Anne ve babaların çocukları konusundaki en büyük sıkıntılarının başında ders konusundaki motivasyon problemi gelmekte. “Ben ders çalış demesem çalışmıyor, dersin başına oturmuyor, günde bir saat ders çalışsa okul birincisi olacak ama ben onu on dakika dersin başına oturtamıyorum, hep gönülsüz ve isteksiz, beni çıldırtıyor” sözleri ailelerden çok duyduğum sözler.
Gençlerin isteksizliği, motivasyon problemleri ailelerle aralarında ciddi problem yaratıyor. En iyi dediğimiz çocuklar bile zaman zaman ailelerinin bu konudaki şikayetlerine maruz kalıp tepki verebiliyorlar. “Ben bu kadar çalışıyorum beni bir takdir etmiyorlar” sözü gençlerin en büyük şikayeti haline gelebiliyor. Bunun dengesi nasıl kurulmalı, çocuklarımızı nasıl motive etmeliyiz ki kendi başlarına dersin başına otursunlar ve biz söylemeden ders çalışsınlar?
Çocuklarımızın ders motivasyonunu sağlamanın en iyi yolu, dersin başında geçirdikleri saatlerin onlar için sıkıcı olmaktan çıkarılmasıdır. Bu yüzden de dersin başında geçirilen süre çok iyi ayarlanmalıdır. Çok uzun süreler yerine 20 dakika aralarla çalışmak onları sıkmayacak ve motivasyonları düşmeyecektir. Ayrıca ders çalışmalarını kolaylaştıracak spor ve etkinliklere katılmalarına destek olmak gerekir. Onlarla ilişkimiz sadece derslerinden ibaret olmamalıdır. Sadece “Ders çalış” diyen ebeveynler olmak yerine onlarla her konuda konuşabilmemiz gerekir. “Ondan tek istediğim ders çalışması, onu da yapmıyor” diye şikayet eden ailelerin bu şikayeti çok masum bir şikayet olmakla birlikte ders çalışmanın gençlerin yaşantısının bir parçası olduğunu, bu çalışmanın verimli olması için ders dışındaki alanlardaki yaşantılarının zengin olması gerektiğini unutmamalıyız. Ders çalışma motivasyonunu arttırmak için ilk yapmamız gereken şey, onunla birlikte bizim de çalışma ortamı yaratmamız, kendini geliştiren okuyan öğrenen bir insan olarak ona model olmamızdır.
“Ben nasıl olsa okudum, bu yaşa geldim artık. Benim okuyup kendimi geliştirmeme gerek yok” diyen bir ebeveynin çocuğuna ders çalış demesi ve ondan motivasyon beklemesi çok gerçekçi değildir. Bunun yerine “Hadi ben de kitabımı alıyorum, sen de dersini çalış, birlikte olalım” şeklinde yaklaştığımız çocuğumuz çok daha fazla özenle ve şevkle dersin başına oturacaktır. Dersin başına oturup sıkılan çocuğumuzun motive olması mümkün değildir, bu yüzden bilgisayarı yasaklamak yerine ona günde bir saat bilgisayar izni vermek onu daha çok motive edecektir. Motive olup ders çalışan çocuğumuzun bu motivasyonunun ara ara bozulacağını unutmayalım. Onu gönülsüz çalışıyor diye suçlamayalım ve motivasyonunu takdir edelim. Takdir gören insanın olumlu davranışlarını sürdüreceğini unutmamalıyız.
Bir Anne: Kimseyi yargılayamayız ancak televizyondaki bitmez tükenmez dizilerin kimseye faydası yok, tembelce vakit geçirmek sadece. Kütüphaneye gitmek, kitap okumaya başlamak, belgesel izlemek, yeni bilgiler, yeni yerler, yaşamlar öğrenmek daha faydalı ve eğlenceli. Üstelik bunları çocuğumla birlikte yapıyoruz ya da üzerine konuşuyoruz. Böylece paylaşmamız ve bütünleşmemiz artıyor, birbirimizi daha iyi anlamaya başladık. Toplum olarak daha fazla bilgilenip, okuyup, öğrenmeye ihtiyacımız var.
Çocuğuma günde 45 dakika bilgisayarda oynama izni verdik. Ödev yaparken sallanan çocuk şimdi eve gelir gelmez ödevlerini bitirmeye başladı. Ama akraba ve komşularımızda görüyorum. Günümüzde ne yazık ki çoğu anne babanın kendisi sürekli TV izlerken çocuğuna da ‘Hadi sen dersinin başına geç, ders çalış,’ diyor. Ne kadar yanlış değil mi? Çocuk öbür odada diziler, maç programları varken kendini nasıl derse verecek?