19-26 Aralık 1978`deki Maraş katliamında hayatını kaybedenler Londra`da kurulu bulunan İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi`de yapılan bir dizi etkinlikle geçtiğimiz Pazar günü anıldı. Hatırlanacağı gibi resmi rakamlara göre olaylar sırasında 120 insan öldürülmüş, yüzlerce kişi yaralanmış, 300`e yakın ev ve işyeri tahrip edilmişti. Yirmi üç yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza almış, katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamamıştı.
Cemevindeki etkinlik katliamda hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Ardından `çerağ uyandırılması` ritüeli yapılıp dualar okundu. Daha sonra TRT tarafından hazırlanan ve katliam mağdurlarıyla gerçekleştirilmiş röportajlardan oluşan belgesel bir film izleyicilere sunuldu. Yoğun bir katılımla gerçekleşen `19-26 Aralık 1978`de Kahramanmaraş`ta Ne Olmuştu?` başlıklı panel bölümünde ise katliama tanık olanların anıları gözyaşları içinde dinlenip katılımcıların görüşleri alındı.
Emos Güzel moderatörlüğünde gerçekleşen panele Britanya Alevi Federasyonu (BAF) Başkanı İsrafil Erbil, araştırmacı-yazar Abbas Tan ve Maraş katliamı tanığı Niyazi Öztaş konuşmacı olarak katıldı.
Panel için Türkiye`den gelen araştırmacı-yazar Abbas Tan ilk olarak sözü aldı. Alevilerin sınırsız bir dünyada sınıfsız bir toplum mücadelesi verdiklerini vurgulayan Tan bunun da iktidarların işine gelmediğini belirterek şöyle sürdürdü: “Aleviler dünya benim ülkem, tüm insanlar benim kardeşimdir şiarıyla hareket etmişlerdir. Büyükle büyük, küçükle küçük diyen bir anlayış elbetteki sürekli bir baskıyı ve darbeyi karşısında bulacaktır. Tarihe baktığımızda 10 bin yıldan bu yana varoldukları kabul edilen Aleviler hep yok edilmeye çalışılmış, ancak bunda başarılı olamamışlardır. Kayıtlardaki ilk baskı ve zulüm 325 yılında Roma İmparatoluğunun kiliseler birliğinin toplantısıyla başlamıştır. Yani İznik konsolidasyonunun aldığı kararlardan sonra Alevilik artık gizlenerek yaşanan bir inanç haline gelmiştir. İslamiyetin doğusuyla birlikte bir taraftan şiiler, bir taraftan sünniler de Aleviliği karşılarına alarak baskı ve darbe uygulamışlardır. Osmanlı döneminde de Kanuniler.
En büyük sıkıntı Cumhuriyet kurulduktan sonra halifelik kaldırıldı denildiğinde yerine getirilen Diyanet İşleri Reisliği kurulmasıydı. Böylece Aleviler için ciddi bir tehlikeyi önümüze koymuşlardır. 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin sevkine dair yasa ile de Alevilik tümden yasaklanmış, her başlarını kaldırdıkça ezmeye çalışmışlardır”
Britanya Alevi Federasyonu Başkanı İsrafil Erbil de anmalarla ilgili gelişen süreci şöyle anlattı: “Her Aralık ayında biz bu ağır duyguları yaşıyoruz. Nerdeyse yılın bir çok ayı Alevi ve diğer mazlum halkların katliam anmalarına dönüşmüş durumda. 2008 yılında ilk defa Londra Maraş katliamı anılmalıdır duygusu oluştu. O yıl yönetime bunu öneri olarak sunduğumuzda pek karşılık bulmamasına rağmen bir anma tertiplenerek gerçekleşti. 2009 yılından itibaren de her sene anmalarımızı yapıyoruz. 2010`da katliamı Maraş`ta anmak için bir başvurumuz oldu. Türkiye`de Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Başkanı Ali Balkız “Maraş`ta biz bunu yapamayız, Maraş henüz hazır değil” dedi.
Ondan önce 2008 yılında Adana`da ve 2009 yılında Narlı`da kitlesel bir anma olmuştu. 2010 yılından itibaren de Maraş`ta anma yapılmalıdır mücadelesi bu çağrı ile başlatıldı. Biz İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi olarak 2009 yılında Maraş Valiliği`ne resmi olarak başvurarak anma yapmak istediğimizi bildirdik. Ancak valilik başvurumuzu Asayiş Şubeye ilettikten sonra bakanlık içinde kurumdan kuruma gönderip sonunda Dış İşleri Bakanlığına iletmiş. Daha sonra bizi Londra Türk Büyükelçığı`nden arayarak iletişime geçtiler. Dediler ki “Sizin bir başvurunuz olmuş, ancak siz bir yurtdışı derneğisiniz. Toplanma ve Yürüyüş Yasasına göre bu kabul edilmiyor. Türkiye`de faaliyet gösteren bir derneğin başvuru yapması gerekiyor.” Bunun üzerine tekrar Alevi Bektaşi Fedrasyonu Başkanına döndük ve dedik ki “Bakın başvuru olsa da olmasa da bir grup arkadaşımızla kararımız var, Avrupa`dan gideceğiz, Maraş Valiliği`nin önünde bir pankart açacağız.” O da bize bunun kendilerini zor duruma sokacağını belirterek, konuyu genel kurullarında görüşeceklerini söyledi. Kurulda başvuruyu yapacaklarına dair karar çıktı ve resmi başvuru yapıldı. Maraş`ın Müftülük Meydanı için 19 Aralık 2010 