Londra merkezli Türkiye Araştırmaları Merkezi(CEFTUS) yaz aylarında ara verdiği etkinlikler “Türkiye’de Barış Süreci: Çoğul Bir Toplumun Türkiye’de ki Geleceği” başlıklı toplantı ile yeniden başladı.
İngiliz Parlamentosu’na ait Portcullis House’ta gerçekleştirilen toplantıya AKP Diyarbakır eski milletvekili ve Akil İnsanlar Kurulu üyesi Abdurrahman Kurt ile gazeteci Hayko Bağdat katıldılar. Konuşmacılar Kürt sorununun çözümü konusunda güçlü bir talep ve irade oluştuğunu vurgulayarak umutlu olduklarını ifade ettiler.
Analist Sıddık Bakır’ın moderatörlüğünü yaptığı toplantıda ilk sözü alan Abdurrahman Kurt, Türkiye’nin bütün sorunların kaynağının vesayet sistemi olduğunu söyledi.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte yaratılmak istenen ulus-devlet sürecinin bir süre sonra tek tipleşmeye dönüştüğünü; ülkede yaşayan herkesin camiye gitmeyen Hanefi mezhebine mensup Türkler olarak şekillendirilmek istendiğini kaydetti.
Bu toplum mühendisliği projesinin, halkta karşılık bulmadığı için her 10 yılda bir gerçekleştirilen darbelerle kurumsallaştırılmaya çalışıldığını belirten Kurt sözlerini şöyle sürdürdü: “İslamafobia’nın da etkisi ile Kemalizm uzun süre batı tarafından eleştirilmedi, görmezden gelindi. Kürtler, Ermeniler ve diğer etnik toplumlar yok sayıldı. Müteyeddin insanlar türban gibi konular üzerinden baskı altına alındılar. Bu durumun yarattığı travma, vesayet altında olan kesimlerin birbirlerine bakışlarını da, sistemin perspektifi ile yapmalarına yol açtı. Örneğin muhafazakarlar Kürt sorununa, solcular türban meselesine mesafeli durdular, duyarlılık göstermediler. Vesayetin bir de ekonomik tarafı vardı. 28 Şubat sürecinde 50 milyar dolar batırıldı.”Abdurrahman Kurt konuşmasında yaşamın her alanına müdahale eden vesayet sisteminin 2002 yılına kadar devam ettiğini, bu tarihten sonra AKP iktidarının sivil ve askeri vesayeti sona erdirecek adımlar attığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, Milli Güvenlik Kurumu’nun sivilleştirilmesi, askeri yargı alanının daraltılması ve şura kararları için mahkeme yolunun açılması gibi adımların Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açtığını vurgulayan Kurt, AKP’nin Kürt sorununun çözümünde de samimi olduğunu savundu. Kendisinin de partisine yönelik eleştirileri olduğunu belirten ve “Örneğin bir Kürdün Başbakan’ın anadilde eğitim kırmızı çizgimizdir görüşüne katılması mümkün değildir” diyen Kurt Akil İnsanlar Heyeti deneyimine ilişkin de şunları söyledi: “Can Paker’in başkanı olduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde görev yaptım. Sendikacılar, Alevi dedeleri, İslamcı kimlikleri ile bilinen yazarlarla birlikte yürüttük çalışmalarımızı. Farklı kesimleri biraraya getiren bu çalışma, Türkiye’nin temel sorunlarını çözebilecek bir ortak zemin yaratılabileceğine olan inancımı güçlendirdi.”
Abdurrahman Kurt bir soru üzerine de AKP’nin bir devrim değil evrim partisi olduğunu ifade ederken Türkiye’de temel sorunların üstesinden gelebilecek bir mazlumlar ittifakı oluştuğunu söyledi. Özellikle anayasa değişikliği çalışmalarında 4 siyasi partinin uzlaşmasının gerektiğini vurgulayan Kurt, Kürt sorununun çözümüne yönelik müzakerelerde BDP’nin inisiyatif alamadığı şeklindeki iddiasını ise şu sözlerle dile getirdi. “Ben bizzat AKP ve BDP arasındaki müzakerelerde aracı olan milletvekillerinden birisiydim. Başbakan’ın da bu sürecin BDP ile yürütülmesi yönünde samimi bir eğilimi vardı. Ancak BDP bu konuda PKK’ya karşı bir inisiyatif alamadı. Kürt sorununun İngiltere’nin yaşadığı IRA sürecinden ayıran en önemli farkta bu. Burada silahlı IRA örgütü, siyasal alanda faaliyet gösteren Sinn Fein partisinin arkasındaydı. Ancak bizim ülkemizde siyasi parti olan BDP, silahlı gücü olan PKK’nın gölgesinde kalıyor. Bunu eleştirmek için söylemiyorum, ancak realite maalesef bu.”
Taraf Gazetesi’inde yazdığı yazılarla tanınan Hayko Bağdat, CEFTUS’un düzenlediği toplantıda Kürt sorununa ilişkin de çarpıcı görüşler dile getirdi.