Sema Atalay, çoğu meslektaşının aksine magazinden uzak duran bir oyuncu. Ressamlığının yanında sokak canlarının da annesi. Londra’da Zeleha Cafe’de karşılaşınca sohbetimiz aramızda kalmasın, okuyucular da duysun istedik.
Oyuncu olmasaydın ne olmak isterdin diyeceğim ama sen zaten oyunculuğun yanında yıllardır resim yapan bir ressamsın değil mi?
Oyuncu olmasaydım da resim yapardım. Belki tasarımcı olurdum. Yani mutlaka sanatla uğraşırdım. Renkler ve uyum benim için önemli. Estetik her zaman kıymetlidir. Ayrıntılar elzemdir çünkü güzellikler orda gizlidir. Sosyal Antropoloji okudum. Çeşitli toplumlar, kültürler, yaşamları incelenir bu bilim dalında. Kıyafetler, takılar, renkler ve o toplumların sanatları hep ilgimi çekmiştir. Etnik kıya
fetlerle modern giysiler karışınca daha cazip oluyor bana göre. Yaptığım resimlerde de bu tatlar var. Mesela, ‘Kadınlar Özgürdür!’ sloganıyla “Kadınlar” serisini oluşturdum.
Rengarenk! Aynı şekilde ‘Kuşlar Özgürdür’ temasıyla kuşlar serisini yarattım. Bana ait tasarımlarla. Hiç kimseden etkilenip benzerini yapmadan ortaya yaratıcılığını koymak insanı daha da yaratıcı yapıyor.
Oyuncu olmaya nasıl karar verdin? Dizi, sinema, tiyatro yolculuğundan biraz bahsedebilir misin?
Olaylar beni oyunculuğa götürdü. Aslında çocukken herkesin taklidini yapardım. Tanıdıkların, öğretmenlerimin, sanatçıların konuşmalarını, hareketlerini taklit ederdim. İnsanları çok incelerdim ve resimlerini de yapardım. Portrede başarılıyım.
Güzel sanatlar dalında okumuş olmayı isterdim. Gene de ressam Lütfi Günay hocamızın kursuna devam etmek bana çok şey katmıştır. Neyse, tiyatroya gelince. Dört oyunla ben de sahnenin tozunu tatmış oldum.
Küçük yaşlarımda sevgili babacığımın katkısıyla SES mecmuasının açtığı çocuk yıldızı yarışmasında 2500 çocuk arasından birinci seçilip çocuk yıldız olmuştum! O sıralarda Ayşecik (Zeynep Değirmencioğlu) büyümüştü!
Onun yerini artık ben doldurmuştum. Ama babamın vazifesi gereği Londra’ya taşınmıştık ve bir buçuk yıl Londra’da yaşadık. Okula Londra’da başladım.
Dolayısıyla filmlerde oynayamadım. Benim yerime Ömercik oynadı. Üç yıl Ankara Devlet Konservatuarında bale bölümünde okudum. O şansı da elde etmiştim. Sonra balerin olmak istemediğime karar verip vazgeçtim. Yükseliş Kolejinde okudum.
Mezun olunca konservatuvarda tiyatro sınavlarına girdim. Herkes çok takdir etmiş ve beni çok beğenmişlerdi. Semih Sergen, Cihan Ünal ve tabii ki Cüneyt Gökçer jüride olan ve karar verecek olan hocalardandı.
Herkes tam puan vermişken, Cüneyt bey benim kendimden çok emin olduğumu düşünüp bu sefer almayalım, seneye alalım demiş. Ben de küstüm ve bir daha girmedim sınavlara. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyal Antropoloji bölümünü kazandım. ve keyifle okuyarak mezun oldum.
Üniversitede okurken dublaj yapmaya başlamıştım TRT’de. Sezai Aydın, dublaj hayatıma başlamama sebeptir. Sekiz Çocuklu aile dizisinde Suzan’ı konuşarak başladım. Çok mutluydum. Bütün kıymetli tiyatro sanatçıları ordaydı! Adeta konservatuvar tiyatro bölümü TRT’deydi ve ben onlarla stüdyolarda seslendirme yapıyordum. Ne harika. Rüştü Asyalı bana tiyatroda oynamanı istiyorum ne dersin? dedi.
