Karadeniz’in gözde sanatçısı Apolas Lermi ile yaptığımız özel röportaj, bölgenin zengin kültürel mirasını ve müziğini uluslararası arenaya taşıyan bu özel yeteneği yakından incelemek için bir fırsat sunuyor. Sanatçı, müziğiyle sadece Karadeniz’in güzelliklerine olan derin sevgisini değil, aynı zamanda Karadeniz’in mistik atmosferini ve tarihini de yansıtıyor. Lermi’nin müziği, yağmurun nağmelerine ve dağların yeşiliyle olan tutkusunu yansıtıyor. Bu röportajda, sanatçının müziğe olan tutkusunu, dünya görüşünü, yaşamın anlamını ve Türkiye’nin zengin kültürel mozaikine katkısını daha yakından keşfedeceğiz. Apolas Lermi’nin hikayesi, Karadeniz kültürünün ve müziğinin uluslararası sahnede nasıl parladığının ilginç bir örneğidir. Kendisi, bölgenin sıcak insanları ve doğanın güzellikleri ile özdeşleştirilirken, müziği bu mirası dünya çapında kutlama ve paylaşma aracı haline gelmiştir. Bu röportaj, Apolas Lermi’nin gözünden Karadeniz kültürünü, müziğini ve yaşamın büyüleyici yönlerini keşfetmek için bir fırsattır.

Trabzon’dan İstanbul’a taşınmanın hayatınızdaki etkisi nedir? Bu değişim müzik kariyerinizi nasıl etkiledi?
Küçükken bu pek anlaşılmıyor ama bugünden bakınca Trabzon’dan İstanbul’a göç etmek benim hayatımdaki en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Yağmurun senfonisinden trafik gürültüsüne göç etmiştik aslında. Dağların yeşilinden şehrin grisine, patikalardan kaldırım taşlarına… Özetlemek gerekirse sanki bir şehirden başka bir şehire değil de bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmiş gibiydik. Bu durum benim için bazı travmalara neden oldu ve belki de bu travmaların intikamını almak için müziğe sarıldım. Benim gibi Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen dostlarım oldu. Onları tanıyarak ve kültürlerini anlamaya çalışarak kendi yolculuğuna çıkan bir müzisyen oldum. Geçen zaman ne çocukluğumdan kopardı beni, ne de dostlarımdan. Hala yağmurun senfonisine ve dağların yeşiline sevdalıyız. Bu sevda müziğimin en önemli özelliği.
Neden “Apolas Lermi” adını sahne adı olarak seçtiniz? Bu isim sizce müziğinizi en iyi nasıl ifade ediyor?
Asıl adım Abdurrahman Lermi. Apolas ise henüz müziğe adım atmadan önce arkadaşlarımın bir kısaltma olarak bana taktığı bir lakaptır. Bu isim Yunanca’ya benzerliği nedeniyle zaman içerisinde yaptığım müzikle de uyumlu bir sembole dönüştü. Türkiye’de bana bazı dezavantajlar yaşatmış olsa da Apolas Lermi ismi temsil ettiği değerler açısından birçok isimden daha anlamlıdır.
Neden uzun bir kariyerin ardından Karadeniz kültürüne odaklandığınız bir albüm yapma kararı aldınız? Bu geçiş sizin için nasıl bir deneyimdi?
Ben müziği daha çok semahlarla, deyişlerle, Kürtçe ve özgün içerikli şarkılarla öğrenmeye başladım. İlk deneyimlerim hep bu tarz sahnelerde gerçekleşti. Bunda arkadaş çevremin de önemli etkisi oldu. O dönemin politik atmosferi etkisindeydik. Ben büyüdükçe ve müziği öğrendikçe kendi kültürüme duyduğum özlem ve merak da büyüdü. Anlamak, öğrenmek ve doğru yerden başlamak için bir süre geçmesi gerekiyordu. Çünkü bugünkü genç müzisyen arkadaşların aksine bir şarkı ile voleyi vurma amacında değildik.
Karadeniz müziğindeki gelişmeleri daha yakından etmeye başlamıştım. Karadeniz’in kültür çeşitliliğini yansıtan önemli sanatsal çalışmalar artmaya başlamıştı. Bu esnada maalesef çok erken yaşta Kazım Koyuncu’yu kaybettik. Bu kayıp Karadeniz müziği adına birçok olumlu ve olumsuz gelişmelerin başlamasına neden oldu.
Karadeniz hakkında daha önce hiçbir fikri olmayan yapımcılar, yönetmenler, medya patronları, müzisyenler vs.. yeni bir ekonomik pazar bulmanın çılgınlığı içerisine girdi. Kısa zamanda herkes bu pazardan payını almak için çalışmalara başladı. Birçok dizi, sinema, albüm vs. yayınlandı. Tam bir köşe kapmaca durumuydu.
Birçok yeni isim duymaya başladık ama neredeyse hepsi benzer söylem ve görüntü içerisinde trajik bir ölümün mirasını talan ediyordu. Böyle bir ortamda neredeyse hiç kimsenin bahsetmediği mahallenin istenmeyen bir dili ve kültürü olan Romeika yani Karadeniz Rumcası ya da Antik Yunanca kaderine terk edilmişti. Bu benim dikkatimi çekmişti ve birinin farklı bir şeyler söyleyip bu konuda sorumluluk alması gerekiyordu.
