Olay Gazete Turkish Newspaper in London
  • İNGİLTERE GÜNDEMİ
  • EKONOMİ
  • TİCARET
  • YAŞAM/SAĞLIK
  • KÜLTÜR/SANAT
  • EĞLENCE/TATİL
  • WEBTV
  • MODA/TASARIM
  • SPOR
  • İNGİLTERE GÜNDEMİ
  • EKONOMİ
  • TİCARET
  • YAŞAM/SAĞLIK
  • KÜLTÜR/SANAT
  • EĞLENCE/TATİL
  • WEBTV
  • MODA/TASARIM
  • SPOR
No Result
View All Result
Olay Gazete Turkish Newspaper in London
  • ENFIELD
  • HACKNEY
  • HARINGEY
  • ISLINGTON
  • GÜNEY LONDRA
  • KIBRIS KKTC

Kaplanoğlu ‘Buğday’ı anlattı

17/10/2017
17 Ekim 2017

Türk sinemasının son 20 yılına adını altın harflerle yazdıran, filmle­rinde her daim derinlik olan bir yö­netmen: Semih Kaplanoğlu. Yaptığı her filmde hayatı olanca gerçekliğiyle yüzümüze çarpan, akıp giden hayat­tan anlam çıkarmanın elzem oldu­ğunu gösteren bir yönetmen.

Semih Kaplanoğlu, üniversite yıl­larımda filmlerini izlediğim ve hayran olduğum bir yönetmendi. Gazeteci­liğe merhum Akif Emre’nin çırakla­rından biri olarak başladım. Şanslıy­dım, çünkü Akif abi ile Semih hoca iyi arkadaşlardı, hayranı olduğum bir yönetmene bir adım daha yakın hissetmiştim ilk öğrendiğimde. Ta­nışmayı en çok istediğim yönetmen­ler arasındaydı. Kısmet bugüneymiş. Başyapıt olarak adlandırabileceğimiz son filmi Buğday’ın (Grain) Londra Film Festivali’nde gösterileceğini öğ­renince hemen yapım şirketine ulaş­maya çalıştım, eğer gösterime o da gelecekse röportaj yapmak istiyor­dum. Birkaç gün sonra Semih hoca­nın röportaj yapmaya sıcak baktığını öğrendim. Film günü geldi ve sine­manın önünde yanına gidip kendimi tanıttım. Sonra filmi izledik. Şimdiye kadar yapılmamış olanı izletti bize Buğday. Filmi izleyenler ve izleyecek olanlar bu sözlerime hak verecektir. Şimdi isterseniz bu şaheseri bize ka­zandıran usta yönetmenle olan soh­betimizle baş başa bırakalım sizleri.

Kamerayla nasıl tanıştınız ve sizi bir yönetmen olmaya sevk eden o kırılma noktası neydi?

70’li yılların başıydı, henüz yedi yaşındaydım, babamın fotoğraf stüd­yosu vardı. Zamanımın çoğu fotoğraf­ların basıldığı o karanlık odada geçi­yordu. Bir de çocukluğumun geçtiği İzmir’de o dönem çok sayıda film yaz sinemalarında gösteriliyordu. O filmleri izleyerek büyüdüm. Sonra bir kameram oldu ve onunla görüntüler çekmeye başladım. Yerli ve yabancı birçok yönetmenin filmini izledim o dönem. Filmler yabancı dildeydi, dil bilmiyordum ama izliyor ve zama­nımı ne söylendiğini anlamaya çalış­makla geçiriyordum. O filmler benim için okul gibiydi. Asıl kırılmayı ya da sarsılmayı 1985 sonrası izlediğim bir Andrei Tarkovsky filmiyle yaşadım. Film Zarkola (Ayna). Bu filmi izledik­ten sonra allak bullak oldum.

Semih Kaplanoğlu denince her­kesin aklına ilk gelen Yusuf üçle­mesi olur. Bu filmlerin hikayesini paylaşır mısınız? Şair Yusuf siz mi­siniz?

Şair Yusuf kısmen beni oynuyor. Mesela Süt filmindeki sarhoş öğret­men benim öğretmenimdi. Ancak ta­mamen benim hayatımı anlatmıyor. Filmlerin hikayesine gelince, filmle­rin fikirlerinin ortaya çıkma dönemi benim kırklı yaşlarımın başlarına denk geliyor. Bu dönemde insan gel­diği yere de bakıp kendine yoğun bir şekilde sorular soruyor. Nereden geli­yorum, ne yaptım, nereye gidiyorum? Bu soruların cevaplarının çeşitli yaş evrelerinde saklı olduğunu anladım. Bir tür psikanaliz gibi, geriye gidip bugünü anlama çabası. Ve o zaman aynı karakterin orta yaştan gençlik ve çocukluğuna doğru gidip, hayatın meydana geldiği ana varabilir miyim diye bu üçlemeyi yazdım.