Seve seve dedim ve oynadım. “Ah Şu Gençler” adlı oyunumuz çok beğenilmişti. Yazar Turgut Özakman. Yönetmen Rüştü Asyalı. Turneler düzenlendi, değişik kentlere gidip oyunumuzu oynadık. Bu durum derslerime hiç engel olmadı. Tekin Özertem TRT’de Gençlik programını sunmamı istedi benden. Kabul ettim. Artık TRT’li olmuştum. Hem dublaj hem tiyatro hem de program sunuculuğu. Harika konuklarım oluyordu. Şener Şen, Mehmet Ali Birand, ressamlar, müzisyenler. Program üç ay tatile girdi.
Kardeşimin ardından üç ay için Londra’ya geldik. Londra’yı çok sevdim ve kalmaya karar verdik. Üç buçuk sene kaldık. Üniversitede çalıştım. Londra bana hayat dersi oldu. Çok sevdim, çok şey öğrendim, zorluklarıyla, güzellikleriyle, şehrin güzelliği, parkları, estetiği, sanata olan düşkünlükleri beni çok cezbetti. Kardeşim okuduğu için o kaldı, biz annemle tekrar Türkiye’ye döndük. Ben dublaja kaldığım yerden devam ettim.
Sonra İstanbul’a gittim ve Televizyonda sunuculuğa ATV’de başladım. “Sanatla Randevu “programını sundum. Reklamlarda ve dizilerde oynamaya başladım. 21 yıl İstanbul’da yaşadım. Semih Sergen, seneler sonra bana, ‘Sema’cığım senin gibi bir yeteneği konservatuvar imtihanlarında kazandırmadığımız için hep çok üzülmüşümdür ve içimden hiç çıkmaz! Hata yapmışız demişti.
Ben o sırada En İyi Yardımcı Kadın Altın Portakal Ödülünü almıştım bile. Yani başarımı tescillemişlerdi. Dört sinema filmi, onlarca dizi, pek çok reklam, bunların üçünü İngiliz yönetmen Jonathan Gershfield’la çektik. ‘Keşke Londra’da oyunculuk yapsaydın, başarılı bir komedyen olurdun’ demişti. Oyunculuk hayatıma TRT’de başlamış oldum. Bütün kapılar oradan açıldı. İkinci okulum oldu.
Sektörde alaylı ya da mektepli olmak deyimi var. Sana göre hangisi?
İkisi de. Okulla teknik öğreniyorsun ama mesela herkes komediyi başaramaz. Yetenek doğuştan varsa var yoksa yok. Yeteneksizsen okulda öğrendiklerinle komik olamazsın. Alaylıysan yetenekli olmak zaten yeterli olabiliyor ama sesini doğru kullanamıyor, artikülasyon sorunu yaşıyor olabilirsin bu arada.
Sektörde alaylı ya da mektepli olmak deyimi var. Sana göre hangisi?
İkisi de. Okulla teknik öğreniyorsun ama mesela herkes komediyi başaramaz. Yetenek doğuştan varsa var yoksa yok. Yeteneksizsen okulda öğrendiklerinle komik olamazsın. Alaylıysan yetenekli olmak zaten yeterli olabiliyor ama sesini doğru kullanamıyor, artikülasyon sorunu yaşıyor olabilirsin bu arada.
Oynamayı hayal ettiğin bir karakter var mı?
Aslında komediyi çok severim ve pek çok canlandırdığım karakter de komik tiplemeler oldu. Şimdi dünyadaki bütün kötüleri, kötülük yapanları cezalandırabilen bir karakteri oynamak isterdim. Keşke gerçekte de öyle bir gücüm olabilseydi. Kötü cezasız kalmazdı. Ne iyi olurdu. Öncelikle hayvanlara kötülük yapanları cezalandırırdım.
Kötülük, hasetlik, kıskançlık, samimiyetsizlik, ahlaksızlık en nefret ettiğim ve sadece insana has huylardandır. Türk dizilerinin uzunluğu sık sık gündeme getiriliyor ama değişmiyor. Yine uzun yine uzun. Bu konuda ne düşünüyorsun? Para! Para! Para! Her şeyin sebebi para. Daha çok reklam almak, uzattıkça uzatmak. İçime fenalık geliyor ve seyredemiyorum uzadıkça. Sahneler gereksiz uzatılıyor. Netflix’te harika filmler ve diziler var onları seyrediyorum.
Bize biraz kendinden bahsedebilir misin?