“Kalandar” albümü ve geleneği Karadeniz’in yeni yılını ve ilk ayını yansıtıyor. Geleneksel Romeika dilindeki şarkılar albümde neden bu kadar önemli?
Kalandar albümü Türkçe ve Rumca şarkılardan oluşan bir albüm. Arkasında hiçbir yapımcı ya da medya patronu olmadığı için yayınlandığı dönemin tüketim çılgınlığından sıyrılıyor ve birçok açıdan içerisinde ilkleri barındırıyor. Tüm kovulmalara, asimilasyonlara ve ötekileştirmelere rağmen hala buradayız diyen bir tarihe ışık tuttuğu için önemli bir albüm. Siyasi ve ticari olarak pazarı olmayan bir kültürün müzikal anlamda isyanı diyebiliriz “Kalandar”a. Müziğin tarih boyunca üstlendiği kültürel aydınlanmanın öncüsü olma yolunda atılmış önemli bir adım.

“Mektup,” “Ağapo Se,” “Yağmur,” “Seçim Zamanı” ve “Ağasar Horonu” gibi şarkılarınızın arkasındaki hikayeleri paylaşabilir misiniz?
Hepsi ilk albümden şarkılar. Mektup değişen teknoloji dünyasında nostaljik anlamlar ifade eden bir şarkı. Ağapo Se , ilk bölümü Rumca diğer bölümü Türkçe olan ve mübadele dönemini kurgulayan bir aşk şarkısı. Yağmur yine güzel hislerle yazılmış bir şarkı. Seçim Zamanı özellikle Trabzon’un milliyetçi söylemler üzerinden gündeme getirilmesini ve özelde bu şehir, genelde ise Karadeniz üzerinde oynanan oyunları protesto eden bir şarkı. Ağasar horonu yine özellikle Trabzon’un batısında yaşayan Oğuzların Çepni boyuna ait şive ve tavır ile kaydettiğimiz bir horon havası.
“Seçim Zamanı” şarkınızı “Diren Karadeniz” projesine dönüştürdünüz. Bu projenin amacı nedir? Neden toplumsal meselelere sanatınız aracılığıyla ses vermek size önemli geliyor?
Bu şarkı Karadeniz müzik kültürü içerisinde çok fazla örneği olmayan, hatta hiç olmayan protest ya da taşlama olarak nitelendirebileceğimiz bir şarkı. Karadeniz’in Türkçe olan türküleri genelde geleneksel olarak dağınık konular ve melodiler etrafında şekilleniyor. Sözü ve müziği ile özdeşleşmiş ve belli bir konudan bahseden çok fazla Karadeniz türküsü yok. Halkın yaşadığı sorunları yine halkın şivesiyle ifade etmeyi önemsiyorum. Bu boşluğu doldurmak adına Emekçi ve Mahsuni Şerif gibi ozanlardan esinlenerek yazdığım bir şarkı bu.
Diren Karadeniz ise projede yer alan bazı arkadaşların önerisiyle yapılmış bir klip. Açıkçası bu arkadaşların bir çoğu bugün bu şarkının felsefesinden ve ruhundan çok uzakta bir çizgide yer alıyor. Bu nedenle bu şarkının Diren Karadeniz değil de Seçim Zamanı olarak hatırlanmasını tercih ederim.
Geleneksel Karadeniz müziğine verdiğiniz önemi ve gelecekteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geleneksel müziğin her türlüsüne karşı ayrı bir ilgim var. Ben Karadeniz müziğinin geleneksel anlamda Türkiye’de ve dünyada hala anlaşıldığını sanmıyorum. Derinliğini ve çeşitliliğini anlayamadıkları kültürleri anlayabilecekleri şekilde basitleştirip dizayn eden bir toplumun içerisindeyiz. Yine bu düzenin verdiği nimetleri kaybetmekten korkan atanmış ya da dayatılmış isimlerin konu hakkındaki duyarsızlığı da var. Tüm algı süreçlerine rağmen Karadeniz müziğinin çeşitliliğiyle insanların duygu dünyasında şekillenerek bu günlere geldi. Bu geleneği devam ettiren yetenekli gençler görüyorum. Umarım yeteneklerinin yanına koyacakları diğer anlamlarla sorumluluk alacak iradeye sahip olurlar.
Sanatçı Mikail Arslan ile Zazaca şarkı seslendirdiniz. Bu proje nasıl gerçekleşti?
İstanbul’a geldiğimden beri en iyi dostlarım hep Dersimliler oldu. Duygu dünyamda ve müzik yolculuğumda hep yanımdaydılar. Bu nedenle tarihleri, gelenekleri ve Zazaca şarkılarıyla Dersim benim ikinci memleketim gibidir.
