Tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen katliamın 60’ıncı yılında kurbanlar Londra’da anıldı

İngiltere’nin başkenti Londra’da, EOKA terör örgütü militanları tarafından 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerine yönelik başlatılan ve tarihe “Kanlı Noel” (Bloody Christmas), olarak geçen katliamın yıldönümünde anma töreni düzenlenledi. Londra merkezli üç Kıbrıslı Türk derneği, 21 Aralık Perşembe akşamı ‘Kanlı Noel’ini Rum Yönetimi’nin Londra Büyükelçiliği önünde sessiz nöbetle protesto etti.
Ambargolular! (Embargoed), Britanyalı Kıbrıslı Türkler Derneği (British Turkish Cypriot Association) ve Genç Kıbrıslı Türkler (Young Turkish Cypriots) Derneği Rumların, Aralık 1963’te gerçekleştirdikleri Kanlı Noel saldırıları sonucunda şehit edilenleri anmak için, Londra’daki “Kıbrıs Cumhuriyeti” Londra Büyükelçiliği önünde sessiz nöbet tuttu. Nöbet, Rum Yönetiminin Londra Büyükelçiliği önünde saat 18.30 ile 20.30 saatleri arasında gerçekleştirildi. Etkilik sonunda cami hocası Hüseyin Haşim Bakayi şehitlerin ruhları için sela okudu ve dualar edildi.
Londra’daki Kıbrıs Rum Kesimi Yüksek Komiserliği önünde toplanan Kıbrıslı Türkler, Rumların Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği “Kanlı Noel” katliamının 60’ıncı yıldönümünde saldırıda şehit düşenleri anmak için mum yaktı ve hayatını kaybedenlerin fotoğraflarını sergiledi.
MEKTUP TA HANGİ İFADELER YER ALDI?
Rum kesiminin KKTC halkından özür dilemesi gerektiğini bildiren protestocular, daha sonra Yüksek Komiserliğe internet üzerinden bir mektup gönderdiler. Mektupta, “1963-1974 arasında arkadaşları ve akrabaları ölen herkesin acısını hissediyoruz” denirken, Kıbrıs Rum yönetiminden şu adımların atması istendi;
-Kıbrıs’ta iki taraf arasındaki güvensizliğin çözülmesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi halkına ve dünyaya Kıbrıs Sorununun 1974’te değil, Türklerin öldürülmeye, 25 bin Türk’ün 200 Kıbrıslı Rum ile birlikte can korkusuyla evlerinden kaçmaya başladığı 1963’te başladığını anlatmalı.
-Taraflar teorik federal çözüm, Kıbrıslı Rumların net bir şekilde istediği üniter bir Kıbrıs Rum devleti ya da Türkiye ve KKTC tarafından önerilen ve Kıbrıslı Türklerin çoğunun desteklediği iki devletli çözüm önerilerini müzakere ederken ambargoların derhal sona erdirilmesi için adımlar atılması.
– Kıbrıslı Türklerin çektiği acıların tanınması ve bunun için özür dilenmesi
– İnsanlığa karşı suç işleyenlerin adalet önüne çıkartılması.
Katılımcılar arasında Konsey Başkanı Kenan Nafi, eski başkanlar Leyla Kemal, Ayşe Osman, Çetin Ramadan, BTCA Başkanı Kemal Yaman ve eski başkan Ersu Ekrem de yer aldı.
Katliamın kurbanları arasında gazetemizin sahibi Nural Ezel’in, amcası H.Nural Cevdet Ezel’de yer alıyordu

21 Aralık 1963’te Kıbrıs Polisi iken kaçırılan H. Nural Cevdet Ezel’in kemikleri, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin kayıp arama çalışmalarında, kayboluşunun ardından 52 yıl sonra bulundu ve 27/11/2015’te, İsmail Safa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından, Lefkoşa Mezarlığı’ndaki şehitliğe, askeri törenle defnedildi. Tören sonunda tabutun sarılı olduğu bayrak aile yakınlarından şehitle aynı ismi taşıyan yeğeni Nural Ezel’e teslim edildi.

