Bırakalım çocuklar tatilde sevinsinler, biz de onların ağabeyleri, ablaları veya öğretmenleri olarak bu sevincin arkasındaki bazı acı gerçekleri irdelemeye çalışalım.
Bugüne kadar hepimiz çocukların tatillerinden çok tahsilleri üzerine düşünmüşüzdür. Hepimiz biliriz ki; okul zamanı, uyulması zorunlu belirli bir program dahilinde ve sıkı bir disiplin içerisinde geçer; tatilde ise birden çocuk kendi hâline bırakılıverir. Sanki çocuk bir kuş, okul bir kafes, tatil ise o kuşun gökyüzünde rastgele uçma imkânıdır. Nitekim tatilde çocuk kırlara bırakılmış bir ceylan yavrusu hâline gelir; serbestçe dolaşacak, hoplayacak zıplayacaktır.
Yine tatilde çocuk, durdurak bilmeyen zihinsel ve bedensel faaliyetlerinin önündeki bütün engellerin kalktığını görecek, gezerken eline geçen bir bitkiyi Fen Bilgisi kitaplarındaki klasik anlatıma dayanarak değil, kendi mukayese ve müşahadesiyle anlamaya çalışacaktır.
Anlayamazsa soracak, cevap alamazsa merak edecek ve günün birinde cevabı ya bir bilenin ağzından veya bir kitaptan bulabilmek için gözünü dört açacaktır. Elbette çocuğun kendi isteğiyle, kendi istediği zaman okuduğu kitap, okul zamanında not almak, sınavlarda başarılı olmak ya da kendisine zorla yüklenen bir ödevi yapmak için okuduğu kitaptan çok daha faydalı, çok daha cazip, çok daha zevkli olacaktır.
Bu açıdan bakıldığında tatilde çocuğu serbest bırakmak doğru olabilir, ancak bu başıboş bırakmak anlamına gelmemelidir.
Şimdiye kadar bizim yaptığımız okul zamalarında çocuğu bazen gereğinden fazla sıkı bir kontrol altında tutmak, tatil döneminde ise tamamıyla başıboş bir şekilde kendi hâline bırakmak olmuştur. Ne ilki doğrudur, ne de ikincisi. Çocuk birincisinde özgürlükten, diğerinde de düzenli, disiplinli bir hayat algısından mahrum olur.
Peki ne yapmalıyız?
İlk başta çocuğun bütün boş zamanlarını kapsayacak bir program hazırlanmalıdır. Tabii ki bu program, okuldaki gibi sıkı bir program olmamayacaktır.
Uyku, yemek, oyun ve okuma zamanlarının program içerisinde hangi zaman dilimlerine yerleştirileceği çocuğun tercihine bırakılmalı, tatil boyunca uygulanması öngörülen bu programın çocuğun ilgi, yetenek ve biyolojik yapısıyla uyumlu olması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Nitekim kimi çocuk tahtaya çivi çakmaktan, kimi çocuk kumdan tepeler, taştan evler yapmaktan, kimi çocuk bilmece çözmekten, kimi çocuk da hikâye okumaktan hoşlanır. Burada bizlere düşen görev, çocuğun zamanını verimli kullanma noktasında yardımcı olmak; çiviyi tahtaya iyi çakmasında, kuma iyi şekil vermesinde, taşları iyi dizmesinde, hikâyeyi iyi okumasında ona arkadaşça fikir vermektir.
Sonuçta çocuk, iyi değerlendirilen bir tatil devresinde, belki okulda okuduğundan daha az okuyacaktır, ancak kesinlikle okulda öğrendiğinden daha çok şey öğrenecek; serbest olduğu ve şahsî fikirlerini rahatça sunma imkânı bulduğu için kendi hür iradesini en iyi şekilde geliştirecektir.
Hiçbir çocuk yoktur ki; önüne resimli bir hikâye konduğu zaman, güzel bir masal anlatıldığı zaman, radyonun-televizyonun nasıl çalıştığı anlatıldığı zaman bunlardan hoşlanmasın. Yeter ki boş zamanlarını değerlendirmesinde ona arkadaşça elini uzatmayı bilen büyükler çevresinde olsun