Atatürkçü Düşünce Dünya Platformu (ADDP), Atatürk tarafından Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 90. yıldönümü nedeniyle bir kutlama mesajı yayınladı.
ADDP’nin mesajı şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, “Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı” tanıyan meclis ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk kadınına sosyal ve siyasal hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermek” hedefi ve inancıyla gerçekleştirdiği bir devrim yasasının 90. yıldönümünü kutluyoruz. 5 Aralık 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türk kadınına verilen bu büyük şeref, ne yazık ki aktif siyaset içinde Atatürk’ün büyük bir ümitle hedeflediği noktaya ulaşamamıştır.
1935 seçimlerinde mecliste yüzde 4.5’luk kadın temsili ile, dünyada kadın temsili oranında Finlandiya’dan sonra ikinci sıraya yerleşen Türkiye’de bu oran, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde yüzde 20’ye yükselmiştir. Ancak gene de, kadın bakan oranı ortalaması ise yüzde 36 olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri içinde Türkiye sondan üçüncü sıradadır.
Çağdaşlaşma yolunda, savaştan çıkmış bir toplumun gelişmesi için yapılan her biri çok değerli devrimler arasında Türk kadınına, ulusal kültür ve geleneklerini koruyarak köklü değişimlerle özgürlüğünü ve toplumda eşit birey olma hakkını Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde vermeyi hedefleyen büyük önder Atatürk, “Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı” tanıyan kararı şöyle izah etmiştir:
“Bu karar Türk kadınına içtimai ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatta Belediye Seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin bir çoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selâhiyet ve liyakatla kullanacaktır. Bu notla en mühim inkılâplardan birini anmış oluyoruz“.
90 yıl önce Büyük Önder’in Türk kadınını kafes arkasından, peçe altından kurtarıp, erkeklerle eşit vatandaşlık statüsüne getirme çabaları; günümüzde tarikatların baskısıyla kararlar alan, laiklik karşıtı politikalarla hareket eden bir idare tarzıyla tam tersine döndürülmeye çalışılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde sosyal, kültürel ve siyasal haklardan mahrum bırakılmış, hatta nüfus sayımında topluma bile dahil edilmemiş olan kadınlar, 1923’te Cumhuriyetimizin kurulması, ve Medeni Kanunun 1926 yılında kabulü ile erkekle eşit haklar kazanmaya başlamışlardır. Bu haklar sırasıyla:
1930’da “Seçimlere katılma, belediye meclislerine üye olma, seçimlerde aday olma hakkı” ,1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 3 Aralık 1934’te Anayasadaki “her erkek Türk” ifadesinin “kadın, erkek her Türk” şeklinde değiştirilmesi ve meclise kanun teklifi yapılması; Ve nihayet 5 Aralık 1934’te de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasanın kabulü ile Türk kadınına yasalar önünde erkeklerle eşit haklar verilmesidir.
Türkiye kadına siyasi hak tanıyan ilk ülkelerden biri olması nedeniyle, dünyanın her yerinden, Türkiye’deki uygulama ve Mustafa Kemal için övücü açıklamalar gelmiştir. Örneğin; Mısır kadın hakları savunucusu Şitti Şavari, Atatürk’ü kendi önderleri olarak görüyor ve “Türkler ona Atatürk diyor. Biz ise ona Ataşark diyoruz. O yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun, özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve önderidir” diyordu. Uluslararası Kadınlar Birliği Romanya Delegesi Aleksandrina Cantacuzene, 1935’te, “dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla, anayı hak ettiği yüksekliğe eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir” derken; Avustralya Delegesi Cardel Oliver, “tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken Türkiye, kadın hakları konusunda gerçekleştirdiği atılımlarla, birçok Avrupa ulusunu geride bıraktı. Bizi İstanbul’a getiren en büyük etken budur. Tüm dünya kadınları, Türk kadınının bugünkü haklarına erişebilirse, kendilerini gerçekten şanslı sayacaktır” diyordu. İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ise, şu yorumu yapıyordu. “Kadınlar, hiçbir ülkede, Türkiye’deki kadar hızlı ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu düzeyde değişmesi, tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır.”
Bütün dünyanın o zamanlar hayran kaldığı Türk kadınlarının elde ettiği haklar ve eşit birey olarak toplumda yer almalarının ardından, 90 yıl sonrasında, günümüzde Türk kadını hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Kadına şiddetin, tacizin, kadın cinayetlerinin ve mahalle baskısının korkunç derecede arttığı özellikle son 22 yılda; yapılan bu baskı ve şiddetle toplumun susturularak esas olarak Cumhuriyet’in hedef alındığı bir noktadayız. Türk Medeni Kanunu’na göre resmi nikah kıyılması zorunludur. Ancak, müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek, çocuk yaşta evlendirilmeler ve çok eşliliğin artmasına yol açılmış, Medeni Kanun zedelenmistir.
Türkiye Cumhuriyeti kadınları, bu baskılara ve gittikçe artan şiddete karşı seslerini çıkaracak; kaybetmekte olduğu kadın haklarını, eşitlik mücadelesini ve yaşama hakkını, anayasal haklarını kullanarak yılmadan, korkmadan örgütlenerek birbirini bilinçlendirerek ve de sahip çıkarak kendi mücadeleleriyle geri alacaktır.
Biz, “Dünya Atatürkçüleri olarak bu mücadeleye destek vermeye kararlıyız!”