KKTC Londra eski Temsilcisi Tansel Fikri, Kıbrıs’ta süren müzakere süreci ile ilgili gazetemize bir açıklama yaptı.
Eski temsilci, görüşme masasında şekillenmekte olan federal çözümün, Kıbrıs Türk halkının 1960 antlaşmaları ile uluslararası alanda tescil edilen aslı ve kurucu eşit hak ve statüsünü ortadan kaldıran bir sürece dönüştüğünü iddia etti.
Tansel Fikri açıklamasında şunları kaydetti: “Anavatan Türkiye’nin garanti ve ittifak antlaşmaları çerçevesinde Kıbrıs’taki caydırıcı, etkin varlığına, aslı ve kurucu statüsüne ‘yabancı güçler’ tanımı ile son verilmesi ve etkisiz yeni bir garanti sistemi ile ikame edilmesi amaçlanmaktadır.
Temel haklarımızın BM/ AB birincil hukuk sistemi dışına itilmek istenmektedir. Kalıcı delegasyon içermeyen geçici ve süreli güvenceler öngörülmektedir. Güvenliğimizin temel unsurlarının sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin’ BM ve AB içinde yaratılan hukuksuz altyapısının bir türevi olarak görülmesi fevkalade kaygı verici bir gelişmedir. Görüşme heyetimizin ‘garantiler tabu değildir’ ‘Rumların da güvenlik kaygıları var’ ‘tarafların ayrı egemenlik hakları hiç bir dönemde masaya gelmemişti’ gibi barış dili adına kullandığı söylemler en hayati kırmızıçizgilerimiz üzerine gölge düşürmekte ve ciddi istifhamlar yaratmaktadır. Her şeyden önce Kıbrıs Türk halkının Rumlara eşit ayrı siyasal ve egemenlik hakları 1954-56 yıllarında zamanın İngiltere dış işleri ve müstemlekeler bakanı Sir Lennox Boyd tarafından İngiliz Parlamentosunda ilan edilen ve 1960 antlaşmalarına temel teşkil eden ana unsurların başında gelmektedir”
KKTC’nin eski Londra Temsilcisi açıklamasında şunları dile getirdi; Kıbrıs Türk halkının ayrı egemenlik hakları 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş antlaşmalarında ve Kıbrıs devletinin tüm karar organlarındaki eşit söz ve veto hakkı ile yerini almıştır. Bu temel haklarımızın ortadan kaldırılması ancak yeni bir uluslararası antlaşma ile ve tarafların ortak mutabakatı ile mümkündür. Keza, federal bir antlaşmanın resmiyet kazanması Türk ve Rum halklarının ayrı ayrı referandumuna bağlanmıştır. Bu ayrı selfdeterminasyon ve ayrı egemenlik hakkımızın açık bir delilidir.
Şubat 2014 belgesindeki tek egemenlik kavramının iki halkın ayrı egemenlik haklarına istinat etmesi tarafların, 1960 da birincil hukuk altında tescil edilen tanıtma yazısı, kurucu egemenlik haklarını elbette ortadan kaldıramaz. Bunun aksine bir tefsire, Rum – Yunan kanadının soyunması değişmeyen halen egemenliği ve üniter bir Kıbrıs devleti tutku ve ideali ışığında şaşırtıcı değildir.
Asıl şaşırtıcı olan husus, görüşmeci heyetimizin temel kırmızıçizgilerimiz üzerinde kararlı bir duruş sergilemekte geç kalmasıdır. Kıbrıs Türk halkının uluslararası haklarının yarım asırdan beri askıya alınmasına ve belirsizlik içinde tutulmasına seyirci kalan BM ve AB, bu sefer Kıbrıs türkünün mülkiyet haklarını on yıllarca sürecek hukuk savaşlarına kurban edilmesine izin vermemesi gerekmektedir”.
Fikri açıklamasında; “Çözümün, 1963 de olduğu gibi yeniden Rum kanadı tarafından ihlal edilmesi karşısında, Kıbrıs türkünün Rumlara eşit bir uluslararası devlet kimliğinde dünya milletleri ve AB nezdinde yerini alması koşulunun birincil hukuk altında garanti edilmesi nihai çözümün temel bir unsuru olmalıdır. Söz konusu haklarımızın, BM ve AB koridorlarında dilencisi durumuna itilmemizin koşulları yeniden asla yaratılmamalıdır. Bu yöndeki temel kaygılarımızı BM Kıbrıs Özel Temsilcisine iletmiş bulunuyoruz. Bu kaygılarımıza ilişkin somut güvencelere resmiyet kazandırmak KKTC görüşmeci heyetine düşmektedir.
Uluslararası antlaşmalarla ve birincil hukuk niteliğinde tescil edilen temel haklarımızı savunmak ve benimsetmek KKTC de tüm siyasi partilerin ortaya koyacağı kararlı ve inançlı kolektif gayret ve enerjiye bağlıdır. Böyle bir ulusal mobilizasyon ve konsensüsün Türk kamuoyuna mal edilmesinde kuşkusuz TC Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’ya da tarihi bir görev düşmektedir” ifadelerine yer verdi.