Time dergisinin “The Me Me Me Generation” (Ben, Ben, Ben Kuşağı) başlığı altında kapağına taşıdığı yazı, 1980 ile 2000 yılları arasında doğan ve adına milenyum kuşağı denilen günümüz gençliğinin profilini çıkartıyor. Yazıyı derleyen Joel Stein’a göre bu kuşağın olumsuz yönleri epeyce kabarık: Teknoloji bağımlısı (genellikle mobil cihazlar), tembel, narsist (kişinin kendisine aşık olması), özgüveni aşırı şişirilmiş, her şeye hakkı olduğunu sanan, empatiden yoksun, otoriteye saygısız, sivil toplum hareketlerine katılımda isteksiz, apolitik.
Ancak yazar bu kuşağın olumlu yönleri de olduğuna dikkat çekiyor: Açık sözlü, iyimser, dürüst, pragmatik, lider ihtiyacı duymayan, dini bağnazlıkları olmayan, farklılıkları (azınlıkları, eşcinselleri vb..) daha kolay kabullenen bireylerden oluştuğunu söylüyor.
Stein soruyor: Bu kuşak modern uygarlığın çöküşünü mü hızlandıracak, yoksa ileriye mi taşıyacak? Stein, küreselleşmeye bağlı olarak bu kuşağın dünyanın her yerinde benzer özelliklere sahip olduğuna inanıyor.
Peki eski kuşak ne düşünüyor?
Her kuşak kendinden sonra gelen kuşağı küçümseme ve aşağılama eğilimindedir; geride bıraktıkları mirasın ehil olmayan ellerde heba olacağı kaygısını taşırlar. Oysa düşünmezler ki o kuşağı kendileri yetiştirmişlerdir ve olumsuz yönlerinden bir ölçüde kendileri sorumludur. Dr.Sezai Halifeoğlu eski kuşakların yeni kuşakları eleştirme alışkanlığını şöyle yorumluyor: “Şimdiki kuşakların eski kuşaklar tarafından eleştirisi gündelik yaşam içerisinde her zaman, yapılagelen bir şey olmuştur. Bu eleştirinin bazı psikolojik unsurlarla bağlantısı vardır.
Cinsiyetlerin, milletlerin, etnik grupların birbirini karşılıklı olarak sıkça, özellikle de olumsuz niteliklerle değerlendirmesi yabancı olmadığımız bir olgudur. İnsanlar ortak nitelikleri aracılığıyla aidiyet hissetmeye başladıkları kendi grupları ile diğer gruplar arasında, kimlik duygusunun sabitliğini sağlamak amacıyla farklılıklara vurgu yapma gereği hissederler.” Halifeoğlu, milenyum kuşağının narsisistik eğilimler taşıdığı iddiasını gerçekçi bulmuyor: “İnsanoğlunun evrensel psikolojik niteliklerinin en ufak değişimi çok uzun yıllar alır. Bu durumda bugünün kuşağı ancak kendinden önceki kuşak kadar narsisist veya benmerkezci olabilir. Çevresel unsurların (teknoloji, eğitim sistemi, ekonomik faktörler vs.) değişimi ile, görüntüdeki gibi özde de bir farklılık oluşmuş olduğu yanılgısına düşebiliriz.”
EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ NARSİSİZM
Time dergisi de “Ben, Ben, Ben Kuşağı” başlığı altında ele aldığı günümüz gençliğini Milenyum Kuşağı olarak da tanımlanıyor ve mercek altına alıp, olumlu ve olumsuz yönlerini irdeliyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra doğan “Ben Kuşağı” olarak nitelendirilen “Baby Boomers” kuşağının yetiştirdiği 1980-2000 yılları arasında doğanların oluşturduğu bu kuşak özellikle narsisistik eğilimleri ile dikkat çekiyor. Narsisist olmalarının nedeni, ebeveynlerinin başarının sırrının özgüvenden kaynaklandığına inanmaları.
Oysa özgüven, iş bulmada veya yabancı bir çevrede fark yaratmakta yararlı olmakla birlikte, iş hayatında veya ikili ilişkilerde sürdürülebilirliği zedeliyor. Zira şişirilmiş egolarının beslediği beklentileri, yaşları ilerledikçe ve toplumun içine karıştıkça karşılanmamaya başlıyor. Bir araştırmaya göre 20’li yaşlarını süren gençlerde narsisistik kişilik bozukluğu bugün 65 yaş ve üzerindeki kişilere göre üç misli daha fazla.
HER YERDE AYNI ÖZELLİKLER
1980-2000 yılları arasında doğanların oluşturduğu kuşağa Milenyum Kuşağı deniyor. Her ulusun milenyum kuşağı farklı olmakla birlikte, Stein’e göre küreselleşmeye, sosyal medyaya ve Batı Kültürü’nün dünyanın dört bir yayına yayılmasına bağlı olarak dünyanın her köşesinde benzer özelliklere sahipler. Öyle ki bu kuşak, kendi ulusal sınırları içinde yaşayan daha yaşlı kuşaklara, başka uluslardaki aynı yaş kuşağındakilere olduklarından daha uzak. Bu yabancılaşma yalnızca zengin çocuklarının sorunu değil. Yoksul milenyumlular da narsisistik eğilimler taşıyor; paranın her derde deva olduğuna inanıyor ve tüm mal varlıklarını taşınabilir iletişim cihazlarına yatırıyorlar.
Sanayi devrimi bireyleri daha güçlü bir hale getirdi; insanlar kentlere göçtüler, işlerini kurdular, örgütlerini oluşturdular. Bilişim devrimi ise bireylere teknolojik olanaklar sunarak devasa örgütlerle yarışabilecek güce sahip olmalarını sağladı. Örneğin hacker’lar şirketlere; blogger’lar yazılı basına; teröristler ulus devletlere; program geliştiricileri endüstrilerin tümüne meydan okuyacak kıvama geldiler.
Kısaca milenyum gençliğinin kendilerinden yaşlı kuşağa artık ihtiyaçlarının olmadığı görülüyor. İşte bu nedenle yaşlılar gençleri bir tehdit unsuru olarak görüyor. Bilim ve teknolojide ileri olmak her zaman uygarlık anlamına gelmiyor.
Küresel çıkarları uğruna zayıf dünya halklarına karşı kaba güce başvurmaktan çekinmeyen efendi Batı’nın uygarlığı tartışmalıdır. İnternet üzerinden bilgiye erişimin kolaylaşması ile daha önceden kendini göstermekte zorlanan içedönük yapıda insanların önemli bir fırsat yakaladıklarını düşünebiliriz. Aslında bu çağ, biraz da onların çağı ve dünya uygarlığı onlardan daha fazla yararlanacak.
ARKADAŞ ÇEVRESİ
1920’lerde çok az sayıda çocuk ilköğretimden sonra eğitimine devam edebildiği için bir ergenin sosyalleşmesi büyükleri ile kurduğu ilişkiye bağlı olarak gelişiyordu. Oysa şimdilerde çocuklar cep telefonu üzerinden yaşıtlarıyla sürekli iletişim halindeler.
Dolayısıyla sürekli olarak arkadaş etkisi altındalar. Emory Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mark Bauerlein, bu etkinin gücünü şöyle açıklıyor: “Tarihte hiçbir kuşak bu kadar yaşıtlarının etkisinde kalmamıştı. Entelektüel açıdan gelişmek için tarihsel olaylarla ilişki kurmak zorundasınız; sizden yaşlılarla görüş alışverişi içinde olmalısınız. Eskilerden bu kadar kopuk yaşadığınız zaman her şey havada kalır.”
Milenyum gençliği neredeyse günlerinin tamamını ekran önünde geçiriyor. Kalabalık içinde bile yalnızca mobil cihazlarına bakıyorlar; sakin görünmekle birlikte sürekli olarak önemli bir şeyleri kaçırma telaşı içindeler. %70’i her saat başı telefonunu kontrol ediyor; pek çoğu “hayalet titreşim” sendromundan mustarip. Psikolog Larry Rosen, yüz yüze görüşme olanağını ortadan kaldıran sosyal medya bağımlılığının, gençleri aptallaştırdığını, yaratıcılıklarını törpülediğini, empatilerini azalttığını, başkalarının görüşlerini entelektüel olarak anlama yeteneğinden yoksun hale getirdiğini belirtiyor.
MİLENYUM GENÇLİĞİNİN OLUMLU YANLARI
Milenyum gençliğinin narsisistik eğimlerinden rahatsız olanlar bile bu kuşağın iyimser ve yapıcı olduğunu, farklılıklara olumlu yaklaştıklarını kabul ediyor ve bu nedenle başkaldırıya gereksinim duymadıklarını ileri sürüyor. Stein, ayrıca bu kuşağın pragmatik, açık sözlü, samimi olduğunu, lider aramadıklarını söylüyor. Çoğunluğu Tanrı’ya inanıyor olsa da, dini bağnazlıklarının bulunmadığını işaret ediyor; bu kuşağın %30’u herhangi bir dine bağlı değil.
Gazeteci Tom Brokaw, milenyum gençliğinin geleceği kurtaracak kapasiteye sahip olduğuna inanıyor ve şöyle konuşuyor: “Bu çocuklar kurallara, adetlere ve geleneklere hep bir alternatif arayışı içindeler. Bir işi yapmak için her zaman daha iyi bir yol bulunduğuna inanıyorlar. Belki bunlara biraz hayalperest diyebiliriz ama sürekli olarak içinde bulunduğu durumdan şikayetçi olanlardan daha yapıcılar.”
Stein da bir ölçüde Brokaw’ın görüşlerine katılıyor: “Narsisizm, tembellik ve küstahlık… Evet bunların hepsi yeni kuşakta mevcut. Ama bir kuşağın uygarlığa ne kattığı, karşılaştıkları sorunlara ne gibi tepkiler verdiğine bağlıdır. Bunun kadar önemli bir diğer faktör de bizlerin, yani daha yaşlı kuşağın, bu çocuklara nasıl tepki verdiğimizdir.”