Oyların üçte biriyle sandalyelerin neredeyse üçte ikisini kazanan Keir Starmer için ikinci bir dönemin garantisi yok. Seçmenler İşçi Partisi’nin politikalarının etkilerini kısa sürede hissetmezse, 2029’da partiyi reddedebilir.
Keir Starmer seçimlerden önce kapalı kapılar ardında bir itirafta bulunmuştu: “Son 9 yılda [milletvekili olduğundan beri] hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar az şey başardım.
Yakın bir müttefiki bana şöyle söylemişti: “Kendini hapiste gibi hissediyordu ve çıkmak için sabırsızlanıyordu” Starmer, İşçi Partisi’ni dönüştürdü, muazzam bir çoğunluk kazandı ve şimdi çok istediği fırsata sahip: İnsan hakları avukatı ve kamu davaları direktörüyken (DPP) yaptığı gibi yapmak. Devraldığı ürkütücü mirasa rağmen yeni başbakan özgürleştiğini hissediyor.
Starmer, bunun Tony Blair’ın büyük zaferinin ardından müjdelediği “yeni şafak” olduğunu iddia etmiyor. Starmer, Blair’ın Downing Sokağı’nda bayrak sallayan İşçi Partisi danışmanları ve arkadaşlarının önünden geçişini canlandırırken bir Yeni İşçi Partisi emektarı “1997’de değiliz, değil mi?” dedi. Yavaş büyüme ve parasızlık nedeniyle Starmer’ın işi Blair’ınkinden çok daha zor. Sunday Times’ın 7 Temmuz baskısında yazan Blair’dan akıllıca tavsiye alıyor:
“Güç kazanmak Büyük İkna Edici olmakla ilgilidir. Gücü kullanmaksa Büyük Baş Yönetici olmakla ilgilidir”
Blair, Starmer’dan daha iyi bir ikna ediciydi ancak görevdeyken yaptığı ilk hatalardan biri “manşetlerle yönetmek” oldu, çünkü muhalefette olduğu sırada elindeki tek opsiyon buyken medyayı yönlendirmek çok işe yaramıştı. Her zaman Starmer’ın başbakanlığının muhalefet liderliğinden daha iyi olacağına inanmışımdır. İlk işaretler iyi.
Performans olarak siyaset, Blair bunu harika yapardı, bu zor zamanlar için uygun değil, dolayısıyla seçmenler Starmer’ın 6 Temmuz’da Başbakan olarak yaptığı ilk basın toplantısında gösterdiği gösterişsiz, cesur kararlılığa saygı duyabilir. Starmer’ın vaat ettiği “değişimi” gerçekleştirebilmesi için Blair’ın başarılarından olduğu kadar hatalarından da ders alması gerekecek. Blair’ın özel kalem müdürlüğünü yapmış Jonathan Powell, 1997’ye dönüp baktığında şöyle demişti: “Siyasi sermayenizi başlangıçta kullanmanız gerekir… Yaptığımız hata, bu siyasi sermayeyi kamu sektörü reformunda yeterince erken kullanmamaktı.
İkinci kez seçilememekten çok korkuyorduk; radikal bir şey yaparsak partiyi kaybederdik. Bu değişiklikleri erkenden yapmamız ve daha sonra sonuçlarını almamız daha iyi olurdu” Blair, başbakanlığının 6. ayında Powell’a, hükümet mekanizmasının Downing Sokağı’na park edilmiş ve sürmesine izin verilmeyen parlak bir Rolls Royce gibi hissettirdiğini söylemişti. Yeni İşçi Partisi’nin makineyi çalıştırması çok uzun sürmüştü.
Ancak Powell bana Starmer’ın DPP olarak edindiği deneyim (Whitehall daimi sekreterlerinin haftalık toplantısına katıldı) ve eski kıdemli memur Sue Gray’in güçlü özel kalem müdürü olması nedeniyle aynı sorunu yaşayacağını düşünmediğini söyledi. Powell’ın Starmer’a tavsiyesi üç öncelik seçip bunları yerine getirmeye odaklanması.
Çok fazla şey yapmaya çalışırsanız hükümet sadece olaylara tepki vermekle yetinecektir. Yeni İşçi Partisi’nin mimarlarından Peter Mandelson bana 1997’den çıkarılacak en önemli dersin, devasa bir çoğunluk kazanmanın “kendi başına herhangi bir politikanın uygulanmasını ya da herhangi bir değişikliğin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmaması” olduğunu söyledi.
“Olsa olsa beklentileri yükseltir ve halkın çoğunluğun büyüklüğünün uygulama hızına eşit olduğunu düşünmesine yol açar” İlk izlenimler önemlidir. Mandelson, “Halk bir hükümetin gerekenlere sahip olup olmadığına dair hızlı sonuçlara ulaşacaktır” dedi.
“Söz ve eylem arasındaki fark” çok önemlidir, bu nedenle hükümet çıktı ve sonuçları ölçmeli ve neticeleri yayımlamalı. Starmer dün kabinesine sözlerden ziyade eylemlerle değerlendirileceklerini söyledi. Ayrıca Powell’ın işaret ettiği noktayı da dikkate alarak, hükümetinin “zor kararlar… ve bunları erken almak” zorunda kalacağını ve bunu “saf dürüstlükle” yapacağını belirtti.
Ancak Starmer’ın müttefikleri, seçmenlerin somut bir değişim hissetme ihtiyacı ve hükümetin ele almak istediği uzun vadeli zorluklar arasında bir gerilim olduğunu kabul ediyor. Zorluklar arasında özellikle büyümeyi artırmak var ve bu kaçınılmaz şekilde zaman alacak.