Mikail Aslan bu dönemden beri hayranlıkla dinlediğim bir isim. Zaman içerisinde yollarımız kesişti ve hep yapmak istediğim bir şey için ona böyle bir teklifte bulundum. Zazaca da tıpkı Karadeniz Rumcası gibi yok olmakta olan diller arasında. Bizim buluşmamız da bir ilk ve bu açıdan çok anlamlı. Bugün Apolas Lermi nasıl ki Dersim’de Rumca şarkı söyleyebiliyorsa, umarım birgün Mikail Aslan da Trabzon’da kendi dilinde şarkılar söyleyebilir.
Zazaca sarki söylemeniz dinleyicileriniz ve diğer kitleler tarafından nasıl karşılandı?
Çoğunlukla Trabzonlu dinleyicilerimin bir kısmı Türkçe dışındaki dillerde müzik yapmamdan rahatsız oluyor. Bazı şarkılarım Rumca olduğu için yıllardır çeşitli yalan haberlerle ve konser ambargoları ile mücadele ediyorum. Dolayısıyla Karadeniz’de konuşulan bir dil nedeniyle beni hedef gösterenler Dersim’de konuşulan bir dilde şarkı söylememden de rahatsızdır. Ancak ben verdiğim bu rahatsızlık için çok mutluyum. Biz üretmeye devam ettik. Daha sonra yaşanmış bir hikayesi olan ‘’Laze Mı’’ isimli Zazaca bir şiiri besteledim ve klibini yine Dersim’in Nazımiye ilçesinde çektik. Ben kültürlere turistik yaklaşmam. Biliyorum ki yol dikenlidir ama biz yolun dikenini değil, gülün kokusunu anlatmaya devam edeceğiz.
“Santa” albümünüzde Karadeniz ve Anadolu kökenli Yunan sanatçılarla düet yapmanızın arkasındaki öyküler nelerdir?
İlk albümden sonra Türkiye’de ve Avrupa’da bazı organizasyonlarda sahne aldım. Ayrıca Yunanistan’da da konserlerim oldu. Orada Karadenizli mübadillerin torunlarıyla tanıştım. Karadeniz kültürünü devam ettiren birçok sanatçıyla temaslarım oldu. Santa isimli ikinci albümde ortak kültürel mirası canlı tutmak ve sanatsal iletişimi büyütmek adına bu sanatçılardan ikisiyle düet yaptım.
“Romeika” albümünüzle bu dili ve kültürü canlı tutmaya yönelik görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?
Bu albüm 2016’da eş zamanlı olarak hem Türkiye’de hem Yunanistan’da yayınlandı. Albüm repertuarının tamamı Rumca şarkılardan oluşuyor. Bu açıdan çok fazla örneği yoktur. Ayrıca iç kapak resimlerinin tamamı Muzaffer Oruçoğlu’nun çizimlerinden oluşmaktadır.
Albüm 2016 yılında Karadeniz’de konuşulan Rumca dilinin ve müziğinin sade halini yansıtmak niyetiyle hazırlandı. Aslında Rumca bilen genç müzisyenlere örnek olmasını çok isterdim ancak maalesef bu anlayışla kaydedilmiş Türkiye’deki son Rumca albümdür.
Şu an üzerinde çalıştığınız veya planladığınız projeler hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?
Romeika albümünden sonra yine Türkçe ve Rumca ezgilerin yer aldığı Momoyer isimli bir albüm daha yayınladık. Ayrıca çeşitli sanatçılarla farklı buluşmalarımızı tekli şarkılar halinde kaydettik. Yine sembol şarkılardan Bella Ciao isimli İtalyan halk şarkısını Romeika diliyle seslendirip klibiyle yayınladık. Buna benzer çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca bazı sinema ve diziler için müzikler hazırlıyorum.
Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da sahne almanın size kattığı değeri nasıl tanımlarsınız?
Bir müzisyenin farklı ülkelerde kendisini ve müziğini ifade etmesi elbette çok değerlidir. Farklı kültürlerle temas etmek öğreticidir, onlarla ortak bir duyguyu paylaşmak güzeldir. Bu açıdan daha fazla ülkeye gidip müziğimle daha çok insana temas etmeyi çok isterdim.
Sanatın toplumu nasıl etkileyebileceği konusundaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Sizce müziğinizin dinleyicilere sağladığı özel bir etki var mı?
Müzik tarihin aynasıdır ve her dönem kültürel aydınlanmanın öncüsü olmuştur. Değişen dünya sosyolojisinin farkındayım. Artık insanlar kendi duygu dünyalarına çok farklı dillerden şarkıları ve müzisyenleri konuk edebiliyor. Yukarıda anlattığım gibi lokal anlamda Karadeniz müziğinin yaşadığı sorunlar global dünyanın müziği için de geçerli. Apolas Lermi’nin müziği karanlıkta bir mumdur; fırtınada bir sığınaktır. Dağlarda bir patika, şehirde özlem, aşkta masumiyettir. Gençlikte isyandır, yaşlılıkta huzur. Tarihte bilinç, horonda coşkudur. Munzur’da barış, Selanik’te diaspora, Almanya’da gurbettir. Dikenli bir yoldur. İyi dinlemeler.



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON










