Gazeteci, yazar Şenay Ordu’nun kaleme aldığı roman ‘Dilnişin’de, dışlanan çocukların ve ruhu hasarlı yetişkinlerin hikayesi anlatılıyor.
Dilnişin’i okurken, çocuklukta yaşananların asla çocuklukta kalmadığı gerçeğiyle yüzleşeceksiniz. Sizi, belki de hiç dönmek istemediğiniz çocukluğunuza geri götüren yazar, Şenay Ordu , “İnsan insanın canını acıtmayı seviyor. Çocuk bile olsa bu kural değişmiyor” diyor.
Bu kitabı yazmayı düşündüren şeyler neler oldu?
Bir roman herhangi bir amaçla, toplumsal mesaj verme kaygısı ile yazılmamalı. Okuyucuyu içinde bulunduğu gerçek dünyadan, gerçekliğine inandırdığı bir sanal dünyaya taşımayı hedeflemeli. Bunun için de belkemiğinde kuvvetli, etkileyici bir hikaye barındırmalı. ‘Bullying’ son yıllarda Avrupa’da en büyük toplumsal yara ve tehditlerden biri olarak kabul görüyor. Çocuk ve gençlerin intiharlarının arkasında hep bir ‘bullying’ yani duygusal şiddet, hor görülme hikayesi olduğunu görüyorsunuz.
Tüm bu gözlemlerin ve duyumların birikimi, bana kendi hikayemi yaratmadaki en büyük yardımcıydı şüphesiz. Bir baktım, 11 yaşında adı Dilnişin olan bir kız çocuğu girmiş hayatıma. Duygusal şiddetin tam göbeğinde yaşıyor. Önce onunla tanıştım, sonra da diğer ana karakterlerle. Taksidermiye meraklı dünya güzeli Elsa, yakışıklı ama bencil bir erkek olan Kasım… Ben Dilnişin ve çevresindeki ruhları hasarlı insanlarla tanıştıkça, gerçek dünya daha az ilgimi çekmeye başladı.
Romanda ‘bullying’i anlatıyorsunuz. Romanınızı ve bullying’i anlatabilir misiniz?
Tolstoy, Anna Karenina’ya “Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” diye başlar. Dilnişin ve ailesinin de kendilerine has bir mutsuzlukları var. Romanımdaki hemen her kahraman, ‘bullying’in farklı türlerini yaşıyor. Bullying’i duygusal şiddet, örselenme, dayılanmak gibi kelimelerle tanımlamak mümkün. Ne yazık ki Türkçe’de kelime olarak tam bir karşılığı yok. Oysa “Çocuktur yapar” denilen, “Çocuktur anlamaz” denilen her hareket ve davranış, çocukların ruhlarında iyileşmez yaralara neden oluyor.
Ruhu yara almış çocuklar demek, geleceğin hasarlı yetişkinleri demek. Bu hasarlar romanda karakterlerin kimini bencil bir aşığa, kimini tehlikeli bir şizofrene, kimini ise kurban olmaya taşıyor! Dilnişin, sizi kaçmak istediğiniz çocukluğunuza geri götüren, bu sayede okuyucuyla yazar arasında düete izin veren bir roman. Her okuyucu kendi bagajını getiriyor romana. Bu sayede herkeste farklı bir iz bırakacağını düşünüyorum.
Kitabın ismi Dilnişin … Neden bu ismi tercih ettiniz?
Farsça kökenli bir isim Dilnişin. Hoş, güzel, gönülde yer tutan demek. Oysa Dilnişin gerçek hayatta güzel bile olsa bu ona hiç söylenmemiş, sevilse bile bunu hiç hissetmemiş bir çocuk. Tıpkı annesi ve ailedeki diğer kadınlar gibi.
Kitabın hedef kitlesi kimler?
Yazarken belli bir yaş grubunu hedef almadım. Yayınevim ‘yaşsız bir roman’ olarak tanımladı Dilnişin’i. İlk aşkı ve şiddetle ilk tanışıklığımızı hangi yaşa gelirsek gelelim unutmak mümkün değil. Bu yüzden 12 yaş üstü diyebileceğimiz, oldukça geniş bir hedef kitlesi olduğunu söyleyebilirim.
Bullying’e maruz kalmış çocukların gelecekte karşılaştığı en büyük problemler neler?
Keşke bullying sadece çocuklukta kalabilseydi. İnsanın birbiriyle iletişim halinde olduğu her yerde, her yaşta bullying ile karşılaşmamız söz konusu. Farklıysanız hedefsiniz. Anaokulu yaşına kadar iniyor ama üst yaş sınırı yok. Bullying’e bir kere maruz kaldıysanız ve üstesinden gelemediyseniz, o zaman hayat boyu kurban olarak kalıyor ve farklı yerlerde, farklı kimselerden duygusal şiddet görmeye devam ediyorsunuz. Çocuklar çok daha hassas oluyorlar doğal olarak. Kimi içe kapanıyor, kimi yaşadıklarını içinde biriktiriyor bu da onda hastalıklar yaratıyor. Çocuk ve genç intiharlarının ardındaki ikinci büyük etken bullying. Kendine zarar vermeyen çocuk ve genç ise suça sürükleniyor ve başkasına zarar verebiliyor.
Tedavi yöntemleri neler peki?
Psikiyatrist değilim, araştırmacı bir yazar olarak tavsiyeler verebilirim ancak. Bullying ile başa çıkmak zor. Türk insanı olarak çok daha vahim durumdayız. Bizler farklı olanı işaret etmeyi severiz. Çocuklarımıza “Bak cüce!” “Bak zenci” diye gösteren biziz! Çocuklar da anne babalarını örnek alarak büyüyorlar. Homojenleştirilmek istenen bir ülke düzeninde, çocuk da etkileniyor.
Farklı olanı acıtmak için fırsat kolluyor. Bullying ile baş etmek için onu normalleştirmek gerekiyor. Herkesten daha az ya da daha çok zengin olmak, herkesten uzun ya da kısa olmak, engelli olmak, bedensel farklılıklar hepsi bullying’e davetiye. O halde bunları evde ‘cıss!’ konular olarak değerlendirmemek, üstüne konuşmak gerekiyor. Bir de takipçi olmak gerekiyor. Okula gitmek istememesi bir alarm olmalı anne-baba için.