Avukat Muhammet Çankıran Brexit için Birleşik Krallık’ta (BK) örnek bir hukuki süreç yaşandığını belirterek “Brexit sürecinde AB taraf ve karşıtları da yargıya güveniyorlar” dedi.
Çankıran, BK’nin AB’den tamamen çıkıncaya kadar Ankara Anlaşması’nın süreceği ve çıkış olsa bile başvuruların da tamamlanacağını vurgulayarak, “Son günlerde başvurulardaki görülmemiş artıştan Türkiye’den bir kaçış olduğunu yorumlayabiliriz” diye konuştu… BK, 23 Haziran 2016’da yapılan referandumla AB’den çıkma (Brexit) kararı verdi.
Brexit süreci nasıl olacak? Siyasi, ekonomi ve savunmadaki ikili ilişkiler nasıl etkilenecek? Türk vatandaşlarına BK’de çalışma ve oturum hakkı tanıyan AB sözleşmesi Ankara Anlaşması’nın geleceği ne olacak? Oakfield Hukuk Bürosu’ndan Avukat Muhammet Çankıran, Hayat Tv Artı Eksi 7 Programı’nda Faruk Eskioğlu’nun sorularını yanıtladı…
– AB denilince aklıma sokakta kendisinden küçük çocukların bilyasını çalan iri çocuk çetesi aklıma geliyor. Hatta Türkiye’ye karşı da “Sen hem çamur mahallede yaşıyorsun hem de kendi kardeşini iyi dövüyorsun. Bize faydan olur” diye düşündüklerini söyleyebiliriz. Peki ne oldu da bu çetedeki çocuklardan birisi ayrılmak istedi?
– Öncelikle AB’nin ruhunu anlamak gerekir. II. Dünya Savaşı sonrasında yıkıma karşı biraraya gelen 6 ülke önce oluşturdukları ekonomik işbirliğini siyasi birliğe evirmek istediler. Bir başka amaç da dünya pazarında ABD’ye karşı ikinci bir güç oluşturmaktı. BK ihtiyatlı davrandı ve ancak 1973’de üye oldu. BK bu çetedeki her zaman “mızıkçı çocuk” oldu ve her zaman işine geldiği gibi davrandı. Hiç bir zaman siyasal bir birlikteliğin taraftarı olmadı. Örneğin BK, 2007’de imzalanan ve 2009’da yürürlüğe giren AB’nin siyasi evrilmesinde göreceli Anayasa’sı sayılan Lizbon Anlaşması’na hiç bir zaman taraf olmadı. Kendisine özel statüler isteyerek AB’nin dışına çıkmak için bir çabaya girdi.
Özellikle genişlemeden sonra sebest dolaşım hakkını kullanan doğu bloğu ülke vatandaşlarına karşı içeride de bir ırkçılık gelişmeye başladı. Bunun pirimini toplamak isteyen parti UKİP çok ciddi bir kampanya yürütmeye başladı. Buna BK’deki ekonomik durgunluk ve AB’nin kendi içindeki sıkıntıları. Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in göreceli yoksulluğu ve krizlerini ekleyince BK’nin ayrılması olgunlaştı. Ben ayrıca her ne kadar Başkan Obama Londra’ya gelip “Ayrılmayın” dese de ABD’nin ayrılmayı tetiklediğini düşünüyorum. ABD burjuvazisinin Brexit ile AB’ye bir hançer sokmak istediğini söyleyebilirim.
– Ve Muhafazakar Başbakan Cameron’un da öncülüğünde referanduma gelindi. Brexit’i savunanlar özellikle göçmen karşıtlığını öne çıkardılar…
– Evet. AB ekonomik bir entegrasyon aslında. Ama referandum süresince temel tartışmalar göçmenlik, parlamentonun bağımsızlığını kaybetmesi, kararların AB’den alınıp Londra’ya getirilmesi, BK’nin bağımsızlığını kaybediyor olması, bir de buraya gelen göçmenlerin yerli işçilerin işini aldığı, buranın kültürel dokusunu değiştirdiği üzerinde yoğunlaştı. İşsizlik ve yoksulluktan şikayet edenlerin tepkisi Brexit’e kanalize edilmeye çalışıldı.
– Anketler at başı göstermesine karşın Brexit’cilerin kazanması sürpriz sayılır mı?
– Aslında anketlerde ayrılma yanlısı nüveler de vardı. İşçi Partisi’nin net bir tavır gösterememesi gibi. İngiliz burjuvazisinin de inceden ayrılmayı desteklediğini düşünüyorum. Sonuçta ayrılma kararı çıktı.
– Referandumda yüzde 52 Brexit kararında hukuka saygıyı da gördük. “Kalalım” diyenler sonucu içine sindirdi. Oysa Türkiye’de başkanlık sistemi bu oranla kaybedilse aynı saygı gösterilebilir mi?
– Bu tür burjuva demokrasilerinde göreceli bir demokrasi de var. Brexit sürecinde çok örnek alınacak durumlar var. Demokrasi kendisine oy vermeyenlerin de haklarını korumaktır. “Ben çok oy aldım. Asarım, keserim” bu böyle olmuyor. İktidardaki Muhafazakar ve muhalefetdeki İşçi Partisi’nde çoğunluk AB yanlısı olsa da “Biz halkın iradesine saygı duyuyoruz. Çıkalım” dediler. Burada tartışılması gereken hukukun nasıl işletileceği. Biz de yöneticiler “Ben oyu aldım. Dolayısıyla hukuk benim elimin altındadır” görüşüne sahiptir. Devletin değil kişilerin baki olduğu düşünülür. Cameron seçim kazandığı halde Brexit’de yitirdim diye istifa etti. Bu bir erdemliliktir.
– Brexit’e karşı çıkanlar referandumun yenilenmesini istediler fakat Cameron işine gelmese de aynı konuda bir referandumun ancak bir kuşakta bir kez yapılabileceğini söyleyerek, kapıları kapattı.
– Başbakan Cameron’un istifasının yanısıra bir başka örnek alınması gereken de Üst Mahkeme’ye Lizbon Anlaşması’nda AB’den çıkış prosedürü olan 50’nci maddeyi hükümetin imzalayamayacağı iddiasıyla iki bireysel başvuru yapıldı. Yüksek Mahkeme, ülkeyi Anayasal bir krize sokma pahasına da başbakanımızı, hükümetimizi üzeriz diye düşünmedi “Yok yapamaz” dedi. Çünkü hukuk herkesin üzerinde.
– Anayasa Mahkemesi’nde de Brexit sürecinin hukuki boyutu ele alınıyor. Bu konuyu anlatır mısınız?
– “Nasıl çıkacağız” konusunda iki görüş var. İlki “Dilekçemizi verip çıkalım” diyor. İkincisi “Bu böyle olmaz. 1973’den bu yana bu sürecin içindeyiz. Göbeğe kadar AB’ye bağlıyız. Planlayarak kademeli olarak çıkmalıyız”ı savunuyorlar. Bu arada AB, Lizbon Anlaşması’nın 50’nci maddesine yeni bir hüküm getirdi, “Ayrılmak isteyen dilekçe ile başvuracak ve 2 yıl içinde de bu süreci tamamlayacak” diye… BK bu dilekçeyi vermediği için süreç başlamadı.
(Sürecek…)