Yusuf üçlemesinden sonra Buğday’ı yaptınız. Bu filmin hazır­lık aşamasından başlayarak tamam­lanıncaya kadar geçen süre yaklaşık beş yıl. Bir kısmına ben de uzaktan şahit olmuştum. Bu filmin çekimini bu kadar uzun kılan nedir?

Aslında Buğday’ın çekimi bir bu­çuk yıl sürdü. Ancak yaklaşık iki yılı bulan bir hazırlık aşaması oldu. Bu­nun önemli bir bölümü mekan gez­mek, dekor oluşturmak, oyuncu bul­mak gibi teknik konularla geçti. Çok büyük bir prodüksiyon ve geniş bir oyuncu kadrosuyla çalıştık.

Çekimlerin uzun sürmesinin ne­deni ise, film üç farklı kıtada ve üç farklı ülkede geçiyor. Tüm ekibin ve ekipmanın çekim için bir ülkeden bir ülkeye nakledilmesi uzun ve me­şakkatli bir süreç oldu. Çekimlere ABD’deki Michigan eyaletindeki Det­roit şehrinde başladık. Orası terk edil­miş bir yer, adeta hayalet bir şehir. Bizim filmin konusu için tam aradı­ğımız bir yerdi. Dış çekimleri orada yaptık. Ancak iç çekimler için bina­ların yapısı ve içlerinin harabe oluşu işimizi zorlaştıracaktı. O yüzden iç çekimleri Almanya’daki bir şehirde gerçekleştirdik. Filmin kalan kısmı ise Anadolu’da geçti. Ancak üç farklı ül­kede çekilen filmde görüntü bütün­lüğü oluşturmak için filmi siyah beyaz yaptık. Ayrıca, bu film negatif çekildi, o yüzden de görüntü kalitesi dijitale göre çok daha iyi oldu.

Film içerik itibariyle birçok yere gönderme yapan ve çok keskin me­sajları olan bir film. Yine de bunu yaparken propagandist bir yola sap­maktan kurtulmayı başarmışsınız. Bunun için özel çabanız oldu mu?

Evet oldu. Filmin didaktik bir yere doğru gitmemesi için çok çaba sarf ettim, çünkü aksi durumda istediğim etkiyi yapamayacaktı.

Filmde spiritüel denebilecek bir yolculuk hikayesi var, bununla birlikte bilim kurgu öğeleri barın­dırıyor. Filmin fikri Kur’an’daki bir sûrede geçen Hz. Musa ve Hızır’ın yolculuğundan çıkmış. Bunu bilim kurguyla harmanlarken herhangi bir tepkiyle karşılaşacağınız endi­şesini taşıdınız mı ya da insanlara tu­haf gelebileceğini düşündünüz mü?

Neden öyle olsun ki, batı sineması da bilim kurgu içerisinde Hristiyan­lıktan alınan bir çok öğeyi kullanıyor, bu neden tuhaf karşılanmıyorsa bi­zim yaptığımız da karşılanamaz.

Filmde rüya unsuru öne çıkıyor. Bunun nedenini açıklar mısınız?

Nesneler dünyasında yaşıyoruz ancak sadece nesneler dünyası yok. Rüyaların da kendine has bir dün­yası var. Her nesnenin bu dünyada bir karşılığı olduğu gibi rüyada da bir karşılığı bulunuyor. Bu ikisi hakikat dediğimiz şeyi bulmak yada anlamak için iki ayrı gösterge.

Bizim geleneğimizde rüya kavramı çok önemli bir mesele, çünkü biz bu hayatı rüya olarak düşündüğümüzde ve bundan uyandığımızda gerçek ha­yata kavuşacağız. Biz rüyayı ya da manayı yorumlayarak kendi hayatı­mızın hakikatini anlamaya çalışan bir medeniyeti devralmış bir top­lumuz. İnsanın hayatta geçtiği aşa­malar, onun rüyalarında da karşılığı olan şeyler. Yüzlerce yıldır derviş­lerin rüyaları defterlerde toplanmış ve devirler geçtikçe onların manaları yorumlanarak insanın yüzlerce yıllık manevi gelişimi bu şekilde kayda alın­mış. Ben kendi adıma filmlerimi ya­parken gördüğüm dünyayı rüya ola­rak kabul edip filmlerimi yapıyorum, yani filmlerim rüya olarak gördüğüm dünyanın hakikatini anlama çabaları gibidir.