Törene, Lefkoşa Kaymakamı Alkan Değirmencioğlu, Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü, Polis Genel Müdürü Süleyman Manavoğlu ve bazı milletvekilleri de katıldı.
Şehit Aileleri ve Malül Gaziler Derneği Başkanı Ertan Ersan, törende yaptığı konuşmada, Ezel’in 52 yıl önce, 21 Aralık 1963’te polislik görevini yaparken kaçırıldığını, bir Kıbrıslı Rum görgü tanığının ifadesine göre, ‘Ezel’in 28 Aralık 1963’te, Koççinodrimitya’da görev yaptığı polis istasyonunun 2 kilometre uzağındaki bir tepede 4 Kıbrıslı Türk polisle birlikte vurularak kuyuya atıldığını’ anlattı. Söz konusu tepede 18 kuyunun bulunduğunu ve Ezel’e ait kalıntıların bu 18 kuyunun birinde bulunduğunu belirten Ersan, söz konusu diğer şehitlerin de kemiklerinin bulunup defnedildiğini ifade etti. Ertan Ersan, artık Ezel’in yakınlarının dua edebileceği bir yeri olduğunu söyledi.
Nural Ezel, rahmetli amcası şehit edildikten 7 ay sonra doğduğu için kendisine merhumun adı verildi. Ezel, ” Yaşadığım sürece amcamın adını gururla taşıyacağım” dedi.
KUMSAL KATLİAMI – KANLI NOEL NEDİR ?

Kuzey Kıbrıs’tan, Prof. Dr. Ata Atun gazetemize anlattı:
“Tarih 24 Aralık 1963, günlerden Salı. Yer Lefkoşa’nın Kumsal bölgesi, Mehmet Akif Caddesi ve Mürüvet İlhan Sokak (olay günkü ismi İrfan Bey Sokak). Saat akşam üstü 18.00 civarı. Hava kararmış, ısı yaklaşık 8o C.
Pazartesi gecesi, yani bir gün evvelki 23 Aralık gecesi, ev sahibi Hasan Yusuf Gudum, karısı Feride Hasan Gudum, Meriç’li (eski ismi Mora) Ayşe (Cankan), kucağında iki yaşındaki kızı Işıl (Cankan) ve Ayşe hanımın kız kardeşi Növber İbrahimoğlu daha güvenli olduğu düşüncesi ile Kıbrıs Türk Alayında görevli Tabip Binbaşı (Em. TuğGn) Nihat İlhan ile eşi Mürüvet hanımın evine sığınmışlardı.
EOKA milisleri ve Yunan Subaylarının komutasındaki küçük bir Rum birlik ise evin 120 m. kuzeyindeki Severis un fabrikasına mevzilenmiş, fabrikanın en üst katına da kum torbalarından yüzü Türk bölgesine dönük küçük bir korugan yaparak içine 1 adet A4 tipi makineli tüfek yerleştirmişti. A4 tipi makineli tüfek binanın damına, ellerinde 1959 yapımı CZ vz.52/57 tipi otomatik tüfek, 1936/57 yapımı M1 Garand tipi yarı otomatik tüfek ve Stengun makineli tabanca olan Rum çetecilere, masum Türk evlerine yaptıkları saldırılarda atış desteği vermek ve düşman ateşinden korumak amacı ile kurulmuştu.
Hasan Yusuf Gudum dışarıda durup bir nevi gözcülük yaparken, Mürüvet hanım da çocuklarını pijamalarını giydirmiş, kahvaltı türü bir şeyler yedirmiş ve onları yatırmaya hazırlanıyordu. Evdeki komşu hanımlar ise hep birlikte yiyecek bir şeyler hazırlayıp masaya oturmuşlardı.
Evin batı tarafından geçen Kanlıdere’nin diğer kıyısından silah sesleri duyulmaya başladığı vakit Hasan Bey büyük bir telaşla içeri girmiş ve “Rumlar bizi basıyor” diyerek heyecanlı bir şekilde bağırarak evdekileri uyarmıştı.
