Basının aktardığı YouGov anketinde Britanyalıların üçte ikisi, belirli ürünlerden bahsetmelerinin ardından hedeflenmiş reklamlar gördüklerini belirtmişler.
Ankete göre, her 5 akıllı telefon sahibinden üçü cihazlarının, konuşmalarını topladığını ve bu bilgiyi hedeflenmiş reklamlar oluşturmak için kullandığını düşünüyor. Sizin de başınıza gelmiş olmalı fakat benimkisi şok ediciydi. Arkadaşıma “İçimdeki sanatı keşfetmek için suluboya öğrenmeliyim” dedikten 10 dakika sonra cep telefonumdaki face’e gelen reklam “İçinizdeki sanatı keşfedin. Suluboya öğrenin” diyordu.
Netflix’te adını bütün araştırmalarıma karşın hatırlayamadığım bir filmin konusu da Londra’daki ezeli rakip iki tabloid gazetenin mücadelesindeki haber, gizli servisin bütün cep telefonlarını alıcıya dönüştürüp dinleme teknolojisini kullanması üzerineydi. Tabloidlerden biri gizli servisi “ulusal çıkar” bahanesiyle koruyup kollamaya çalışırken diğerindeki acar gazeteci de “Halkın haber alma özgürlüğü” adına bu yasadışı dinlemeyi deşifre etmeye çalışıyordu. Gerçek olaydan esinlenen filmin konusu ürkütücüydü. Geçen hafta da bir İsrail şirket NSO Group’un geliştirdiği casus yazılımın, bazı otoriter devletler tarafından tepe tepe kullanıldığı basına yansıdı.
Tabii hedefte aktivist, gazeteci, iş insanı ve siyasetçiler ile muhalifler yer almış. The Washington Post, the Guardian ve Le Monde’un de aralarında olduğu 16 medya kuruluşunda yer alan haberde 50 binden fazla cep telefonunun dinlendiği belirtiliyor. NSO Group iddiaları yalanlasa da bu skandal büyüyecek gibi görünüyor.
Günlük yaşantımızda artık vazgeçilmez olan cep telefonu, bilgisayarlar hatta dijital televizyonlar kolayca bizi dinleyen alıcılar olabiliyor. Yine bir filmde çevreci aktivistler toplantı öncesinde cep telefonlarını buz dolabına ya da mikrodalgaya koyarak alıcı konumuna geçmesini önlemeye çalışıyordu… “Bilgi güçtür” sözüne uygun olarak devlet erkinin özellikle muhalifleri dinleyip kumpaslar kurduğu, şantajlar yaptığı bir dönemdeyiz artık. “Kişilik hakları ve insanın özeline saygı her zamankinden daha çok korunmalı” sözünün de dilekten öteye bir yaptırım gücü yok sanki.
***
Geçen şubatta başlayıp temmuza kadar 13 bölüm yayınladığımız Community Tv-Emek Dünyası programında işçi ve emekçi dostların sorunlarını dinleme şansım oldu. Sorunların hepsinin ortak paydası patronların açgözlülüğü. Program bitti fakat beni gören işçi dostlar sorunlarını paylaşmayı sürdürüyor.
Toplumdaki en büyük işletmelerden birinde çalışan bir işçi, işyerindeki yönetimin devlete daha az vergi vermek için, kendisine ikinci kez haftalığını resmi olarak düşük göstermek istediklerini teklif ettiklerini ikisinde de “Hayır” dediğini söyledi. Şirketin adını duyduğumda “Vay be!” diyerek, kurumsallaştığını düşündüğüm bir şirketin hem çalışana hem de vergi dairesine katakulle yapma çabasına şaşırdım.
Bu işçi arkadaş da olası üçüncü teklifte işyerinde çalışma şansı olmayacağını düşündüğünü belirtip yeni iş arayışına girdiğini söyledi. Haklı… Bu tür şirketlere şaşırıyorum. İşten çıkan işçilerin şirketin ipliğini pazara çıkaracağını, üzerlerine Maliye’nin çökeceğini nasıl göremezler ki deyü? *** Londra’da Bizim’Kiler başlıklı Türkiye ve Kıbrıs’tan İngiltere’ye göçün tarihini ele aldığım 3 kitaplık set geçen yıl sonunda yayınlanmıştı.
Ne yazık ki salgından dolayı imza ve tanıtım günleri iptal oldu, 8 yıl emeğin ürünü kitaplar da okurla buluşamadı. Türkçe ve İngilizce seti edinmek isterseniz, (50 sterlin) faruk@ acikgazete.com’a mail atmanız yeterli dostlar.
- Oxford Street’de Urfa’daki işçileri desteklemenin erdemi
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor
- Emekli WASPI kadınlarının zaferi…
- İngiltere’nin simgesi Minilerin tasarımcısı: İzmirli Alec
- Kral Charles ve bir yoksul hastalığı olarak kanser…
- Ahhh Kate Osamor bir çuval inciri berbat ettin!