21 Mart 2024
Lancette yayınlanan araştırma, Sahra-altı Afrika’dan gelen göçmen akını nedeniyle düşüşün Batı’da ‘sarsıcı sosyal değişime’ yol açacağını söylüyor.
Lancet dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, doğum oranlarındaki düşüş İngiltere’yi yüzyılın geri kalanında büyük ölçüde göçe bağımlı hale getirecek.
Küresel bir çalışma, 1950’den bu yana tüm büyük batı ülkelerinde doğum oranlarının “düştüğünü” ortaya koymuş ve bu eğilimin 2100 yılına kadar devam ederek “sarsıcı bir sosyal değişime” yol açacağını öngörmüştür.
Araştırmaya göre, kamu hizmetlerini ve ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için, Birleşik Krallık da dahil olmak üzere yüksek gelirli toplumların, Afrika’daki daha yoksul ve doğum oranı daha yüksek ülkelerden gelen göç akınına bel bağlamaktan başka çaresi kalmayacak.
Raporda, ücretsiz çocuk bakımı gibi “doğum yanlısı” politikaların benimsenmesinin doğan bebek sayısında “küçük bir artış” sağlayabileceği, ancak bu yaklaşımın nüfusları sürdürmek için yeterli olmayacağı, yani “açık göçün gerekli hale geleceği” belirtildi.
The Times’ta yer alan habere göre, Washington Üniversitesi öncülüğünde uluslararası araştırmacılardan oluşan bir ekip, 204 ülkenin doğurganlık oranlarındaki eğilimleri gösteren verilerini inceledi (kadınların yaşamları boyunca sahip oldukları ortalama çocuk sayısı). Göç olmadan mevcut nüfusu korumak için doğum oranlarının kadın başına 2.1 çocuk olan “ikame oranına” oturması gerekiyor.
Birleşik Krallık’ın doğurganlık oranı 1950’de 2,19 iken 1980’de 1,85’e ve 2021’de 1,49’a düşerek Batı Avrupa’daki en düşük oranlardan biri oldu. Çalışma, bu düşüşün devam ederek 2050’de 1,38’e ve 2100’de 1,3’e düşeceğini ve yaşlanan bir nüfusa nasıl bakılacağı ve ödeme yapılacağı konusunda “muazzam zorluklar” ortaya çıkaracağını tahmin ediyor.
Doğum oranlarındaki bu ‘dramatik’ düşüş, gelişmiş eğitim ve doğum kontrol yöntemleri sayesinde kadınların her zamankinden daha az çocuk sahibi olmasıyla tüm dünyaya yansıdı. 2050 yılına kadar her dört ülkeden üçünün nüfusunun azalması bekleniyor.
Sahra Altı Afrika, “bebek patlamasının” devam ettiği birkaç bölgeden biri olup, bölge nüfusu artmaya devam edecek. Örneğin Nijer’de doğurganlık oranının 2050 yılında 5.15 olacağı tahmin ediliyor. Çalışma, 2021’de yaklaşık dörtte bir olan dünyadaki tüm bebeklerin yarısından fazlasının 2100 yılında Sahraaltı Afrika’da doğacağını ortaya koydu.
Çalışmanın başyazarı Dr. Natalia Bhattacharjee, batı ülkelerinde çalışma çağındaki nüfusun azalmasının “ekonomik büyümeyi sürdürmek için göçmenler arasında şiddetli bir rekabet” yaratacağını söyledi.
Bhattacharjee, “Bunun etkileri çok büyük. Doğurganlık oranlarında ve canlı doğumlarda gelecekte yaşanacak bu eğilimler küresel ekonomiyi ve uluslararası güç dengesini tamamen yeniden yapılandıracak ve toplumların yeniden düzenlenmesini gerektirecektir.”
Son yıllarda başta İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Macaristan lideri Viktor Orban olmak üzere popülist sağda yer alan birçok siyasi lider doğum oranlarının düşmesi konusunda alarm verdi.
Birleşik Krallık’ta Muhafazakar Partili milletvekili Miriam Cates, doğum oranını arttırmak için evde kalan annelere vergi indirimi de dahil olmak üzere doğum yanlısı politikalar uygulanması çağrılarına öncülük etti.
Lancet araştırmasına yanıt veren Cates, The Times’a şunları söyledi; “Batı toplumları çok uzun bir süre boyunca doğurganlık oranlarındaki düşüşü dikkat çekici olmayan, hatta belki de arzu edilen bir durum olarak gördüler. Ancak doğurganlık oranlarının ikame edilemeyecek kadar düşük olduğu gerçeği, artık toplumumuzu ayakta tutmak için çok az sayıda bebeğin dünyaya geldiği, işgücüne katılacak, vergi ödeyecek ya da orantısız sayıdaki yaşlılara bakacak yeterli sayıda gencin olmadığı anlamına gelmektedir.
“Karşı karşıya olduğumuz şey bir defaya mahsus bir nüfus azalması değil, her yeni neslin bir öncekinden daha küçük olduğu bir durumdur. Doğurganlık oranlarındaki düşüşün batı ulusları ve ekonomileri için en büyük tehditlerden biri olduğu gerçeğine uyanmamız gerekiyor.”
Çalışma, doğum yanlısı politikaların etkisini incelemiş ve bunların doğurganlık oranlarının “aşırı düşük seviyeye” düşmesini önlemeye yardımcı olabileceği, ancak “sihirli bir değnek” olamayacağı sonucuna varmıştır.
Bhattacharjee şunları söyledi: “Doğum oranlarını artırmaya yönelik sosyal politikalar, örneğin daha fazla ebeveyn izni, ücretsiz çocuk bakımı, mali teşvikler ve ilave istihdam hakları, doğurganlık oranlarında küçük bir artış sağlayabilir, ancak çoğu ülke ikame seviyelerinin altında kalacaktır ve neredeyse her ülkenin nüfusu azaldığında, ekonomik büyümeyi sürdürmek için açık göçe güvenmek gerekli hale gelecektir. Sahra Altı Afrika ülkeleri, yaşlanan toplumların kaybetmekte olduğu hayati bir kaynağa sahip: genç nüfus.”
Araştırmacılar, küresel toplam doğurganlık oranının son 70 yılda yarıdan fazla azaldığını, 1950’de her kadın için yaklaşık beş çocuktan 2021’de 2,2 çocuğa düştüğünü söyledi.
Batı Avrupa’da ortalama doğurganlık oranı 1.54 olup, bu oranın 2050’de 1.44’e, 2100’de ise 1.37’ye düşeceği tahmin edilmektedir. Analize göre, Güney Kore’nin yüzyılın ortasında kadın başına 0.82 çocuk ile en kötü doğurganlık oranına sahip olacağı tahmin edilmektedir.
Bu çalışma Küresel Hastalık Yükü, Yaralanmalar ve Risk Faktörleri Çalışmasının bir parçasıdır ve Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından finanse edilmiştir.