Bir kişinin diğeriyle duygu, düşünce ve davranışını etkileme süreci olarak kabul edilen “Kişilerarası iletişimin”; bireyin güvenli, mutlu, üretken gibi özelliklere sahip olabilmesindeki fonksiyonu bakımından önemi her geçen gün artmaktadır. İnsan, hem sahip olduğu potansiyelini geliştirme hem de çevresindeki diğer insanlarla paylaşabilme, uyumlu, doyumlu ilişkiler içinde olma ihtiyacına sahiptir.
Çevresindekilere kendi edindiği, geliştirdiği davranışlarla cevap veren bireyin kişilik gelişimi, bebeklikten itibaren tüm yaşamboyu, aile, okul ve çalışma hayatı yani toplumsal ve kültürel kurumlardaki yaşantılarla şekillenir. Özellikle aile içi ilişkiler ve anne-baba tutumlarının etkisi bireyin yaşamında ilk, en yakın ve en uzun süreli sosyal iletişim ortamı olması nedeniyle öne çıkmaktadır (Parrot ve arkadaşları, 1994; Terasa ve Holmbeck, 1995). Özellikle aile içi ilişkilerde; ebeveynden birtakım beklentiler içinde olan ergenin, beklentilere yeterli ve doyumlu cevap bulabilmesinin kişilik gelişiminde önemli olduğu söylenebilir.
Sosyal Statünün Şekillenmesinde Ebeveyn Rolü
Bireyin, toplum içinde kurduğu ilişkilerini ve gelecekteki sosyal statülerini belirleyecek en önemli faktörlerden biri de aile bireyleriyle kurduğu ilişkilerin niteliği olduğu söylenebilir. Bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini sağlamaya uygun; beslenme, güven ve sevgi ihtiyaçlarının doyu-rulduğu bir aile ortamında büyüyen bireyin, suç işleme ihtimalinin de azaldığı araştırma sonuçlarıyla desteklenmektedir (Berstein 1981).
Yeterli sevgi ve sevecenlik içinde, duygusal ve sosyal etkileşimin güçlü olduğu aile ortamında büyüyen çocuklar, gelişmeleri için gerekli deneyimleri elde ederek mutlu bir ergen olma yolundadır. Böyle bir ortamda; anne-babalar çocuklarına daha fazla karar verme ortamları oluşturarak, kendi davranışlarının sorumluluğunu üstlenmelerine fırsat verirken, disiplin ise, katı cezadan çok, akıl yürütmeyi ve açıklamayı içerir. Dolayısıyla, aile içinde sosyal ve duygusal etkileşim bakımından başarılı bir çocukluk dönemi geçiren bireyin, arkadaşça ilişkilerini sürdürerek, ergenlik dönemi problemlerini daha kolayca çözebileceği kabul edilebilir (Cüceloğlu 1987, Cornell 1989, Winder ve Rau 1982, Duncan 1981, Ersanlı 1996).
Anne-babanın duygusal problemlerinin olması, evlilik ilişkilerinde başarılı olamamaları, ergenin aile içinde sürekli kavga ve çekişmeye tanık olması gibi olumsuz ev ortamları, ergeni bir karmaşaya, iç çatışmaya ya da suça yöneltebilir (Omizo 1988, Cüceloğlu 1987, Yavuzer 1986, Yörükoğlu 1983).
Aşırı koruma ya da hiç ilgilenmeme, çocuklarla ilişkilerinde tutarsızca hareket etme, bir çocuğu diğerinden ayırarak sevme ve uyumsuz davranışlarını görememe gibi yetersizlikler, ergenlikteki uyum problemlerinin temelleri olarak söylenebilir.
Anne-babanm tutarsızlığı, ergenin kararsızlığını ve çelişkili kontrol dışı davranışlarının artmasına zemin hazırlar. Ergenler de yetişkin ayrıcalıklarını istemekte, fakat yetişkin sorumluluğunu reddetmektedir. Yani, bir taraftan anne-babasından kendisine yetişkin gibi davranmasını bekliyor, bir taraftan da yetişkinliğin gerektirdiği sorumluluğu almak istemiyor. Ergenin bu çelişkili beklentileri anne-babanm ergene yaklaşımında da çelişkilerin olmasına sebep olabiliyor (Cornell 1989, Kuzgun 1973, Kozacıoğlu 1986).
Sonuç ve Öneriler
Bireyin, özellikle hayatın ilk yıllarında dengeli ve kararlı bir sevgi içinde yaşaması, hayatının tüm gelişim seyrini etkiliyor.
Gençler, isteklerini ve sorunlarını bilen; kendilerini eseri olarak değil de birey olarak görebilen, kısacası kendini anlayabilen, canlı, sıcak ilişkiler kurabilen ebeveyn isterler. Bu özellikler doğrultusunda anne-babalara şu önerilerde bulunulabilinir:
Genç için en önemli besinin “sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek, yeterince ilgi ve sevgi göstermelidir.
Gençlerin kendi kendilerini yönetmeleri yolundaki çabalarını “yaş küçüklüğü” gibi nedenlerle engellemeyip, güven duygusunu pekiştirmek üzere, onları yapıcı ve aktif kılacak bir ortam hazırlamalıdır.
Her gencin kendine özgü özelliklerle donanmış, ayrı bir birey olduğunu düşünerek, akranlarıyla ve kardeşleriyle kıyaslama yoluna gitmemelidir.
Anne-babalar, özellikle disiplin konusunda görüş birliğinde olmaya ve gencin yanında tartışmamaya özen göstermelidir.
Ebeveynler eğer çocuklarından anlayış ve saygı bekliyorsa, bunu önce kendisi vermeyi unutmamalı. Aksi hâlde, vermediğini istemek onları haklı kılmaz.
Çocuklarının onlarla paylaşmak istemedikleri bir kısım sırları, mektupları, hatıra defteri, resimleri olabilir. Bunlar, onların özel haklarıdır. Bu haklara saygılı davranmak anne-babaları onların gözünde büyütür. Odasının kapısını vurmak, bir şey isterken rica etmek ve hizmetine karşı teşekkür etmek, mümkün olduğu kadar kendisine emir vermekten kaçınmak… onlara ve haklarına saygılı davranmanın yollarıdır.
Ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz nesilleri oluşturmanın yanında, her biri ailelerin mutluluk ve huzur kaynağı olan çocukların, bedenen ve psikolojikmen sağlıklı olarak topluma katılması her anne-babarun görevlerinden olduğu unutulmamalıdır.