Son olarak Yusuf üçlemesine dö­nersek; Yumurta, Süt ve Bal isimleri neleri simgeliyor?

Dediğim gibi film 40lı yaşlarından sonra geçmişe dönüp hayatının ev­relerini sorgulayarak kendini anla­maya çalışan bir kişinin hikayesi. Burada 40 yaşından sonra doğduğu yere tekrardan dönen ve orada adeta yeniden hayata gelen bir insan var. O yüzden hayata gelişi simgeleyen Yumurta ilk filmin adı.

İkinci film olan Süt ise, genç yaşta evden ve annesinden ilk defa ayrılan bir kişinin sütten kesilmesi gibi ilk ayrılığını ifade ediyor. Bal ise ha­yatın oluşumu, küçük bir çocuğun ruhunun oluşumunu yani ruhu ifade ediyor.

Bize kıymetli vaktinizi ayırdığı­nız ve sorularımızı samimiyetle ce­vaplandırdığınız için çok teşekkür ederim.

Eyvallah.

Previous Post

Türk Toplumu ‘Efsane Başkanı’nı kaybetti

Next Post

Vize krizi Türk öğrencileri İngiltere’ye yönlendirdi

Related Posts

Liverpool’un müzik, spor ve sanat mirası, Wondrous Place Galeri’de
Kültür - Sanat - Magazin

Liverpool’un müzik, spor ve sanat mirası, Wondrous Place Galeri’de

by Emel Akın
30/09/2025
Sammy Baloji’den çarpıcı film: Sömürge mirası ve iklim krizi
Kültür - Sanat - Magazin

Sammy Baloji’den çarpıcı film: Sömürge mirası ve iklim krizi

by Emel Akın
30/09/2025
Rose Wylie’nin en büyük sergisi 2026’da, Londra Burlington House’ta açılıyor
Kültür - Sanat - Magazin

Rose Wylie’nin en büyük sergisi 2026’da, Londra Burlington House’ta açılıyor

by Emel Akın
30/09/2025
Sessiz sinemanın efsanesi Nosferatu: A Symphony of Horror, Alexandra Palace’ta
Kültür - Sanat - Magazin

Sessiz sinemanın efsanesi Nosferatu: A Symphony of Horror, Alexandra Palace’ta

by Emel Akın
30/09/2025
Sleeping Beauty, 27 Kasım– 4 Ocak tarihlerinde, Arts Theatre sahnesinde
Kültür - Sanat - Magazin

Sleeping Beauty, 27 Kasım– 4 Ocak tarihlerinde, Arts Theatre sahnesinde

by Emel Akın
30/09/2025
Next Post

Vize krizi Türk öğrencileri İngiltere’ye yönlendirdi

Adres: 100 Green Lanes, Newington Green, Hackney, London, N16 9EH Telefon: 020 3745 1261
020 7923 9090
Email: info@olaygazete.co.uk
seriilanlar@olaygazete.co.uk
100 Green Lanes, Newington Green, Hackney, London, N16 9EH 020 3745 1261 - 020 7923 9090 info@olaygazete.co.uk - seriilanlar@olaygazete.co.uk
Translate:
tr Türkçe
ar العربيةen Englishde Deutschel Ελληνικάiw עִבְרִיתru Русскийtr Türkçeuk Українська
Back

Kategoriler

  • İngiltere Gündemi
  • Sağlık – Yaşam
  • Londra ve Belediyeler
  • Kültür – Sanat
  • Toplum Haberleri
  • Moda – Tasarım
  • Ekonomi
  • Olay Web Tv
  • Köşe Yazıları
  • Spor Gündemi
No Result
View All Result

T&CsTs&Cs

  • Classifieds Advertising
  • Payments

Site Links

  • Site T&Cs
  • Archives
  • Contact us
Site T&Cs - Archives - Contact us
Mobil Uygulamalar Olay Gazete Mobil Uygulamaları
Sosyal Medya
Olay Sosyal Medya

No Result
View All Result
  • KATEGORİLER
  • Seri İlanlar
  • Toplum Haberleri
  • İngiltere Gündemi
  • Ekonomi
  • Ticaret
  • Spor Gündemi
  • Yaşam – Sağlık
  • Kültür – Sanat
  • Moda – Tasarım
  • Eğlence – Tatil
  • KKTC EMLAK
  • KKTC TATIL
  • Video – WebTV
  • Köşe Yazarları