Dr. İlhan Raman ve Psk. Barış Dirim, disleksinin bir hastalık olmadığını belirterek “Farklı öğretme yöntemi uygulanması gereken biyolojik bir durumdur.Ailelerin ve öğretmenlerin disleksi farkındalığı çocukların gelişi için çok önemlidir” dediler…
Türk Dili, Kültürü ve Eğitim Konsorsiyumu, geçen Çarşamba günü Londra Yunus Emre Kültür Merkezi’nde Türkiye ve Kıbrıslı öğretmenlere disleksiyi konu alan bir konferans düzenledi.
Middlesex Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. İlhan Raman ve Türkiye Disleksi Vakfı’ndan Psk. Barış Dirim disleksi, disleksinin tanımı ve öğretmenlere düşen görevler konusunda bir sunum yaptılar. Toplantıya KKTC Eğitim ve Kültür Ataşesi Gülgün Özçelik ve Londra’da görev yapan Türkiye ve KKTC’li 20’ye yakın öğretmenler katıldı. Dr. İlhan Raman, disleksinin bir hastalık olmadığını belirterek, “Beynin fonksiyonlarının farklı olması durumudur. Bu açıdan geçici bir durum değildir. Yalnızca bilinen eğitimde öğrenme güçlüğü diye tanımlayabiliriz. Disleksi dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösterir.Öğrencilere farklı öğrenme yöntemi uygulanmak gerekir. Disleksinin teşhisi, tanımı ve farklı öğrenme yöntemi uygulanmasında öğretmenelere büyük iş düşüyor” dedi. Disleksili öğrencilerin zeka sorunu olmadığını aktaran Dr. İlhan Raman, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre toplumdaki disleksi oranının yüzde 10 dolayında olduğunu söyledi.
Dr. Raman, ailelerin de disleksi konusunda bilgili olmasının önemine değinerek, “Çocukların b ve d harflerini ya da 12 yerine 21 yazması, konsantrasyon eksiklikleri disleksi habercisi olabilir. Bu konuda kaygılanmalarına gerek yok, yalnızca rehber öğretmen ve aile hekimleriyle durumu paylaşmaları, disleksi testi istemeleri gerekiyor. Disleksi genetiksel de olabiliyor” diye devam etti. Türkiye Disleksi Vakfı’ndan Psk Barış Dirim de vakfın 2012’de kurulduğunu ve disleksi çocukların teşhisi ve desteğinde batıya göre çok gecikildiğini belirtti. Türkiye’de raporlamada hâlâ disleksili çocukların ‘özürlü’ olarak tanımlama yanlışlığı yapıldığını belirten Dirim, “Umuyorum ki bu da süreç içinde değişecektir.
Öğretmenlerin disleksi konusunda bilinçlendirme projeleri sürmektedir. Ne yazık ki günümüzde 190 bin ilkokul öğretmeninden hiç birinin disle ksi eğitimi almamış durumda” dedi.Disleksili öğrencilerin farkında olunmadığı durumlarda sınıfta başarı gösteremediğini hatırlatan Psk. Dirim, “Eğer disleksili öğrencilere 3’ncü sınıfta destek eğitimi verilmezse 9’ncu sınıfta da sınıfın ent alt yüzde 10 öğrenci grubu içinde kalacak ve ileriki yaşlarda öğrenme süreci daha da zorlaşacaktır” diye konuştu.
Disleksi nedir?
Disleksi, bir öğrenme bozukluğu çeşitidir. Bu rahatsızlığın en belirgin özelliği kelimelerin ve harflerin tersten algılanmasıdır. İlkokula başlayan disletik çocuklarda eğitim alabilecek zihinsel gelişim henüz tamamlanmadıgı için okuyamazlar, yazamazlar ve matematiksel işlemleri kavramada zorluk çekerler. Fakat bu durum kişilerin zeka düzeylerinde bir sorun olduğunu göstermez. Hatta zeka düzeyi çok yüksek olan çocuklarda da görülmektedir. Öte yandan disleksililer özel yeteneklere de sahip olabilirler. Bunun en önemli örnekleri Albert Eistein, Leonardo da Vinci, Tom Crouse ve Mickey Mouse’tur. Disleksi en belirgin anlamıyla kelime kullanımında yaşanan güçlük manasına gelir.
Doğuştan gelen bir öğrenme bozukluğu olmasına rağmen okuma, yazma döneminde dikkat çekmektedir. Dislektik çocuklar yaşıtlarından daha geç okuyup yazmaktadırlar. Bunun yanında kelimeleri de doğru telafuz edemezler. Nörolojik kökenli bu bozukluk doğuştan olup beynin sol yarım küresindeki dil kullanımıyla ilgili bölümlerdeki farklılaşmayla okuma, yazma ve telafuz edebilme yeteneklerinde görülen bozulmayla ortaya çıktığı söylenmektedir.