Türkiye’de meme kanseri teşhisi konan 100 binin üzerinde kadın bulunduğunu belirten ve erken teşhisle tedavi başarısının yüksek olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Vahit Özmen, “Ülke olarak elimizde çok özel ilaçlar, tedavi yöntemleri, cerrahi teknikler, ameliyatlar, onkoplastik cerrahi, radyoterapi var” dedi.
İstanbul Bilim Üniversitesi 10. Onkoloji Günleri, “Meme Kanserinde Güncel Yaklaşımlar” ana temasıyla İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nde gerçekleştirildi.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Prof. Dr. Vahit Özmen, “Toplantının amacı ülkemizde son 20 yılda 2 kattan fazla artan meme kanserine dikkat çekmek ve bu konudaki yenilikleri bilim adamları ve meslektaşlarımızla paylaşmak” dedi.
Geçen yıl dünyada 2 milyon 200 bin kadına meme kanseri tanısı konulduğunu, 2017’de Türkiye’de meme kanseri tanısı alan kadın sayısının 20-25 bin civarında olduğunu aktaran Prof. Özmen, Türkiye’de meme kanserinin gittikçe arttığını belirterek şunları söyledi:
“Bu artışta kadınların yaşam tarzındaki değişiklikler, doğurganlığın azalması, süt verme süresinin kısalması, erken adet görme, geç menopoz ve obezite önemli risk faktörü olarak karşımıza çıkmakta.”
Özmen, meme kanserinin hem tanısında hem de tedavisinde çok önemli, ciddi değişikliklerin söz konusu olduğunu kaydederek, şu ifadeleri kullandı:
“Bunların başında hem tanıyı hem taramayı hem de tedaviyi kişiye özel yapmak geliyor. Çünkü hastalarda kanser kendisine özgü farklılık göstermekte. Bu nedenle her hastayı taşıdığı risklere göre tarama programına alıp ona göre tanısını koyup tedavisi yapmak lazım. Bugün hem tanıda hem tedavide hastaların, kişilerin genlerine bakılmaktadır. Bir risk grubunda olup olmadığını tükürük testi yapılarak araştırılabilmekte. Ona göre taramanın sıklığı belirlenmekte. Meme kanseri teşhisi konulanlarda ufak bir tümör parçasından tümörün genetik yapısına bakılarak kemoterapi yapılıp yapılmayacağına karar verilmektedir. Ayrıca kendi merkezimizde hastaların yüzde 80’inde memeyi koruma şansımız var. Bu, onlar için bir avantaj. Onkoplastik cerrahide hastaların sağlıklı bir şekilde memesi korunarak ve estetik olarak iyi bir görüntüye yaşamlarını sürdürmeleri mümkün.”
Özmen, radyoterapide de önemli değişiklikler olduğunu belirterek, tedavi süresinin 7 haftadan 3 haftaya indirilebildiğini vurguladı.
Prof. Dr. Özmen, meme kanserinin riskini azaltılmasına ilişkin uyarılarda bulunarak, “Kadınlar haftada en az 5-6 gün egzersiz yapmalı. Günde 10-15 bin adım atarak yürüyüşle bunu gerçekleştirebilirler. Başta meme kanseri olmak üzere tüm kanserlerin riskini azaltmada bu önemli. Ayrıca beslenmeye dikkat edilerek obeziteden kaçınılmalı. Yani kadınlar şişmanlamayacak, dengeli, düzgün, mevsime ait meyve ve sebzelerle beslenecek, düzenli olarak egzersiz ve spor yapacak” diye konuştu.
Kadınların 20 yaşından sonra meme muayenesine başlaması, 20- 40 yaş arası 3 yılda bir, 40 yaşından sonra her yıl muayene olması, doktorun önerdiği aralıklarla mamografi çektirmesi gerektiğini vurgulayan Uzman, mamografi konusunda doğru olmayan söylemlerin bulunduğuna dikkati çekti, “Bugün mamografi, meme kanserinin erken tanısında kullanılan ve meme kanserinde ölümleri ciddi şekilde azaltan tek yöntem. Elimizde başka bir şey yok” ifadelerini kullandı.
Özmen, mamografinin ABD’de ve Avrupa’da 50 yıldan fazla süredir kullanıldığının altını çizerek, yanlış bilgilerle kadınların olumsuz etkilenmemesi gerektiğine işaret etti.
Şu anda Türkiye’de yaşayan ve meme kanseri teşhisi olan 100 binin üzerinde kadının bulunduğunu belirten Özmen, “Meme kanseri tedavisinde başarı oranı artık yüzde 100’e yaklaştı. Eskiden, 20 yıl önce, meme kanserinde ortalama yaşam süresi yüzde 86 ise bugün yüzde 90’ın üzerinde. Elimizde çok özel ilaçlar, tedavi yöntemleri, cerrahi teknikler, ameliyatlar, onkoplastik cerrahi, radyoterapi var. Türkiye, dünyada meme kanserinin tedavisinde ücretsiz olarak tüm olanakları hastalarına sunan ender ülkelerden bir tanesi.” değerlendirmesinde bulundu.