Çok geçmeden Kanlı Dere tarafından eve kurşun yağmaya başladı. Kurşunlar yağmur gibi geliyordu. Mutfağın önündeki yemek odasının tehlikeli olduğunu ve eve pencerelerden giren kurşunlardan kendilerini koruyamayacağını hisseden masum ve savunmasız dokuz insan, elektrikleri kapattılar ve evin güvenli olduğunu düşündükleri yerlerine saklanmak çabası içine girdiler.
Dr. İlhan’ın eşi Mürüvet Hanım, eşi kendisine “Eğer ateş olursa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmazsınız, banyo sizi korur” dediği için hemen daha 6 aylık olan Hakan’ı kucaklar, 6 yaşındaki Murat ile 4 yaşındaki Kutsi’yi de ellerinden sıkı sıkı tutarak evin sol arka köşesinde yer alan banyoya doğru koşar. Arkasından Növber hanım ve kucağında kızı Işıl’ı sıkı sıkı tutan Ayşe hanım ve Hasan dede, hep birlikte banyoya girerler ve saklanmaya çalışırlar. Kalın taş duvarları ve küçük de bir penceresi olan banyo gerçekten de iyi bir korugan gibidir.
Üzerinde gri bir palto olan Mürüvet hanım, çizgili pijamalarını giymiş olan çocuklarını kucaklar ve hep birlikte banyo küvetinin içine uzanarak pencerelerden giren mermilerden kendilerini korumaya çalışır. Ayşe hanım, kucağında kızı Işıl ile sağ köşeye, lavabonun sağ tarafına çömelir. Növber hanım ise kapıyı eli ile sıkı sıkıya kapatabilmek için kapının hemen yanına sağ tarafa oturur.
Ev sahibi Hasan Efendi eşi Feride Nine’yi tuvalete kapının arkasına saklar ve banyoya gelerek lavabonun sol tarafına büzüşür.
Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermeniler, bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirdikten sonra, Akritas Planı, Genel Harekat Planı bölümü, Birinci Kesim (Ayios Pavlos, Ayios Demetios bölgeleri) bölge komutanı “Terezepilos” kod adlı Yunan subayının komutasında sayıları 150 olan EOKA’cı milisler, Severis Un Fabrikası’ndaki makineli tüfeğin koruması altında önce içinde su seviyesi az olan Kanlıdere’yi yürüyerek geçmişler ve sonra da Akritas Planında belirtildiği şekilde bölgelere dağılmışlardı.
Mehmet Akif caddesi, Mürüvet İlhan Sokak (eski ismi İrfan Bey sokak), Murat İlhan sokak ve Gültekin Şengör sokak, Kıbrıs ordusunda teğmen olan (Emekli Binbaşı) Savvas Selis ve Thisoas kod adlı EOKA’cının komutasındaki ekibin görev alanı olarak belirlenmişti.
Savvas Selis’in grubu, “Enosis” naraları atarak ateş açmaya başlar ve İrfan Bey sokağı tarafından Türk bölgesine saldırıya geçerler. Severis Un fabrikası üzerindeki makineli tüfeğin koruması altında evlere önce uzaktan ateş ederler. Özellikle de köşedeki beyaz tek katlı evin kuzeye bakan, kapının hemen yanındaki odasının pencerelerini ateş yağmuruna tutarlar, olmaya ki eve yaklaşırken o odada olan birisi kendilerine ateş edip vurabilir düşüncesi ile. Üç kişi yolun solundaki eve doğru yönelirken, beş kişi de sağ köşedeki beyaz tek katlı binaya yönelir. Ermenilerden gelen bilgiye göre bu binada Türk Alayında görevli bir Türk subayı, eşi ve üç çocuğu yaşamaktadır. Bu aile yok edilmelidir ki, Rumların, Kıbrıslı Türklerden ve Türkiye’den korkmadıkları dünyaya gösterilsin.
Beyaz evden kendilerine karşı ateş açılmayınca daha da cesaretlenen Rum caniler, giriş kapısının önüne gelip kilidine ateş ederler ve sonra da tekmelere kapıyı kırarak içeri girerler.
