Türkiye’nin Avrupa ve dünyadaki yüzü olarak bilinen ünlü şef Hüseyin Özer , son açıklamalarıyla yine gündeme geldi. Londra merkezdeki restaurantında misafirlerini ağırlayan Hüseyin Özer hakkında yazılmış kitaplara şimdi de çekilmiş belgesellerde eklendi.
‘Hussein’ isimli yeni belgeselle ilgili açıklamalarda bulunan Hüseyin Özer, çocukluğundan Londra’daki günlerine kadar ilginç açıklamalarda bulunurken, yaratıcılığını ve Türk mutfağının dünya mutfakları arasına girmesindeki çabalarına da özel vurgular yaptı. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hüseyin Özer, hayatını İngiltere’ye öğrenim için gelen çocuklara adadığını, kazandığı paranın önemli bir kısmını da vakfa ayırdığını açıkladı.
”Ben daha Londra’ya ilk geldiğim yıllarda, bir kebapçının yanında çalışırken bile, Türkiye’den gelen öğrencilere yüzde 50 indirim yapıyor ve paranın yarısını da kendi cebimden ödüyordum. Sonra patron benden ‘paramı çalıyorum’ diye şüphelenmişti ama gerçeği öğrenince, şaşırdı” diyen Özer, Sofre Restaurantları kurmaya başladıktan sonra da çok sayıda öğrenciye yardım ettiğini söyledi. Özer, “Bu öğrenciler içinde belki de ünlü tarihçi İlber Ortaylı da olabilir, Türkiye Eski Dıişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu öğrencilerden biriydi ve hiçbir zaman Sofra Restaurantı ve beni unutmadı” diye konuştu.
HEP VATAN İÇİN ÇALIŞTIM
Özer şunları söyledi: “Ben hep vatan için çalıştım. Vatana insan yetiştirmek için çalıştım. Şu anda doğduğum Tokat’ın Reşadiye ilçesinde Ermenilere ait olan eski bir evi satın aldım. Bir değerli iş adamı buranın dekorasyonunu üstlendi. Çok yakında bu evde 150 öğrenci olacak ve bunlar hem çok iyi şef hem de adam olacaklar. Ben ülkeye adam yetiştiriyorum. Adam olmayanın zengin olması, şef ya da başka bir şey olmasının önemi yok. Önce adam sonra da iyi şefler yetiştireceğim”
HAYATI BELGESELE AKTARILDI
Son belgeselle ilgili de bilgiler veren Hüseyin Özer, belgesel için uzun süre hazırlık yapıldığını, çekimlerinin hem Londra hem de Tokat’ın Reşadiye ilçesinde yapıldığını söyledi.
“İstanbul’da Özdilek Kültür Merkezi’nde yaptığımız galaya çok sayıda davetli katıldı, inanılmaz bir ilgi vardı ve salona 200’den fazla insan giremedi. Gördüğümüz büyük ilgi üzerine Bursa ve İzmir’de de gala yapmaya karar verdik” diyerek sözlerini sürdüren Özer, Türk mutfağının niye bir İtalyan ve Fransız mutfağı kadar marka olamadığını da şu sözlerle açıkladı:
“Biz kebaba sıkıştık kaldık, kebaptan yemek olmaz, kuru bir şey. Yaratıcı olmak ve yeni bir şeyler yapmak zorundaydık. Biz en azından bunu yaptık. Osmanlı coğrafyasında olan yemekleri, Türk yemekleriyle birleştirdik ve adına da Ortadoğu yemekleri dedik. Çünkü burada özellikle de işini bilmeyen kebapçılar yüzünden, adımız çok kötü. Türk kebabı daha çok sarhoş yemeği olarak biliniyor. Yabancılardaki bu inancı kırmamız gerekiyordu ve biz bunun için sürekli yeni yemekler denemeye başladık. Köken olarak bize ait yemeklere bazı eklemeler, küçük farklı tatlar koyuyoruz ve sunum da güzel olunca, hemen insanlar tarafından takdir ediliyor. Reşadiyeli Türk oğluyla İngiliz kızını evlendirmiş gibi olduk’ Hayatındaki en büyük idealin ne olduğuna dair soruyu da yanıtlayan ünlü şef Hüseyin Özer, “En büyük idealim ölmeden önce güzel bir kebap yemek. Çünkü artık güzel kebap bulmak neredeyse imkansızlaştı” diye yanıt verdi.
PARA BEŞ PARA ETMEZ
“Amacım hiçbir zaman çok para kazanmak olmadı. Hem doğup büyüdüğüm ülkeme faydalı işler yapmaya çalıştım. Para beş para etmez, eğer bir işe yaramazsa. Ben hayatını ülkeme hizmete ve gençlere verdim. Ben gençlere yardım etmeyi çok seviyorum. Onlara yardım etmek, onların da ülkelerine iyi bir vatandaş olmalarını sağlamak bana büyük keyif veriyor. Ben kendi çapımda insanlara faydalı işler yapmaya çalışıyorum ve dünyada çok sayıda halık olduğunu da biliyorum. Balık bilmezse bile bu halıklar bilir” diyen Özer, daha sonra şöyle devam etti: “Türk- Yunan derneğini kuran biri olarak pek çok şeye imza attık. Bunlardan biri Avrupa Gümrük Birliği’ne girmemizdi.
O dönem Yunan Başbakanı Papeendru vardı, onun oğlu biz de yemek yiyor ve derneğimize gidip geliyordu. Sonra o dışişleri bakanı oldu. O dönem bana Yunanca isim verdiler. Yani ikinci bir adım bile var :Lettenis Pandesiz Biz bu hizmetleri yaparken Türk elçiliğinden de insanlar geliyorlardı. İlk başta şüpheleniyor ‘ajan mıyım; diye merak ediyorlardı. Ama sonra gördüler ki ben ülkesini çok seven biri olarak aslında sadece ülkeme hizmet ediyorum. Bizim çalışmalarımızı hala engellemeye çalışan mafyalar var ama biz yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz.”