Oyunculuğun ve ressamlığın dışında nasıl bir Sema var? Öncelikle Akrep ve Başak Burcu’nun özelliklerini taşıyan biri olarak düzeni, temizliği, güzelliği, doğayı, sanatı, çok seven vicdan sahibi biriyim. Biraz da dik kafalıyım. Yardımlaşmak çok önemli. İnsan olduğumuzu unutmayalım! Kim olursan ol, zengin, ya da değil, iyi insan olmak çok önemli. Jazz müziği benim hayatımda önemli bir yere sahiptir. Kendimi göklerde uçuyor gibi hissettirir. Bir jazz singer olmayı çok isterdim. Elle Fitzgerald, Billy Holiday Peggy Lee. Müthişler! Dünyayı gezmek ne güzel olurdu.
Feyz aldığın ya da örnek aldığın ustaların var mı?
Beğenip, takdir edip hayran olabilirim tabii. Kimseyi örnek almadım ama. Çünkü herkes kendisi gibi olmalı. Sinema, dizi ve tiyatro ve de reklam.
Sence hangisi daha keyifli?
Hepsi ayrı ayrı keyifli. Oynadığın karaktere bağlı. Birlikte oynadığın sanatçılar ve yönetmen çok önemli. İyi bir yönetmenle her şey farklı olur.
Çok film seyreder misin? Ya da dizi. Son yıllarda Netfix ortalığı dağıtıyor gibi geliyor bana. Sen ne düşünüyorsun?
Film, dizi, belgesel hepsini seyrederim. Netflix’de çok başarılı yapımlar seyrettim. Daha çok film ve dizi var seyredilecek. Vakit yetmiyor. Çok tempolu diziler ve filmler. Sahneler hep tadında kalıyor. Türkiye’de yapılan işlerin de biraz daha tempolu yapılması gerekiyor. Sahneler uzamamalı.
Çok seçici olduğunu duymuştum. Kriterlerin ne? Niye bu kadar ince eleyip sık dokuyorsun?
Benim için düşünülen karakteri sevmem gerekir, şartlar da çok önemli tabii ki. Sevmek ve şartlar. Londra’da neler yaptın? Sık sık geliyorsun.
Çok sevdiğim tarihi dokusunu, heykelleri, galerileri, müzeleri, Londra dışını gezmek görmek, anılarımı canlandırmak, arkadaşlarımızı görmek dışında bu sefer resim de yaptım.
Atatürk’ün resimlerini yapıyorum büyük keyifle. Sergi açmak istiyorum. Londra’ya doyamıyorum. Zaman yetmiyor. Yapacak ve gidip görülecek çok yer var.
Unutamadığın anıların var mı?
Film gibi. Çok anımız var. Unutmak mümkün değil. Eski müzikleri dinleyince nasıl ki insan o günlere gider, biraz da hüzünlenir. İşte öyle bir şey.
Türkiye’de tiyatroya karşı son yıllarda biraz daha ilgi arttı sanırım. Ne düşünüyorsunuz ülkemizdeki sahne sanatları hakkında? Mesela tiyatroya olan ilginin artması için neler yapılması gerekiyor? Bu konuda en büyük sıkıntılar nedir?
Tiyatro! Bambaşka bir sanat. Sen canlandırıyorken bir karakteri, seyrediyorlar seni! Hata kabul etmez, enerjin düşemez, hep çok iyi olmak zorundasın. Güzel eserler ve çok iyi oyuncularla ve yönetmenle oyun seyretmenin keyfini bilenler çoğaldı ne mutlu ki. Tiyatronun ayakta kalması için maddi destek şart. Eser çok iyi, ama oyunculardan bir tanesi doğru seçim değilse oyunu mahveder. Yönetmenin çok akıllı olması gerekiyor.
Yeni projelerin var mı?
Bahsedebilir misin? Sergi için çalışmak. Atatürk resimlerini çoğaltmam için çok çalışmalıyım. Oyunculuk anlamında ise çok seveceğim bir karakter için teklif gelirse değerlendiririm.
Son olarak aşk hakkında ne düşünüyorsun?
Aşk çok güzel bir duygu. Ben de aşık oldum ve çok sevildim.
Magazin haberlerinde rastlamadığımız bir sanatçısın. Bilinçli bir duruş mu bu?
Magazin bana göre değil. Sansasyonel bir hayat yaşamıyorum. Magazin basını niye benim peşime düşsün ki? İyi ki sanat dergileri var.
Sevgili Sema bize vakit ayırdığın için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ediyorum.