Ellerinde otomatik tüfek tutan iki cani, “Taksim istersiniz ha!” diye bağırarak her tarafa gelişi güzel ateş eder ve soldaki odaya çabucak göz attıktan sonra ileri seğirterek, önlerindeki kapıdan hole geçip soldaki yatak odasına yönelirler ve tekrar ateş etmeye başlarlar. İçlerindeki hınç önlerine çıkan her tür canlıyı öldürmelerini emrediyordu. Bu odada işleri bitince hızla önlerindeki ara kapıdan geçip, mutfağın önündeki hole gelirler ve soldaki ikinci yatak odasına da ateş ederler. Yataklara, yatak altlarına ve dolaplara.
Arkadaki grup da önce sağdaki misafir odasına dalar, sonra da ateş ederek mutfağa geçer.
Ufacık banyo odasının içine sığınan masum ve savunmasız Türkler ise birbirlerine sarılmış Rumların kendilerini bulmaması için dualar ediyorlardı. Küvetin içinde Mürüvet hanım, üç çocuğuna sıkı sıkı sarılmış, bedenini siper etmişti. Ayşe hanım kızı Işıl’ı kolları ile sarmalamış, sırtını köşeye dayamış, lavabo ile köşe arasına sokulmuştu, Növber hanım, kapının açılmasına mani olabilmek için kapının dibine çökmüştü. Hasan dede de, o küçücük banyonun içinde, lavabonun sağ tarafı ile küvetin arasına büzüşmüştü. Nefes bile almıyorlardı. Sadece Allah’a dua ediyorlardı.
Evin sol tarafındaki odaları boş bulan iki Rum cani, evin arka sol tarafındaki kapıları sıkı sıkıya kapalı olan banyo ve tuvalete yönelirler ve “Enosis” çığlıkları altında tüm mermilerini kontrplak kapıların üzerinden içeriye boşaltırlar.
Kapıyı eli ile sıkı sıkı kapalı tutmaya çalışan Növber hanım, elinden kötü bir yara alır ve yana kaykılarak kapının önüne yığılır. Kapının tam karşısında yer alan banyo küvetinin içindeki Mürüvet hanım ve üç çocuğu ise küvetin içine yığılırlar. Kapıyı kırarcasına açmaya çalışan Rumlar, Növber hanımın kapının önüne yığılması nedeni ile kapıyı birazcık aralayabilirler ve o aralıktan sağa ve öne doğru tekrar ateş ederler. Vefakar anne ve çocukları o anda şehit olurlar. Etraf bir anda kan gölüne döndüğü için Rum caniler hepsini öldürdüklerini sanarak hemen yan taraftaki tuvalete yönelirler. Kapıyı açamazlar ama kontrplak kapıdan içeriye onlarca mermi sıkarlar. Kapının arkasına saklanmış olan Feride nine başına isabet eden kursunlar nedeni ile anında şehit olur ve yere yıkılır.
İçerdekilerin öldüğüne inanan iki cani geri çekilir ve diğer üç cani de banyo kapısının önüne gelip sıra ile aralıktan içeriye ateş ederler. Acımasızca silahsız, korumasız ve masum insanlara ateş eden Rumların silahından çıkan kurşunlardan birisi, önce kızı Işıl’ın dizini parçalar sonra da Ayşe hanımın bir bacağından girip diğer bacağından çıkar. Ayşe hanımın ayağında büyük bir yara açılır.
Feride nine ile banyoya çocukları ile saklanan Mürüvet hanım ve çocukları şehit olurken, Hasan Yusuf Gudum ile birlikte Ayşe hanım, kucağındaki kızı Işıl ve Növber hanım ağır yaralanırlar.