tarihine izin alındı. Bizler Avrupa`dan katılırken, Türkiye`den de sol, sosyalist gruplar, dernekler ve sendikalardan gelenlerle birlikte yaklaşık 3 ile 5 bin arası bir canımız ilk defa orada bulundu. Kara Maraş`ta üç gün o mahalleleri koruyan Mehmet Mengücek`in kız kardeşi onun fotoğrafı ile gelmişti. İlk defa böyle bir anmada bulunan kardeş acıya dayanamayarak düştü, bayıldı. Daha anma devam ederken davul sesleri duymaya başladık. Yakınımızda düğün mü var diye konuşurken baş tarafta hareketlenmeler farkedildi. Emniyet müdürü, kolluk kuvvetleri gelerek “Çok ciddi bir toplanma var, saldırıya geçtiler, biz sizi koruyamayız, burayı boşaltmanız gerekiyor” demeye başladılar. Orada savunmasız bir halk var. Dolayısıyla tertip komitesi toplantıyı kısa kesmek ve dağılmak zorunda kaldı. Daha sonra öğrendiğimiz kadarıyla 500 ile 1000 kişi arası ağzında salyalar akan bir grup faşist, aynı 1978`de olduğu gibi saldırıya geçmek istiyor. Tabi bunun siyasi yapılar ve derin devletin kontrolü ile yapıldığını biliyoruz. Dokuz yıldır o şehire gidiyoruz. Göksun, Türkoğlu, Narlı yolu, hatta köylerden gelen patika yollar dahi zırhlı araçlarla kesildi, sanki işgal var, savaş var gibi. Bu yıllarda çok ciddi saldırılar oldu, yaralanan arkadaşlarımız oldu. Barikatlar kurdular, gaz kullandılar, Aralık ayının soğuğunda tazyikli su sıktılar. Son iki senedir sizlerin de katkısıyla yapılan Erenler Cemevine gidiliyor. Önceden dışardan gelen insanlar artık gelmemeye başladı, 50-100 kişi ancak geliyor anmaya. Çünkü korkuttular, tehdit ettiler ve fişlediler, türlü bahanelerle davalar açtılar. Biraz işi gevşetmiş gibi görünseler de yine şehir içinde mahalleleri ve cemevini barikatlarla tutmuş görünüyorlar. Şimdi yurtdışından,Avrupa`dan baskı olduğu için resmi üniformalı polislerin, askerlerin yerine sivilleri, MİT`i görevlendiriyorlar. Daha uçaktan iner inmez siviller karşımıza çıkıp “Yalnış anlamayın sizi korumak için buradayız” diyorlar. Kaldığımız otelin, cemevinin içi, çevresi arka sokakları tamamen sivil polislerden oluşuyor. Böyle bir baskı, faşizm ve alçaklık görülmemiştir. Siz ısrarla diyorsunuz ki katlettik. Biz insanların anısına sadece bir karanfil bırakacağız, başka bir niyetimiz yok. Siz bunu daha iyi biliyorsunuz, elimizde bir silah, patlayıcı bir şey yok. Buna rağmen vahşice, bu kadar faşizan bir anlayış olabilir mi? Çevre illerden binlerce sivil polis toplamışlar.
Onlar görevini yapıyor ancak biz ne yapacağız? Ben oradaki konuşmamda onların gözlerine baka baka dedim ki “Su anda bizim sayımızdan çok daha fazla sivil polis var alanda. Bu güçlü bir devletin görüntüsü değil utancıdır, yüzkarasıdır ve itiraz ettiğiniz diktatörlüğün ta kendisidir. Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız ancak siz bununla yüzleşmedikçe ne diyeceksiniz? Onurlu bir katliam mı yaptık diyeceksiniz?” Devletin bunu nasıl tertip ettiğini yüzlerine söyledim. Çevre köylerden yobaz güruhu, çapulcuları nasıl topladıklarını, insanların evlerinden televizyon, buzdolabı çalmak için nasıl getirildiklerini anlattım. Katilimizi biliyoruz, o yobaz grup tetikçi olarak kullanıldı. Ama onları kullanan devletin kendisidir. “MHP`nin bürolarında bunları tertip ettik”, aynen böyle dediler. Adamlar hala durduğu yerde duruyor. “Bugün yine istediğimizi yapmaz, istediğimiz gibi yaşamazsanız yine aynı şeyleri yaparız” diyorlar. O mahallede Alevi kalmamış ama buna rağmen fuhuşla, esrarla, eroinle, çeteleşme ile resmen tehdit ediyorlar. Polisler bizzat kendileri yaptırıyor, o mahalleyi insanlara çirkin göstermek için. Bütün bunları unutup geride kaldı demek mümkün değil. Siz o gün bununla yüzleşmediğiniz ve onur duyduğunuz için, bugün Suriye`de de aynısını yapıyorsunuz dedik. Vahşetle, katletmekle, düşmanlıkla bir şey elde edemeyeceğinizi Dersim`den biliyoruz. Burada katlettiğiniz Seyit Rıza`nın heykeli dimdik, bayrak gibi duruyor.”
Bu arada izleyiciler arasında bulunan Kıbrıs Alevi Kültür Merkezi Başkan Yardımcısı Mahmut Kanber de söz alarak katliamda hayatını kaybedenleri saygıyla andığını belirttikten sonra şöyle devam etti. “Avrupa`da ve Kıbrıs`ta olduğu gibi Türkiye`deki Alevi örgütlenmesini yeniden yakmamız lazım. Bunu yapmazsak, üzgünüm ki bizler bir süre sonra İngiltereli veya Kıbrıslı Aleviler olarak anılacağız. Burada biz geçmişimizi kaybetmiş olacağız. Vatanımıza dönüp ekonomik, sosyal, kültürel yatırımlar yapmamız gerekiyor. Yapmazsak atalarımızı kaybedip başka toplulukların Alevileri