Doğruluk ve dürüstlük ile ilgili geçen hafta Kur’an-ı kerimden ayetler hatırlatmıştık. Konu ile ilgili peygamber efendimizin de birçok hadisleri mevcuttur. Bunlardan bazıları; “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” Ahmet b. Hanbel, “Doğrulıktan ayrılmayınız; çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Gerçek insan doğrulukla haraket etmeye devam ederse Allah katında en doğru kimse olarak yazılar. Yalandan sakınınız; çünkü yalan kötülüğe, kötülük ise cehenneme götürür. Gerçekten insan yalan söylemeye devam ederse Allah katında çok yalancı yazılar.” Müslim.
Bu hadislerden anlaşılacağı üzere dinimiz doğruluğa büyük önem vermektedir. Esasen doğruluk sayesinde kişinin toplum içerisinde yeri ve makamı belirlenmektedir. Daima doğru ve dürüst olan kişiye herkes itimat eder. Kendisinden zarar gelmeyeceği bilinir. Bu sayede onun önemli kredisi vardır. Bir gün başına bir bela veya musibet geldiğinde bu kredi imdadına yetişir. Nice iflas eden dürüst tüccarlar vardır ki dürüstlükleri sayesinde toplumun kendilerine sağladığı kredilerle yeniden toparlanmışlardır. Doğruluğun zıddı olan yalancılık ise kişinin itibarını zedeler. Yalan söz sebebiyle kişi toplum içindeki güven ve itibarını yitirir. Artık doğru söylese bile kendisine kimse inanmamaktadır.
Bu yüzden yalan söylemek ve yalancı şahitlik büyük günahlardan sayılmıştır. Nitekim Sahabilerden Berke (RA) “Allah Resulü (SAV) ile oturuyorduk. Büyük günahlardan en büyüğünü size haber vereyim mi? buyurdu. Bizde ‘evet, haber ver ey Allah’ın resulü dedik. Bunun üzerine Allah’a ortak koşmak, anaya-babaya isyan ve eziyet etmektir. Buyurdu. Sonra, dayandığı yerden doğrulup oturdu ve iyi dinleyin! Yalan söz ve yalancı şahitliktir. Dikkat edin bir de yalan söz ve yalancı şahitliktir. Buyurdu. Bu sözü durmadan tekrar ediyordu. Öyle ki ben kendi kendime Allah’ın peygamberi herhalde susmayacak.’ Dedim” Buhari.
Tabii Hz. Peygamber’in özellikle yalancı şahitlikte vurgu yapmasının altındaki hikmet açıktır. Yalancı şahitlik nedeniyle haklı ile haksız yer değiştirir. Mülkün temeli olan adalet sarsılır. Masum mücrim, mücrim de masum olur. Zalim mazlum, mazlum ise zalim durumuna düşer. Haklı olan hakkını alamazken haksız ise hak etmediği halde bir şeyler elde eder. Zira, hakim şahitlerin beyanına göre hüküm verir.
Bunun sonuncunda toplum ve kamu düzeni zarar görür. Yalan yere şahitlik, bir taraftan adaleti yanıltırken diğer taraftan vicdanları da yaralamaktadır. Bunun neticesinde kamu hukukunun ihlali söz konusu olur. Dahası insanların adalete güvenleri azalır ki bu da bir toplum için en büyük felakettir. Bunun önüne geçebilmek için de samimi ve dürüst insan yetiştirmek gerekmektedir. Bunun da olabilmesi için eğitimciler başta olmak üzere toplumun her bir ferdine görev düştüğü izahtan varestedir. Haftaya buluşmak üzere, Cumanız mübarek olsun.