Çocukluğundan bu yana şiirde öyküler yazarak kariyerinin temellerini atmış şair Canan Aktaş, gazetemize Dursaliye Şahan aracılığı ile verdiği röportajda bugüne kadar yayımladığı üç şiir kitabının yanı sıra bir sanatçı olarak gelişim ve devinimini anlattı.
Politik, kişisel ve duygusal etmenlerin eserleri üzerinde yarattığı etkilerin de altını çizen Aktaş, her şiirin bir nedeni olduğunu ve bu nedenlerin üzerinden şiirlerin hayat bulduğuna dikkat çekti. Hacettepe Üniversitesi’nde Felsefe eğitimi görmüş Aktaş, hayatı sorgulama serüveninin sanatla buluştuğu noktada sanatının arka yüzünü okuyucularımız için açtı.
Şiir tarzını nasıl tanımlayabilirsin bize? Bir şair olarak kendini nerede buluyorsun?
Benim şiirim ikinci yeniyle, toplumsal gerçekçilik arasında kalmış, altında felsefi düşünce barındıran, yani felsefi düşünceden yola çıkan insanın hayatta duruşunu, hayatı algılayışını, zamanın içinde ki insanın yaşamdan ve toplumsal kopuşlarını ağır işleyen bir saati tutar gibi anlatmayı seven sanırım anlatımcı bir şiir. Bana göre nedensiz şiir olmaz. Aslında kopuk şiirler yazmayı seviyorum. Belki yetişme tarzımdan şiirde de ayrı bir insani derinlik ve o derinliğin görsel katmanlarını anlatmaya çalışıyorum.
Toplumsal yıkımın yarattığı bireyin aslında olmak istemediği dünya hallerini ve durumlarını anlatmak istiyorum mesela bir bahçede oturup eski bahçemizle karşılaştırıyorum değişen ve hala var olanı sorguluyorum. Ruhlar evi şiirimde olduğu gibi:
“biz çok mu yaşadık
tonlarca su akarken bedenimizden çok mu temiz kaldık
bu bahçenin ortasında zamanı durduran bir şey var”
Bugüne kadar yayımlanmış üç şiir kitabın var. Hepsinde ayrı bir dil oluşturmuşsun. Zaman içinde şiir dilinin değiştiğini, geliştiğini söyleyebilir misin?
İlk şiir kitabım Tenimde Kırlangıç Uykusu memleketten kopuş, sevgiyi tanıma, başka bir ülkede yaşamın buradaki sürdürülebilirliğini anlatan şiirlerdi.İkinci kitabım, Bize Ait Olmayan Zamanlar değişen dünyanın içinde insanın farklı bir benlikle durma halleri ve o dünyayla savaşının açtığı yaralarla, o zamana ait olmama hissinden yola çıkan şiirlerdi.
Son kitabım, Suret Defteri hayatta karşılaştığım kaybolmuş kahramanların belki hiç etkisi ve yeri olmadığı düşünülse bile hayata ne kattıklarını sorgulayan şiirler her insan yaşarken kendine has benlik geliştiriyor ben onların o benliklerinin ve hayatlarının belli noktalarını hikaye anlatır gibi anlatmayı istedim bu şiirlerde.
Şiir senin için teknik olarak nedir ve neden şiir yazıyorsun?
Şiir bir işçilik işidir ve çalışmayı gerektirir. Şiir yaşadığı toplumun ruhsal değişimlerinden, ideolojik, politik, ekonomik durumdan etkilenir değişir. Yeni kavramlar yeni olgularla yazılır. Çok anlamsız gelen şiirler zaman içinde tekrar okumalarla anlamlı gelebilir veya başka anlamlar yüklenebilir. Benim şiir yazmama yola açan neden, bende farklı benlik geliştirmesi, farklı bir düşünsel belleği bende açığa çıkarması.
Bir toplumun şiirini, edebiyatını, sanatını oluşturan başlıca etkenler nedir?
