İngiltere’de Başbakan Theresa May hükümeti, 6 ayda kritik konumdaki 5 bakanın istifası ve Brexit sürecinde parlamentodan aldığı darbeler nedeniyle zor günler yaşıyor.
May ilk darbeyi geçen yıl nisan ayında verdiği erken seçim kararıyla aldı. İşçi Partisine ağır yenilgi yaşatarak parlamentoda ezici çoğunluk elde etmeyi amaçlayan May, “güçlü lider” sloganıyla girdiği haziran ayındaki seçimde elindeki çoğunluğu yitirdi.
May, Kuzey İrlanda’nın aşırı sağcı Demokratik Birlik Partisinin (DUP) 10 milletvekilinin desteğiyle ancak bir azınlık hükümeti kurabildi.İngiltere Başbakanı, hükümet içinde kendisine destek veren isimleri de peş peşe patlak veren skandallar sonucu kaybetti.
May’i kamuoyu önünde güçlü şekilde koruyan Savunma Bakanı Micheal Fallon, bir kadın gazeteciye cinsel tacizde bulunduğu iddiaları üzerine kasım ayında istifa etti. May kabinesindeki ikinci kayıp uluslararası Kalkınma Bakanı Priti Patel’in İsrailli yetkililerle yaptığı izinsiz görüşmelerin ortaya çıkmasının ardından istifa etmek zorunda kalmasıyla yaşandı.
Patel’i, May’in diğer güçlü destekçisi Başbakan Yardımcısı Damian Green izledi. Green, parlamentodaki bilgisayarında bir polis soruşturması sırasında bulunan pornografik içerik nedeniyle patlak veren skandal üzerine aralık ayında istifasını verdi.
May’in ocak ayında kabinede gittiği görev değişiklikleri sırasında kendisine önerilen yeni bakanlığı kabul etmeyen Justin Greening de eğitim bakanlığından istifa etti. Hükümette yaşanan son istifa İçişleri Bakanı Amber Rudd’dan geldi. Adı May sonrasında Muhafazakar Partinin lider adayları arasında geçen Rudd, göçmenlerin sınır dışı edilmesi için kota uygulaması getirdiği iddialarıyla muhalefet tarafından köşeye sıkıştırıldı.
Parlamentodaki bir komisyona verdiği ifadede kota uygulamasını inkar eden Rudd, yalan beyanda bulunduğunun ortaya çıkması üzerine pazar günü istifasını vermek zorunda kaldı.
Kabinesinden 6 ay içinde 5 bakanı kaybeden May’e, nisan ayında 2 önemli darbe de İngiliz parlamentosunun üst kanadı Lordlar Kamarasından geldi.
Ingıltere’nin AB’den ayrılmasının ardından birlik mevzuatını otomatik olarak ülkenin iç hukuku haline getirecek Brexit Yasa Tasarısı’nda Gümrük Birliği üyeliği ve AB ile varılacak anlaşmanın parlamento onayına tabi hale getirilmesi konularında değişiklik tekliflerini kabul etti.
Her iki değişiklik de May’in savunduğu “sert Brexit” politikasını engelleyecek nitelik taşıyor.
Lordlar Kamarasının değişikliklerinin ardından Brexit Yasa Tasarısı alt kanat Avam Kamarasında yeniden görüşülecek ve yeniden Lordlara sevk edilecek. Her iki kanadın da kendi tutumunda ısrar etmesi halinde, tasarı iki kanat arasında gidip gelecek. Yasa, ancak her iki kanattan da geçtikten sonra Kraliçe 2. Elizabeth’in onayıyla yürürlüğe girebilecek.
Lordlar Kamarasının değişikliklerinin en önemli etkisi, hükümetin AB ile yürütmekte olduğu Brexit müzakerelerinde hissedilecek. Değişiklikler, İngiliz hükümetinin AB karşısında elini önemli ölçüde zayıflatmış olacak.