Tanrılar Okulu‘’Size ‘öğretilen ve anlatılan dünyanın’, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla ‘öğretilir”.
Hayatın içinde varolmanın anlamını ararken okudugum kitaplardan biri “Tanrılar Okulu”. Yazarı Prof. Stefano Elio D’anna. Her insanın içinde bulunan tanrısal güce odaklanıyor. Yazar ve kitabın ana kahramanı Stefano D’Anna kendi sözleri ile kitabını şu şekilde kısaca tanıtıyor :
“Hayat; tıpkı bana yaptığı gibi, sizi de, bir mengenede soluğunuz kesilinceye kadar sıktığında, sizi içinden çıkamayacağınız hayal kırıklıklarına uğrattığında ve hiç bir çıkış yolu bulamadığınızda… İşte ancak o zaman bu kitap, bir anda elinize geçecek ve sizi bulacaktır. Böylece bireysel devriminiz için, bir insanın hayal edebileceği en büyük maceraya hazır olduğunuzu bileceksiniz.
Dış dünyamın kalitesinin daha iyi ya da daha kötü olmasının benim temel sorumluluğum olduğunu, hayatımdaki tersliklerin ve bazen trajik olayların oluş seviyeme bağlı olduğunu, ve bunların yalnızca, korkularımın, yıkıcı düşüncelerimin ve olumsuzca kurduğum hayallerimin maddeleşmiş halinden başka bir şey olmadığını farkettiğim andan itibaren, şikayet etmekten, başkalarını suçlamaktan, pişmanlık duymaktan ya da kendime acımaktan vazgeçtim”. Kitaptan birebir yaptığım bazı alıntılar ise şu şekilde: …
“Hayatınızda önünüze çıkan herkesin özel bir görev ile karşınıza geldiğine emin olun. Ve ona varlığı için teşekkür edin. Özellikle düşmanınızsa. Herkes sizi gösterir. Çünkü herkesi siz yarattınız. Bu dünyayı siz yarattınız. Bu sizin dünyanız. Sizi arayan arkadaşınız sizsiniz. Çalışanlarınız, üstleriniz, aileniz, hepsi sizsiniz”. …
“Önünüzde gelecek varken, geçmişle uğraşmayın. Ama geleceği de yeni bir ‘eski geçmiş’ yaratmak için yaşamayın. Onu şekillendirin; bu kez şekillendirin; geçmişinizin tekrarlarından kurtulun”.
“Beden olmadan düşleyemezsiniz. Düşleyen bedendir. Ona çok iyi bakın. Gereğinin ötesinde yiyecek, içecek, gereğinin ötesinde uyku, gereğinin ötesinde seks, hiçbir şeyin çözümü olmadığı gibi, çözümün üstünü örten uyuşturuculardır. Uyuşturucu almayın. Beyninizi örtmeyin. Orada geleceğiniz şekilleniyor”.
Sonuçta baktığımızda batılı bir akademisyenin yazdığı roman tarzında, mantıklı açıklamaları olan bir kitap. Evet tüm insanlığa Allah ruhundan üflemiştir. İstisnasız hepimiz güzel düşüncelerle istediğimiz hayatı yaratma gücüne sahibiz. Ama bu noktada kitabı okurken herşeyin üstünde olan yaradan ve kader kavramının tamamen unutulması beni rahatsız etmişti. Madde ölümlü, ruh ise ölümsüz ve sonsuzdur. Fiziksel yani bedensel ölümün olmadığını ve bunu kendimizin korkular ile yarattığını söylüyor kitabın yazarı ve kahramanı Stefano D’Anna. Fakat kendisinin kanserden hayatını kaybetmesi o dönemde kafamda oluşan soru işaretlerini tekrar hatırlattı bana. Aslında batıya, uzaklara gitmeye gerek yok. 13. yüzyılda yasamış olan ünlü büyük düşünür “Mevlana Celaleddin Rumi” bakın ne diyor:
“Sen düşünceden ibaretsin.
Geriye kalan et ve kemiksin.
Gül düşünürsün gülistan olursun.
Diken düşünürsün dikenlik olursun”.
Sonuç olarak düşüncenin gücünü bilsek bile herşeyin üstünde bir yaradan olduğunu hatırlamak bizi fiziksel dünyada özümüzdeki güç ve mutlak sevgi ile daha çok birleştirebilir. Kendimizi küçük tanrıcıklar olarak görmek yerine elimizden gelenin en güzelini, en iyisini yapıp Allah’a teslim olmanın ve tevekkül etmenin ruhlarımıza doğal olarakta hayatımıza daha cok huzur getireceğini düşünüyorum.
Neslihan Doğan