Eve kimlerin ya da kaç kişinin girdiğini tam olarak bilen yok. Baskın sırasında CZ vz.52/57 tipi otomatik tüfek ile 15 el, Stengun otomatik tabanca ile 12 el ve 1936/57 yapımı M1 Garand tipi yarı otomatik tüfek ile de 6 olmak üzere toplam 33 el ateş edildiği, şehitlerin vücutlarındaki yaralardan ve duvarlarda hala yeri belli olan kurşunların izlerden anlaşılmaktadır. Bilahare incelenen kovanlar, iğnenin vuruş yerlerindeki farklılıklarından dolayı olayda 5 ayrı silahın kullanıldığını göstermektedir. Kovanlar bilahare Albay (Major) Meysi tarafından eve ilk giren (GAÜ Kurucular Kurulu Bşk) Memduh Erdal’dan alınmış ve kayda geçirilmiştir.
24 Aralık gecesi Lefkoşa’nın batı mahallesi Kumsal’a yapılan baskın arkasında, Yunan Alayı’na mensup subayların ve askerlerin de katliama bilfiil katıldıklarını belgeleyen kanıtlar bıraktı. Saldırganların geri çekilirken terk ettikleri malzeme arasında, özellikle de Severis Un Fabrikası damında, Yunan subay şapkaları, Yunan ordusuna ait çelik başlıklar ve NATO’ya ait bazuka mermileri ile mermi kovanları vardı.
Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermenilerin bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirdikleri, daha sonra TMT tarafından belirlenmesi nedeni ile Kumsal, Köşklüçiftlik ve Arabahmet bölgelerinde oturan Ermeniler, bu hainliklerinin ortaya çıkmasından sonra evlerini terk etmek ve Rum bölgesine kaçmak zorunda kaldılar.
Rum çeteciler, Kumsal bölgesinden çekilirken, kadın, erkek, yaşlı ve çocuk ayırımı yapmaksızın yüzlerce Türkü de dipçik darbeleriyle önlerine katıp götürdüler. Kaçırılan Türklerin bir bölümü kurşuna dizildi.
Rumca gazetelerde son zamanlarda çıkan itiraflara göre, beraberinde erkek, kadın-çocuk ve yaşlı yaklaşık 200 Kıbrıslı Türk esir getiren EOKA’cı Tasos Marku, operasyonu fiilen idare eden Rum Bakan’a telefon eder ve ne yapması gerektiğini sorar. Eli silah tutabilecek erkeklerin öldürülmesi talimatını verir kendisine telefonun öbür ucundaki Rum Bakan.
Akritas Planının mimarlarından o dönemde Bakan olan sadece Yorgadjis ve Papadopulos’dur. İtiraflar, Yorgadjis’in öldürülmesinden çok seneler sonra yapıldığından, emri veren Bakanın Yorgadjis olması durumunda, dile getirilmesi sorun yaratmaz, konuşanı sıkıntıya sokmazdı. Geriye “Kumsal Katliamı”nın mimarının Papadopulos olduğu varsayımı kalmaktadır.
Katliamdan sonra eve ilk giren kişi ise 25 Aralık 1963 Çarşamba günü öğleden sonra Severis Un fabrikasından açılan makineli tüfek ateşine rağmen eve ulaşmayı başaran, TMT’nin o dönem en gözü pek kişilerinden olan Memduh Erdal ve fotoğrafçı Mustafa Mehmet Özünlü olur. Resimleri Memduh Erdal çeker.
Severis Un fabrikasındaki Rum makineli tüfek yuvası da ertesi gün, 26 Aralık 1963, Perşembe günü, Kıbrıs Türk Alayı’ndan gelen küçük bir ekip tarafından susturulur ve fabrika Türklerin eline geçer. Aynı gün Türk jetleri Lefkoşa üzerinde alçaktan uçarak Makarios’a ihtar verirler.”
Not: Bu yazıda anlatılan “Kumsal Katliamı”nda geçen olayların derlemesi, SAMTAY VAKFI arşivindeki belgelerin ve o günü yaşayan kişilerin anılarının, Prof. Dr. Ata ATUN tarafından derinlemesine incelenip, kronolojik olarak sıralanması ile yapılmıştır.



ENFIELD
HACKNEY
HARINGEY
ISLINGTON











