Geçen hafta anne rahmindeki hayattan söz etmiştik. Bu hafta da doğum ile ölüm arasında devam eden ve müddetini Allah’tan başka bilenin olmadığı dünya hayatından söz edeceğiz. Kur’an-ı Kerim’de dünya hayatının imtihan olduğuna dair pek çok ayeti kerime bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçını hatırlamaya çalışalım.
“Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık (İNSAN/2). O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır (MÜLK/2). Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz (ENBİYA/35). Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim (KEHF/7).
Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir (AL-İ İMRAN/ 186). Yukarıda zikredilen ayetlerde dünya hayatının bir imtihan olduğu apaçık görünmektedir. İmtihanın amacı da rabbimizin tanıma ve ona kulluk etmektir. Tabi bu kulluk hayatın her alanına yayılmış bir kulluktur. Sadece camilerde icra edilen bir kulluk anlayışından ziyade, her eylem ve söylemde kulluğu bir hayat anlayışında aramak doğru olacaktır. İmtihan ise daima zorlu ve streslidir. Bu yüzden dünya hayatı da zorluklarla doludur.
Bu hayatta gerçek manada rahatlık yoktur. Rahatlık imtihanın sona erdiği andan itibaren başlar ki o da bu dünyadan göç etmekle mümkündür. Bu arada halk arasında yaygın olan yanlış bir anlayışa değinmekte yarar görmekteyim. Evet, o yaygın kanaate göre iyi bir kul olmak için dünya nimetlerinden vaz geçip kişinin kendisini ibadete vermesi gerektiği düşüncesidir. Oysa dinimizde iyi bir kul olmak için dünyayı terk etmek gerekmiyor.
Aksine ahiret hayatı da bu dünyada kazanılmaktadır. Hem dünya nimetlerinden istifade edecek hem de iyi bir kul olacak. Bu imkânsız değil mümkündür. Hatta dinimiz müminin güçlü olmasını istemekte, alan el yerine veren el olmayı prensip olarak teşvik etmektedir. Nitekim Peygamber efendimiz (SAV) “İnsanların hayırlısı diğer insanlara faydalı olandır” buyurmak suretiyle bu gerçeğin altını çizmektedir.
Yeter ki kişi kulluk bilincini canlı tutmak suretiyle icra ettiği her hareketin gözetildiğini ve yaptığı bütün iyi ve kötü işlerin karşılıksız kalmayacağını bilsin. Bu bilinç üzerinde hep hayırlı işler yapsın ve faydalı şeyler söylesin. Haftaya buluşmak üzere, Cumanız mübarek olsun.