.. Suriye denkleminde söz sahibi olmak için bu tür güç birlikleri olağandır fakat dikkatli olmakta yarar var.
Devletler oyununda her türlü hile, taktik ve ayak oyunları olabilir. PYD, Türkiye ile de diyalog arayışlarına girdi, ne yazık ki mevcut yönetiminin hasmane ve saldırgan davranışları bu diyaloğun sürmesine el vermedi. Muhtemelen PYD olası bir Suriye çözümünde fiili olarak yer alıp, taleplerini gerçekleştirme yoluna gidecektir.
– Irak ve Yemen’in fotoğrafı nasıl?
– Türkiye Musul operasyonuyla başlayan iddialarından geri adım attı. Bir anlamda devre dışı kaldı. Şimdilerde Musul’un alınmasıyla birlikte İran ile ABD arasında Irak’ın kaderini etkileme yönünde ciddi bir rekabet söz konusu. Öte yandan Irak-Kürdistan yönetimi ile Bağdat hükümeti arasında ihtilaflı bölgeler, bağımsız bir Kürt devleti kurma ve petrol meselesinde var olan anlaşmazlıklar daha fazla su yüzüne çıkacak, uyuşma olmadığı takdirde çatışma doğabilir. Türkiye, bu çatışmadan yararlanmak niyetinde görünüyor. IŞİD artık gerileme sürecine girmiş durumda. Önemli olan Bağdat hükümetinin Sünni-Şii dengesini kollayacak bir tutum içine girmesidir; aksi takdirde, bu mezhepsel gerilim, yükselerek devam eder. ABD’nin İsrail’in etkisiyle İran’a yönelik yeni kuşatma planı, bu tür şii-sünni karşıtlığını daha fazla körükleyebilir. Bağlantılı olarak Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri ABD’nin bu kuşatma politikasını aktif olarak destekleme yoluna giderler. Nitekim Yemen iç savaşında başarılı olamayan Suudi Arabistan, ABD ile birlikte İran karşıtı aktif koalisyona ağırlık vererek şii-sünni ayırımı temelinde bir cephe kurma yoluna gidecektir.
Özetle Cenevre barış görüşmeleri sürecinden anlaşıldığı üzere Suriye’ye barış kısa dönemde gelmeyebilir, ikinci bir çatışma raundu başlayabilir. Her durumda savaş olamasa bile çatışmalar yöresel düzeyde yaşanabilir.
– Bu kaosta Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
– Mevcut yönetimin yanlış politikaları neticesinde Ortadoğu ve ülkedeki çatışma eğilimleri iç içe girmiş durumda. Dışarıdaki askeri operasyonlar ile içerideki benzer operasyonlar ve kutuplaşmalar birbirini olumsuz anlamda tetikliyorlar. Türkiye hem içeride hem de dışarıda gerilim politikası gütmesi nedeniyle yurt çapında kutuplaşmadan öte cepheleşme ve bloklaşmalar başladı.
Bu bağlamda başkanlık sistemi için yapılması düşünülen evet-hayır referandumu normal seyrinde devam etmekten öte silahsız bir mücadele ve cepheleşme görüntüsü veriyor. Görünen o ki silahlı kürt hareketine yönelik sınır ötesi operasyonları devam edecek.
Özellikle resmi yetkililerin de açıkladığı üzere Mart ve Nisan ayları topyekün askeri harekâtlara tanık olacak. İçeride ise son iki haftadır tanık olduğumuz gibi onbinlerce polis, jandarma ve özel harekat timlerinin katıldığı ve 81 ili kapsayan geniş çaplı arama tarama operasyonları yapılmaktadır. Bunlar özellikle muhalif kesimi sindirme, bastırma ve sesini kısma amaçlıdır.
Yüzlerce akademisyen, yazar, gazetecinin gözaltı ve tutuklanmaları Mart ve Nisan aylarında da sürecek izlenimi veriyor. Burada kritik nokta halka ve kitlelere yönelik operasyonlarda el verdiğince az zayiat vermek muhtemel meşru savunma mevzilerini korumak önemlidir. Ayrıca muhalif kesimlerin derli toplu bir şekilde koordineli bir şekilde bu tür saldırıları ve baskı yöntemlerini göğüslemelerinde yarar vardır. Bu anlamda referandumda “Hayır” diyeceklerin başarılı olması Türkiye’nin geleceğinin dönüm noktası olabilir…
Çünkü, “Hayır” oyunun yüksek çıkması, pervasızca ve amansızca yürütülen bu tür sindirme ve susturma operasyonlarının önce yavaşlatılması sonra durdurulması ve ardından geriletilmesi yahut sona erdirilmesi anlamına gelir. Muhalif kesimlerin bunun bilincinde olmaları ve gereğini ona göre yapmaları gerekir. Zira iç ve dış dinamikler mevcut baskı sisteminin lehine değil aleyhine seyrediyor.
Hayır demek, başkanlık sevdasında olan bir kişiye veya hükümet eden bir partiye bir karşıtlık olmaktan öte mutlu ve hayırlı günlerin habercisi demektir. Tıpkı Nazım Hikmet’in dediği gibi, güzel günler göreceğiz çocuklar, güzel günler anlayışıdır….
(SON)