Sanatçı Mehmet Ali Alabora, Day-Mer tarafından düzenlenen ‘68’den Geziye Toplumsal Mücadele’ konulu panele katıldı Alabora, Gezi’ye katılan yeni kuşağın farklı bir algılaya sahip olabileceğini belirterek, bu farkın ‘Analog dünyadan dijitale geçişle’ ilintili olabileceğini söyledi.
Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (Day-Mer) tarafından geçen Pazar günü düzenlenen panele, Gezi Parkı olaylarında öne çıkan isimlerden sanatçı-oyuncu Mehmet Ali Alabora, 68 kuşağının önderlerinden gazeteci yazar Mustafa Yalçıner ve Gezi Dayanışma’dan Beyza Metin katıldı.
Oldukça geniş bir katılımın olduğu panelin açılış konuşmasını yapan Day-Mer Sözcüsü Ahmet Sezgin şunları söyledi: “Halkın bağrına bastığı üç fidanın, aradan geçen 41 yılın ardından, Gezi Parkı’nda başlayan isyanın tam ortasında yeniden yeşererek barikatlarda çatışan direnişçilere ilham olduğunu, 68 Gençlik hareketini Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı idam ederek bitirebileceğini zanneden zihniyet, Haziran direnişini bitirebilmek için, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan ve Berkin Elvan’ı da katletti.”.
Panele Almanya’daki filmi ‘Duvara karşı’ filminin opera uyarlamasındaki rolünün bitmesi üzerine Londra’ya gelerek panele katılan Mehmet Ali Alabora, konuşmasına Gezi Parkı olaylarıyla başladı. Analog dünyadan dijital dünyaya geçiş yaşandığını söyleyen Alabora, “Günümüz gençleri analog değil de dijital dünyada yaşıyor oldukları için genç kuşağın isyanı dikkat çekmiştir. Gezi olaylarının sadece 3 gün içinde gerçekleşerek örgütlenmeyle ilgisi yoktur. Bu bir dijital anlayıştır. Ben sendika başkanıyım, 1200 tane üyesi var, ben sendikamı örgütleyemiyorum. Gerçekten gezinin arkasında hiçbir örgüt yok. Örgütsüzlüğü yüceltmek için söylemiyorum” dedi.
Taksim Dayanışma Üyesi Beyza Metin ise şunları söyledi: “AKP iktidarı demokrasi, barış, darbeler, hesaplaşma vaadiyle iktidara geldi. 4+4+4, kadın, roboski, yargıya müdahaleler, HES’ler, çevre tertibatı ve benzer olaylar bu tepkiyi doğurdu. Geziye gelen süreçteki olaylar, son bir yılda açlık grevleri, işçi direnişleri, 3. Köprüye Yavuz Sultan adının verilişi, Suriye politikası, Reyhanlı’da patlayan bombaların hemen arkasından Başbakan’ın Amerika seyahati, kürtaj yasası, alkol yasağı, ayyaş gençlik, dindar gençlik tartışmaları. Son 1 Mayıs’ta her kesimin sokaklarda oluşu, beklenmeyen CHP tabanının bile polisle çatışması böyle bir patlama olacağının göstergesiydi. Yalnız hiç kimse bunun Gezi parkındaki 3-5 ağaç sebebiyle patlayabilecek bir direniş olduğunu kestiremedi…”
Gazeteci-yazar Mustafa Yalçıner de, Gezi sürecinde ve sonrasındaki forumlarda işçi sınıfı odaklı devrimcilerin yetersiz kaldığını söyledi. 12 Eylül kalıntısı olarak Gezi eylemlerini “örgütsüz” olarak özellikle lanse edilmeye çalışıldığını belirten Yalçıner, “Demokrasi istiyorsanız, işçi sınıfının damgası olmak zorunda” dedi. Yalçıner, Türkiye gündeminin ilk sırasının demokrasi meselesi olduğuna değinerek. “Özgürlük dendiğinde mutlaka hemen herkesin tüyleri diken diken olur. Çünkü yeni 1 Mayıs’tan geliyoruz. Her şey yasak. Sokakta yürümek yasak, sağa bakmak, sola bakmak yasak, konuşmak yasak, düşünceni ifade etmek yasak, hele yazmak çizmek, bir basın organında yaymak anlayacağınız her şey yasak. Böyle bir 1 Mayıs’tan geliyoruz’’ diye devam etti.