir iki hafta sonra aynı şirkette kontrol görevi aldım. Sonra da Hilton’a geçtim. Hep otellerde çalıştım ve eğitim işiyle ilgilendim. Cornell Hotel School’un “field interviewer’ı olarak, okul adına imtihan ve mülakatlar yaptım. Eğitimi hiç bırakmadım. İzmir’de otelde çalışırken bile izin günümde gidip 9 Eylül Üniversitesi’nde konferans verirdim.
Buraya geldiğinizde Türkiyeli göçmen var mıydı?
Çok azdı. Neredeyse birbirimizi tanırdık. Kıbrıslı çoktu. O zaman için 50-60 bin Türkiyeli var deniyordu Kıbrıslılar dâhil. Şimdi kaç kişiye ulaştı, bilmiyorum.
O vakitler göçmenler açısından hangi meslek revaçtaydı?
Aşçılık. Bunun sırrı da şu; çalışma müsaadesi alabilmek için gelenlerin İngilizlerin yapamadığı bir işi yapması gerekiyor. Bizim Türk yemeklerini de bizim aşçılardan başkası yapamıyor. O nedenle aşçı getirmek daha kolay oluyordu. Profesör bile olsa aşçı olarak geliyordu. O zaman da gelirlerdi, şimdi de diyorlar hocam bize aşçı bul. Ama İngilizler bir yeni şart daha koşmuşlar, lise mezunu aşçı olacak. İzmir Ekonomi Üniversitesi, Mutfak Bölümü var, oradan bulabilirsiniz dedim. Böyle bir tavsiyede bulundum.
“Londra’da sizi çeken şey ne?”
“Dikkatimi çeken şey bir kere, az da olsa aldığın para yetiyor burada. Burada görülecek çok şey var. Herkese her istediğini veriyor İngiltere… Mesela sporu seviyorsan her yaşın sporu var burada imkânı da var. Tiyatroyu seviyorsan, okulu seviyorsan yani her aradığını burada bulabiliyorsun. Çok aktivite var, gitmeye yetişemezsin.”
“Londra’daki Türkiyeli etnik ekonomi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?”
“Burada milyarların döndüğü bir kebap endüstrisi var… Binlerce kebapçı var, bu alanda binlerce insan çalışıyor, ama maalesef bunları yönlendiren bir kurum yok. Aslında bu Türkiye’nin ve Türk mutfağının tanıtımı için çok önemli bir potansiyel. Kebapçılar eğitim bekliyor. Restoranların ismi Türkçe ama tabelalarına ‘Turkish restaurant’ yazmıyorlar. Türk mutfağı dünyada ilk üçün arasında. Dolayısıyla bu restoranlarımızın başarısı Türk mutfağının zenginliği sayesindedir.”
Öğrencisi Ahmet Sapaz ise, Yunus Aslan’ın ölümü üzerine şunları söyledi: “Yunus hocamı 1964’ten beri tanırım. Biz öğrencileri için kol kanat geren Türkiye’nin ilk otelcilik okulunun ilk okul müdürüydü. Vefatından 12 gün önce Londra’da buluşmuş sohbet etmiştik. Hoca sıradan bir müdür olmayıp aynı zamanda arkadaşımız olarak sürekli yol gösteren bir rehberimizdi. Birbirimizle olan dostluk bağlarının çimentosu harcıydı. Yunus hoca bizler için çok şeydi. Eksikliğini her zaman üzülerek hatırlayacağız. Ruhu şad olsun. Mekânı cennet olsun!”