Ben hep şair ve yazarların farklı bir duyarlılık ve akıl geliştirdiğini düşünürüm tıpkı filozoflar gibi. Açlık grevlerinin, ceza evi süreçlerini, ihtilalleri, katliamları, göçmenlik ve mültecilik sürecini, iletişimin değişim sürecini telgraftan cep telefonlarına kadar izledik bu yüzden benim şiirime yansıyan değişim ve eski belleği sürdürme çabası bizi bulunduğumuz yere ait olamama ya da öyle hissetmeme yol açıyor.
Mesela insanın yaralarını anlatan onun görünen yüzü değildir. Ben bunu anlatırken kör tarafın acısını anlatırım.
“İnsan hep bıçağın keskin tarafından yaralanmaz ki,bahtının kara yazısı öylece silinsin diye kör tarafın acısını taşırken” derim
Ya da yaşadığı işkenceden akıl sağlığını kaybeden bir devrimciyi anlatırken Gidenlerin Ardından şiirinde, insanların içine, içine söylediklerine baktırmak isterim yani içselliği göstermek isterim şiirde.
“Aslında senin kafandaki kargaşa gerçek senin varoluşundan bu yana seninle yürüyen gerçek
boynunda dillerinin anahtarıyla dolaşan pirler
dudaklarının mührüne bakıp başka bir dünyada
içine içine söylediğin yırtık bir cübbeden akan
yarandaki kuruyan kan bu diyor”
Defter şiirinde de 80 ve 90 sonrası değişimleri anlatıyordun değil mi?
Evet bizim aile bazında 80 sonrası siyasi ve toplumsal değişimlerini anlattım. Sıradan insanların hayatına nasıl yansıdığını, 90 sonrası toplumsal, siyasal, ekonomik değişimin farklılaşan dünyanın insanlar üstündeki etkisini anlatırken, bu şiir iki parça halinde bizi hem dedelerimizin zamanına götürüyor hem de tarihsel bağlarla bugünkü insanın hayatta kalma ve yaşamını ele alıyor.
“Farkı yoktu şehirde olmamızın gülerdi babam “ben Almanya’ya sizin yüzünüzden gitmedim “derdi resimlere bakıp
Mor elbiseli güzel gözlü kadınlara
“Patlıcan sarması yapmış gene “derdi Uçurtmadan atlayan insanlar çizmeye başladı abim sonra bıraktı o dünyayı”
Şeyh Garisi ve Seyh Said şiirlerinden de biraz bahsedebilir misin?
Tarihi şiire yansıtmak zor olmalı diye düşünüyorum. Şeyh Said şiirinde anlatım dilini çok düşündüm. Kürtçe bilsem belki daha iyi anlatırdım. Herkesin kendi anlatım dilindeki acılık başkadır. Şeyh Garisi’yi anlatırken ondaki ihanete uğrayışın en yakını tarafından olmasının Kürt halkının tarih içinde sürekli aynı döngüyle yaşaması arasında bir bağ kurmak istedim:
“Bir perde asılır usulca
hiç aldanmamış gibi gökyüzünden
O bahçedeki çamura bulanmış gün gelir oturur yağmurlarla
senin yaptığının söylencesi
kış gibi anlatılır oysa
nesiller üstüne yağmış
birikmiş kan, kaderini belirler.
Patlamış her silah
bulaşıcı vahşet olur
Çocuklarının yüzünde beliren tuhaf bir iz gibi her gün baktığın aynada
süregelen engellenemeyen bir döngüye bakarsın başkalaşmak senin sevdiğin çiçek gibi solar vazonda.”
Birazda Enok’un Kitabı şiirinden bahsetmek istiyorum. Kutsal kitaptan yola çıkarak yazdığın bu şiir insanlığın değişiminin tarihini şiirsel anlatıyor. Neden bu kitabı kullandın? Enok’un kitabı Tevrat’la İncil arasında kalmış bir kitap ama geçmişin izlerini daha çok bulduğumuz bir kitap bence.
Güzelliklerden yola çıkıp insanlığın ne kötülüklere gidebileceğini anlatan bu kitap aslında bir örnek oluşturdu bana. Kötülüğün tarihi oluşuyor hep iyiliğin tarihi hep unutuluyor ve bozulma başladığında bunu da düzeltemiyorsun eskiye döndüremiyorsun. Bu şiirde de bu noktadan yola çıkıp bozuluşun tarihinin arka yüzünü anlatılıyor.