Londra’da artık nereye gitseniz Türkiyeli biriyle karşılaşıyorsunuz. İyi mi kötü mü bilmem ama bu durum bazen yanıltıcı da olabiliyor
İki gün önce Shoreditch’deki Zeleha Cafe’ye gittik. Eren ustanın özel kahve çekirdeklerinden üretilen sütlü kahveler muhteşem.
Neyse konumuz kahve değil. İki masa ötede oturan grubun Türkçe konuştuğunu duyunca dönüp baktım. Birden nevrim döndü desem yeridir.
“Ne bu yaaa? Türkiyeli belediye başkanlarının festivali var da bizim mi haberimiz yok? Biri gidip biri geliyor.”
Leyla, sanıyorum masadakilerden biraz utandı. Nakarat halinde, “Anne sakin ol. O adam belediye başkanı değil” filan diyor. Ama ben eminim. Kaç kez televizyonda görmüşlüğüm var. Hatırlıyorum yani. E zaten bunlar belediye başkanlığını televizyonda boy göstermekle yapıldığını sanıyorlar.
“Hayır, bir de illa korumalarıyla geziyorlar. Yani seni kim niye koruyor kardeşim? Halkın parasıyla bu müsriflik nedir?”
Konuşmamı duydular mı bilmem ama bakışlarımdan rahatsız olmuş gibiydiler. Kalktılar. Çekinecek olan ben değilim. Yanımdan geçerken üçüne de manalı manalı baktım.
Üstteki otelin de müşterisi olduklarını öğrenince hemen resepsiyondaki genci çağırdım. Leyla’ya kanıtlamam gerek.
“Allah aşkına bu belediye başkanı nerenin? Bi bak bakim çocuğum merak ettim” dedim.
Çocuk epey bi şaşırdı.
“Abla onlar oyuncu.”
“Yok canım.” “Abla iyi biliyorum onlar oyuncu.”
“Allah Allah. İnsan oğlu çift yaratılmış derler.”
Leyla hâlâ küskün küskün bakıyor. Tek söz yok.
Canım ne olmuş yanıldıysak?
Hem niye yanıldık acaba? Bi de onu sormak gerek. Mesela sık sık Londra sokaklarında Belediye başkanlarıyla karşılaştığımız için olabilir mi?
“Anne Londra belediye çalışanlarına yasak mı?”
“Neyse, uzatmanın alemi yok. Adı neymiş bu oyuncunun?” “Abla Cüneyt Yalaz. Hani Üç Kuruş dizisi vardı. Oradaki Avukat baba.”
“Aaaa tamam. Şimdi bildim. Tiyatrocu. Çok iyi oyuncu. İşte orada görünce şey sandım. Belediye başkanı. Yani karıştırdım demek daha doğru olur.”
Leyla’dan ses yok.
Meğer, Ali Has’ın kaleme aldığı Cemal Süreya ve Ahmed Arif’i buluşturan Ben Kolay Ölmem isimli müzikal oyunu sahnelemek için gelen ekibin içindeymiş Cüneyt Yalaz Bey. .
İki şair, İki yaşam, Tek hikaye..
Bir türlü seyretmek kısmet olmadı. Geleceğini duymuş sevinmiştim. Ankara Öykü Günlerine gitmemiş olsaydım kesinlikle giderdim. Cem Evinde de oynamışlar.
“Leyla bak benim kafam çok dolu biliyorsun. İnsanoğlu şaşar beşer demişler.”
Biz bunları konuşurken onlar kafenin önünde güneşlenerek sohbet ediyorlardı. Yanlarına gidip şöyle özür babında bir şeyler söylemek istedim.
Leyla’ya göstermek için fotoğraf bile çektim.
Durum bu sevgili okuyucular.
Değerli oyuncumuz Cüneyt Yalaz ve arkadaşlarıyla karşılaşmamız böyle oldu. Bu arada böyle güzel bir oyunu Londralılarla buluşturduğu için Cem Evi’ni de ayrıca kutluyorum.
Tekrarlanmasını diliyorum.