Bir ülkeden başka bir ülkeye yerleştiğimizde yanımızda götürdüklerimiz sadece giysilerimiz, vazgeçemediğimiz bizim için özel bir anlamı ve değeri olan bir valiz eşya değildir.
Bir de o güne değin biriktirdiğimiz deneyimlerimizin, değerlerimizin, örf ve adetlerimizin, hatta esprilerimizin dolu olduğu bir valiz daha vardır. Peki bu valizleri açıp sonra onları tek tek uygun gördüğümüz yerlere yerleştirmeye başlayınca neler yaşayabileceğimizi hiç düşündünüz mü?
Tahmin edebileceğimiz gibi türlü sebeplerden dolayı taşıdığımız onca eşyayı eski düzenimize göre yerleştirmemiz o kadar da basit değildir. Bu durum aslında ikinci valizimiz ile getirdiğimiz “sosyo-duygusal eşyalarımız” için de geçerlidir. Hatta onları yerleştirmek ev eşyalarımızı yerleştirmek kadar da kolay olamayabilir. Eşyalarımızı tek başımıza yerleştirebilmemiz mümkünken iken diğerini tek başımıza yerleştirmeniz neredeyse imkansızdır. Bunun için sadece kendinizle değil çevremizdekilerle de barışık olmamız onlarla birlikte hareket etmemiz mühimdir.
Sosyo-kültürel ve duygusal olarak sahip olduklarımızı otantikliğimizi bozmadan itinayla yerleştirebilmemiz, neticeden memnun kalabilmemiz ruh sağlığımız açısından çok önemlidir. Bunun için bulunduğunuz çevreyi, sahip olduklarımızı anlamaya gayret etmemiz, onları artı ve eksilerimize göre yeniden düzenlememiz gerekecektir. İşte bu iki farklı kültür arasında sağlam bir yere yerleşme çabalarımıza “kültürel etkileşime girmek” diyebiliriz. Bu esnada içinde bulunduğumuz yeni kültürde farklılıkları kabullenmek, istediklerimize erişmek vb. ile ilgili olarak bir takım çatışmalar yaşayabiliriz. Bu çatışmalar haliyle biz de stres, depresyon, yalnızlık, kaygı bozuklukları gibi bazı psikolojik problemleri yaşamamıza sebep olabilir. Eğer bunlar karşısında güçlü durabilir, durumu iyi analiz edebilir, büyük resme bakabilirsek daha büyük problemlere sürüklenmeden sağlıklı çözümler bulabiliriz. Küçük bir örnek üzerinden kültürel etkileşimimizi anlamaya ne dersiniz?
Terketmek, kabul etmek, çözüm üretmek?
Hayatımıza henüz diyet denen şeyin bu denli girmediği, mutfağa girip dilediğimizde dilediğimizce kek, börek yapmanın serbest olduğu, hareketin bol olduğu o günlerde çocuklara doğum günleri pastası, akşam sohbetlerimizin yanına sürpriz atıştırmalıklar yapmayı, yeni tarifler denemeyi pek çok kişi gibi ben de çok severdim. Derken İngiltere’ye yeni bir kültürün, hayat tarzının içine geldim. Alış veriş yaptığım marketler, pazarlar, mutfak malzemelerim, konu komşu ile olan alışverişim, diyalog tarzım bir anda değişti. Mutfağımızdan hiç eksik olmayan demet demet maydanozlar, dereotları, çökelekler, beyaz peynirler, tencerelerimizde hiç sonlanmayan yoğurt, sele zeytinleri, sucuklar, en eğlenceli atıştırmalığımız çekirdeklerimiz, kuru yemişlerimiz vb. malzemeleri gözümün önünden bir anda kayboluverdi! Şimdi bu malzemelerin yerlerini ne ile doldurabilirdim? Acaba burada insanlar yoğurt, beyaz peynir, zeytin sevmiyorlar mıydı? Kahvaltıda ne yiyorlardı?
İngiltere’de beslenme kültürünü, sosyal hayatı kavramam, keşfetmem lazımdı. Derken, mutfağımıza giren malzemeler, yemek alışkanlıklarımız, nerdeyse damak tadımızda değişmeler başladı. Anladım ki başka bir ülkeye, hatta şehre göç etmişsek hayatımızın her alanında değişikliklere maruz kalmamız, bunların aile hayatımıza kadar yansıması kaçınılmazdı. Önemli olan bu değişikliklere açık, hazırlıklı olmak, yeni kültürlerin hayatımıza bir engel değil bir zenginlik olarak girmesine izin vermekti. Akabinde kendim, ailem ve çevremdekiler için mutluluğun kapısı kendiliğinden açılacaktı.
Sevgilerimle
Her türlü psikolojik destek ihtiyacınız için ofisimden randevu alabilir, hayatta mutlu adımlar atmanız için el ele verebiliriz. Mesafeleri sorun edenler için de online terapi ile siz neredeyseniz ben ordayım.
Firdevs Ekinci Unsal Psikolog