Berlin-Londra arasındaki siyasi kriz AB’nin bölünmesine yol açabilir mi? Cameron, AB Komisyonu Başkanlığına Lüksemburg eski Başbakanı Jean-ClaudeJuncker seçilirse, İngiltere’nin AB’den ayrılabileceği uyarısında bulundu.
Cameron AB Komisyonunun “reformcu” bir lidere ihtiyacı olduğunu bu hafta Brüksel’de yapılan AB zirvesinde öne sürerek, Juncker’in seçilmesine karşı olduğunu dile getirdi. Basındaki yorumlara göre; AB seçimlerinden sonra, giderek muhafazakârlaşan trend ve büyüyen AB’ye muhalif olan gruplar gözönünde bulundurulduğunda, Juncker gibi bir AB taraftarı, Cameron gibi muhafazakâr siyasetçilerde tedirginlik yaratıyor. Juncker AB Komisyonun başına geçerse İngiltere’nin AB’yi muhafazakarlaştırmak ve ülkeler üstündeki yetkiyi azalmak gibi hedeflere ulaşması zor görünüyor. Cameron açıklamasında Juncker Brüksel’in eski kafalı elit sınıfını temsil ettiği ve AB’nin çağımıza uygun bir şekilde reformlaşmasına engel olacağını öne sürdü. Juncker’in AB Komisyon Başkanı seçilmesi için en büyük destekçi ise Almanya Başbakanı Angela Merkel sayılıyor. Bu nedenle Londra-Berlin krizi de ufukta görünüyor.
Cameron Merkel’i Juncker’e karşı ikna etmeye çalışırken, öte yandan Merkel’in başkanlık yaptığı CDU/CSU partisine rakip olan Alternatıvefür Deutschland/ı (AfD) desteklemeye başladı. Cameron öte yandan da kendi sıralarından AB parlamentosu üyeleri AfD’nin Avrupa Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) grubuna girmesi için oy vereceklerini açıkladılar. ECR çalışma grubu Cameron tarafından 2009 yılında kuruldu. Bu gruba üye olan partiler AB’de mevcut olan politikaların ulusal sınırları yok saydığını ve böylelikle AB’nin her ülkesinin bağımsızlığını zedelediğini vurguluyorlar. ECR grubun temel çalışmaları AB’ye ulusal kimliklere odaklı reformların getirilmesi çerçevesinde gerçekleşiyor. Avrupa birliğine muhalif olanlar Cameron’un kurucu üyesi olduğu ECR’da buluşurken, AfD’nin bu gruba katılması Berlin’e yanlış sinyal gönderebilir, bu da siyasi krizi derinleştirebilir.
Üst düzey Tory üyeleri “Başbakanımız Cameron’ın pozisyonu değişmedi. Bizim tek kardeş partimiz var, o da Almanya partisi CDU/CSU ve başka bir ittifak aramıyoruz” diye açıklama yaptı. Merkel bu durumda Cameron’ın tek seçeneğinin kaldığını vurgulayarak parti üyelerine AB’nin faydalarını tanıtmasını önerdi ve Tory üyeleri de AfD’ye mesafeli yaklaşmalarını istedi.
İsveç başbakanı Fredik Reinfeldt’den Jucker’in adaylığını eleştiren sözler gelince, Cameron’un Jucker’in adaylığını engellemek umutlarını yeniden beslendi. Reinfeldt eleştirisinde kişisel nedenlerden ve milli menfaatlerden yola çıkmaktan ziyade, Avrupa Komisyon başkanının devlet başkanları tarafından seçilmesi demokratik prensiplere göre daha uygun olduğu yönde açıklama yaptı. Şimdiye kadar AB Komisyon başkanları devlet liderleri tarafından seçiliyordu. Yeni yasalar artık AB Komisyonunun başkanlık seçimlerinde Avrupa Parlamento’sunun çoğunluklarını da değerlendirmesi gerektiriyor.
Jucker’in AB Parlamentosunun en güçlü partinin adayı olmasıyla, kendisinin Komisyon başkanı adayı olma hakkına sahip ve asıl böyle bir sürecin ancak demokratik ilkeleri güçlendirdiğini savunuyor. Reinfeldt Financial Times’e yaptığı bir röportajda Jucker’in adaylığına karşı olmasına rağmen, gelecek kuşakları etkileyen süreçleri sadece bir iki işime bağlamanın çok sağlıklı ve akıllı olmadığını söyledi. İsveç’ten gelen açıklamalar ne kadar da Cameron’u umutlandırmış olsa da, Reinfeldt açıklamalarıyla radikal anti-Jucker kampanyasına destek vermediğini de belirtmiş oldu. Yinedeİsveç’ten gelen eleştiri alternatif bir adayın bulunması yeniden AB devlet başkanların gündemine geldi. Bu nedenle Cameron ve Merkel bir İsveç ziyareti çerçevesinde Reinfeldt, Danimarka başbakanı Mark Rutte ile beraber AB Komisyonu başkan seçimleri için görüşecekler.
Fakat Merkel’in Jucker’in AB Komisyonun başkanlığına dair desteyi sürüyor. 2015 yılındaki seçimlere haz ı r lanan David Cameron’unJuncker’in AB Komisyonunun lideri olarak seçilmesi ile İngiltere’nin 2017 için planlanmış “in-or-out” referandumunun erkene alınma durumunun olduğunu ve “Evet” oyun çıkmama olasılığının olduğunu vurguladı. Cameron, anti-AB trendine ancak daha muhafazakâr ve reformist bir komisyon başkanı seçilirse, İngiltere’nin referandum ile ayrılması engellenebilir açıklamasında bulundu.
İngiltere 1973 yılında AB’ye üye oldu ve bu güne kadar AB’nin asıl kurucu üyeleri Almanya ve Fransa’yı ayrılmakla tehdit etmişti.