
“Anlattığını anlamıyorum.”
“Mr. Brown bana okulda böyle öğretmedi.”
“Senin yöntemin çok karışık.”
İngiltere’de çocuklarının eğitimine evde destek vermeye çalışan pek çok Türk ailesi için bu sözler fazlasıyla tanıdık. 2000’li yılların başlarında, kendi çocukluğumda da ödev saatleri çoğunlukla bu cümlelerle geçerdi.
Yardım etmek isteyen büyüklerim, Türkiye’de öğrendikleri yöntemlerle destek olmaya çalışır; ancak farklı bir eğitim sisteminde, farklı bir dile ve kültüre adapte olmaya çalışan bir çocuk için bu çaba her zaman yeterli ya da doğru olmazdı.
Okulda öğrendiklerim bu yöntemlerden oldukça farklıydı. O yaşlarda “doğru olan” okulda anlatılandı. Oysa şimdi, İngiltere’de eğitim almış, bir ilkokul öğretmeni ve çevrimiçi eğitimci olarak, o yöntemler arasındaki farkın ardında aslında çok daha derin bir çabanın yattığını görebiliyorum. Bu, sadece bir matematik problemini çözme gayreti değil; iki farklı eğitim sistemini, iki dili ve iki kuşağı bir araya getirme mücadelesiydi.
Yıllar sonra bu kez sınıfın diğer tarafında, bir öğretmen olarak yer aldığımda; benzer çatışmalara bu kez ebeveynlerin gözünden tanıklık ettim ve onları çok daha iyi anladım:
“Türkiye’de böyle öğretmiyorlar.”
“Yanlış yönlendirmekten korkuyorum.”
“Ya kafasını daha da karıştırırsam?”
Bu ifadeler, sadece kaygıyı değil; çocuklarının eğitimine destek olmak isteyen ebeveynlerin yaşadığı içsel çelişkileri de gözler önüne seriyor.
İlkokulun ilk yıllarında (Key Stage 1) müfredatın daha sade ve somut yapısı, ebeveynlerin çocuklarına evde destek olmasını görece kolaylaştırır. Bu dönemde yaşanan uyumsuzluklar daha az hissedilir. Ancak yaş ilerledikçe, eğitim sisteminin beklentileri de giderek artar. Özellikle üçüncü sınıftan itibaren ders içerikleri daha karmaşık ve kavramsal hale gelir; kültürel ve dilsel farklılıklar daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Dördüncü sınıfla birlikte öğrenciler sınavlarla tanışırken, beşinci sınıfta gelişen özgüven, kimi zaman ebeveynleri sürecin dışında bırakabilir. Altıncı sınıfa gelindiğinde ise SATs gibi önemli sınavlar yaklaşır ve birçok aile, kendini eğitim sistemine yabancılaşmış ve nasıl destek olacağını bilemez halde bulabilir. Yanlış yönlendirmekten, öğretmen otoritesine zarar vermekten veya çocuğun öğrenmeye olan ilgisini kaybetmesinden korkabilirler.
Oysa her şeyi bilmek zorunda değiliz.
Bazen “Bilmiyorum ama birlikte öğrenebiliriz.” demek, bir çocuğun en çok duymaya ihtiyaç duyduğu cümle olabilir.
Çocuğunuzun öğrenme sürecine aktif olarak katılmak; onunla aynı masada yan yana oturmak ve en önemlisi, okulda öğrendikleri üzerine açık ve içten bir sohbet sürdürebilmek…
İşte bunlar, bir çocuğa sunulabilecek en değerli ve kalıcı destek biçimlerindendir. Ve bir gün, o çocuk
büyüdüğünde — belki bir öğretmen olduğunda — bu anları yalnızca birer ödev saati olarak değil; sevgiyle, sabırla ve anlayışla şekillenmiş, aranızdaki bağı pekiştiren özel zamanlar olarak hatırlayacaktır.
İki kültür, tek hedef: Başarılı ve mutlu bir gelecek.
EMAİL: ceydatutoring@gmail.com
CEYDA BALCI
İngiltere’de Ilkokul Öğretmeni (PGCE, QTS) | TEFL Sertifikalı