Türkülere konu olan Zigana geçidi. Ve 150 milyon yıllık minerallerle, gümüşle kaplı, pırıl pırıl bir mağara. Dünyanın Slovenya’dan sonraki en büyük mağarası “ Karaca”, kurgu filmlerinin stüdyosu gibi sarkıt, dikit, sütunları, gizemli görüntüsü ile tüyle ürpertiyor.
Rize’deki otelimizden kahvaltı sonrası ayrılıp, Of , Çaykara yoluyla Uzungöl’e doğru çıkıyoruz. Yine dağlara, yeşilliklere, rengârenk çiçeklerle dolu doğaya tırmanmaya başlıyoruz. Artık bu manzaraya alıştık. İlk anlardaki gibi “ Oraya bak, burada da şahane bir manzara, dağlardaki kar” diye birbirimize işaret etmiyoruz. Ancak manzara nefes kesici.
Deniz, dağ, orman, çağlayanlar Karadeniz’e ayrı bir büyü kazandırmış.. Yeşillikle şımardık demiştim. Gerçekten de öylesine bol ki, şımarmamak elde değil. Dağ, tepe tırmana tırmana Trabzon, Giresun ve Gümüşhane il sınırlarının kesiştiği noktadaki meşhur Zigana geçidine geliyoruz. Arabamız tünelin sonunda duruyor, manzara nefes kesici. Zigana Tüneli, 2032 metre yükseklikte.. İpek Yolunun geçtiği yerlerdeyiz bir haftadır.
Çin’den başlayıp, Avrupa’ya uzanan ve bizim coğrafyamızdan geçen İpek Yolunun eski izleri, modern, duble yollarla 21. Asırda altımızda kayıp geçiyor. Kuzey Anadolu Dağlarında, Gümüşhane ili sınırlarındaki bu geçit, Doğu Karadeniz ile Orta Anadolu’Yu da birbirine bağlaması açısından önemli. Orta Anadolu’ya dönüldüğünde doğa, Karadeniz kıyısındaki kadar cömert değil. Orman yoğunluğu hemen azalıyor.. Bu geçidin yılın 5 ayı karla kaplandığını ve geçitte bir de kayak tesisi olmak üzere çok sayıda tesisin bulunduğunu öğreniyoruz. İpek yolu döneminde bu tepelere yapılan manastırlar ünlü. İnzivaya çekilen rahipler, keşişler, dağ başlarını seçmişler. Yolumuz, dünyanın Slovenya’dan sonraki en büyük mağarası Karaca’ya uzanıyor. Yine tırmana tırmana çıkıyor ve merakla beklediğimiz mağaraya varıyoruz. Bu mağara, 1983 yılında bir çoban tarafından bulunuyor. Ve 1996 yılında da turizme açılıyor. Karaca Mağarası, Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı, Cebeli köyü sınırında. Mağarada damlataşı şekilleri, sarkıtlar, dikitler, org desenli duvarlar, mağra çiçekleri, mağra incileri ve traverten basamakları gibi birçok doğa harikası birarada.
Ayrıca Karaca Mağarasının havası astım hastalığı başta olmak üzere birçok solunum hastalığına iyi geliyor… Denizden 1550m yükseklikte, şehir merkezine ise 17 km mesafedeki bu mağaranın büyüklüğünün 30 bin metre kare olduğu, ancak yarısının açıldığı biliniyor. Mağaranın 150 milyon yıllık olduğu tahmin ediliyor. Mağarayı, özel bir koruma ile geziyoruz. Hafif ışıklar yanıyor.
İçerisi serin, tepeden, yandan sular damlıyor. Yaşayan bir oluşum. Sarkıtlar, dikitler, sütunlar içlerindeki mineral ve gümüş madeninden dolayı pırıl pırıl parlıyor. Sanki bir film stüdyosundayız. Ve birazdan “Alien” filmindeki gibi uzaylı canavarlar fırlayacak hissine kapılıyoruz. Fotoğraf çekmek yasak. Havadaki oksijen oranı yüzde 30. Bunun benzeri başka mağaralarda astım hastaların birkaç saat uzanarak, tedavi bile oluyorlarmış. Karaca Mağarası damlataşı oluşumları bakımından çok zengin. Mağarada damlataşı havuzları büyük boyutlara ulaşmış. Özellikle mağaranın son bölümlerinde bu havuzların derinliği 1 metreyi buluyor. Mağara içerisinde beyazdan laciverte kadar çeşitli renklerdeki travertenlerin varlığı ise traverterleri oluşturan suyun içerisindeki demir ve magnezyum gibi erimiş minerallerin çok yoğun olduğunun kanıtı.Mağara, Gümüşhane iline sadece 22 km. uzakta. Mağaranın çıkışında, güzel bir dinlenme tesisi ile hediyelik eşya satan yerde oturuyor, yine çay, kahve molamızı veriyoruz. Günlerdir dağ çıkıp, inmekten kulaklarımız tıkansa da kimse gördüğü manzara karşısında sesini çıkartmıyor.
Dönüşte, yol üstündeki Karadeniz’İn meşhur “sütlaç” satan restoranlarından birine giriyoruz..Sütlaç buraların en has tatlısı.. Hava oldukça serin. İçerdeki sobaya doğru koşuyoruz. Yansa yeridir. Gündüzün o kan sıcağı yerini, serin havaya bırakmış. Dağların arasındayız. Çay istiyoruz. Ve tabii sütlaçlar geliyor ve üzerlerinde illa da fındık. Bol fındıklı sütlaçlar iştahla kaşıklanıyor. Ve ver elini Maçka. Geceyi orada geçireceğiz. Sabah çok erken kalkacağımız için erkenden yatıyoruz.