“N’olcak İngiltere’nin hali, intiharlar aldı başını gidiyor” derken, Başbakan May geçen haftalarda dünyada ilk kez “intiharı önleme müsteşarlığı” kurulduğunu açıkladı. Ülkedeki intiharlar 2010’dan 2017’ye yüzde 67 artmış. İntihar sorunu Türkçe konuşan toplumunda arasında bulunduğu etnik toplumun da kanayan yarası.
Sosyologların belki de intiharla arasında güçlü bağ kurabileceği bir başka olgu da yalnızlık… “N’olcak İngiltere’nin hali, yalnızlar aldı başını gidiyor” sorununa şifa niyetine geçen Şubat’ta “Yalnızlıktan Sorumlu Müsteşarlık” kurulmuştu.
Bir araştırmaya göre de bir ay boyunca evinin zili çalınmayan yaşlı sayısı 200 binin üzerinde. Geçen kış, “yalnızlığın kış aylarında ölümcül olabileceği” kamu spotuydu. Bir rapor da yalnızlığın günde 15 adet sigara içmek kadar kötü olduğunu ortaya koymuş. Öte yandan, aile hekimi doktorların dörtte biri, günde en az 1 ile 5 arasında hastanın yalnızca iki laf etmek için kendilerini ziyaret ettiklerinden yakındıkları basına yansıdı. Bazı doktorlar da yalnızlık çeken “hasta”ların sayısının günde 10’u aştığını belirterek, zamanlarının haybeye çalınmasından şikâyet ediyorlar.
Geçenlerde hükümet “yalnızlığa karşı” çıtayı yükselterek aile hekimlerine, yalnız hastalarına dans dersleri gibi “sosyal aktivite reçetesi” yazma konusunda izin verileceğini açıkladı. Bunun anlamı yalnızlar bu aktivitelerden ücretsiz yararlanabilecek. Ayrıca yalnızlar projesi kapsamında postacıların da dağıtım yaptıkları evlere göz kulak olmaları istenecek.
İşin kötü yanı, benim de aralarında bulunduğum “biz” kültüründen gelip “ben” kültürünün içine düşerek “kendisini giderek yalnızlaştığını hisseden” göçmenlerin nostalji yaşar olması. Üstelik bu da
D vitamini eksikliği gibi giderilecek bir mevzu görünmüyor.
Dijital iletişim çağında yalnızlık ve intiharla boğuşan dünyanın ilk kapitalist ülkesine reçeteyi, Londra’da bizim mahalleye kuş uçuşu 4 dakika uzaklıktaki Highgate Mezarlığı’nda yatan Karl Marx’ın bir tarih evvelinden yazdığını söylersek yalancı olmayız.
***
Bizim topluma gelirsek… Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğu ve Londra Yunus Emre Enstitüsü (LYEE) tarafından Londra’da, Birleşik Krallık’ta yaşayan Türklerin sanat eserlerinden oluşan bir sergi düzenleneceğine ilişkin duyuru aldım. Serginin amacı, “Birleşik Krallık’ta yaşayan Türk sanatseverlere, amatör ya da profesyonel, eserlerini sergilemeleri için bir fırsat tanımak ve onların buluşmalarına yardımcı olmak” diye açıklanıyor. LYEE sanırım ilk kez toplumdaki sanatçıların yer alacağı bir etkinliğe imza atmış olacak.
Başvurular “Seçici Kurul” tarafından değerlendirilecekmiş. Peki kim bu seçici kurul? Açıklanmıyor. Toplumdaki bir sanatçı eserinin kimin değerlendireceğini bilmek ister. Bu eksikliği umarım giderirler.
Toplumda bireysel ve derneklerin kültürel çalışmalarına devletin politikasına uyumu gözeterek Büyükelçilik Turizm ve Kültür Müşavirliği’nin sınırlı desteğinden söz edebiliriz. Londra Türk Film Festivali sponsorluğunun yanı sıra büyükelçilik konutunda verilen söyleşi, müzik dinletisi ve kısa film gösterisinin ötesinde, 1942-50 yılları arasında faaliyet gösteren Halkevi deneyimi sonrasında ilk ciddi resmi kurumsal yatırım LYEE olduğu söylenebilir.
LYEE, 8 Kasım 2011’de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katılımıyla “Londra Yunus Emre Kültür Merkezi” adıyla açılmıştı. Kurum AKP-FETÖ ayrışma döneminde sancılı bir süreç geçirdi. LYEE’in kapıları ne yazık ki siyasi iktidara eleştirel bakanlara kapalı. Bu referans, sanatçının özündeki eleştirel yaklaşımla çatıştığı söylenebilir.
LYEE topluma açılma çabası, gerçek sanatçıların ilgisini çekmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.
- ‘Universal Credit’ dedikleri ?
- 2 Mayıs’taki oyum
- Oxford Street’de Urfa’daki işçileri desteklemenin erdemi
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec