
Hayır kurumu Oxfam’ı bilirsiniz. Vergiden muaf ana caddedeki ikincil el ve bağış ürünleri satan Oxfam dükkanlarına mutlaka uğramışsınızdır. Genellikle gönüllü çalışanlarıyla faaliyet gösterir. Bir zamanlar yönetici kadrosunun yüksek maaşları eleştiri konusu olsa da Oxfam elde ettiği gelirleri Afrika başta olmak üzere yoksul ülkelerin yoksul insanlarına gönderiyor. II. Dünya Savaşı dönemi 1942’den bu yana faaliyetteki kurum günümüzde Müslümanlardan zekat da kabul ederek hayır işlerini sürdürüyor.
Oxfam sosyal araştırma ve yoksulluğun kaynağı üzerine hazırladığı raporlarıyla da tanınıyor. Yayınladığı yeni raporunda, dünyanın en zengin yüzde 1’inin 2020’den bu yana ortaya çıkan 42 trilyon dolarlık yeni küresel servetin yaklaşık üçte ikisini aldığını açıklayan Oxfam, çözüm olarak da sistemi değiştirmek yerine zenginlere yeni vergilerin konmasını istedi. Arabesk!
Geçen hafta yayınlanan Oxfam’ın “En Zenginlerin Hayatta Kalması” raporuna göre en zenginlerin aldığı pay, dünya nüfusunun en alttaki yüzde 99’unun aldığı miktarın neredeyse iki katı oldu. Buna göre milyarderlerin serveti günde 2,7 milyar dolar arttı. Bu da kişi başı saniyede 150 bin dolara denk geliyor. Kurum raporunda dünyadaki multimilyoner ve milyarderlere uygulanacak yüzde 5’lik bir vergiyle yılda 1,7 trilyon dolar toplanabileceğini ve bunun 2 milyar insanı yoksulluktan kurtarmaya yeteceğini öne sürüyor.
Oxfam International’ın Yönetici Direktörü Gabriela Bucher yoksulluğun fotoğrafını, “Sıradan insanlar yemek gibi temel ihtiyaçlar için günlük fedakarlıklar yaparken, süper zenginler en çılgın hayallerini bile aştılar” diye anlatıyor. Bucher, “Süper zengin ve büyük şirketleri vergilendirmek, günümüzde bitmek bilmeyen krizlerden çıkış kapısıdır. Süper zenginler için kırk yıllık vergi indirimleri, yükselen bir dalganın tüm gemileri kaldırmadığını, sadece süperyatları kaldırdığını gösterdi” diye devam ediyor.
Dostlar işte sermaye emek çelişkisinin püf noktası da bu: Pastanın adil paylaşılması… Kapitalizmde patronlar ne kadar kolay sermaye biriktirirse yatırımları da o kadar büyük olur ve ülke kalkınır savıyla sermayenin önündeki bütün engellerin kaldırılması istenir. Patronların hammeddeyi aldığı çiftçiyi, fabrikadaki işçisini sömürmesi, maliyeti düşürmek adına vergi kaçırması, doğayı katletmesi de “hayırlara vesile” olarak görülür. Yok siz “üretici ve emekçiler hakkını alsın, insan gibi yaşasın, doğaya zarar vermeyelim” derseniz bu döngüye çomak sokmaya çalışmış olursunuz, eğer çomağınız etkili olursa kapitalizmin çanları çalar, yasal ve illegal sistem koruyucuları devreye girer. Eğer onların da bileğini bükebilirseniz, işte o zaman pastadaki payınızı büyütürsünüz. Birleşik Krallık’taki işçi sınıfının İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalizmin bileğini bükerek kazandığı sosyal hakları kullanıyoruz hâlâ.
Günümüzde; Birleşik Krallık işçilerinin Oxfam’ın açıkladığı o pastadaki paylarını korumak ve büyütmek için grevlerine tanık oluyoruz. 2022’de işçi ve emekçilerin grevler sonucunda büyük zaferler elde ettiği İngiltere, Galler ve İskoçya’da demiryolu işçileri, sağlık emekçileri, öğretmenler ve postacılar greve hazırlanıyorlar. Yaklaşık bir yıldır grevlerle sarsılan ülkede yeni bir grev dalgası daha geliyor. Birçok sendika, grevler sonucunda büyük zaferler elde ederken, hâlâ kazanılmamış bazı talepler için yeni grevler planlanıyor.
Dostlar sanırım tarihi günlere tanıklık ediyoruz. Grev dalgası yani bu seferki çomak İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi çanları çaldırmış olmalı ki sistem alarmda… Hükümet, “yaşamı korumak” adıyla aslında sömürüye dayalı bu sistemi korumak için (grevler sırasında kamu hizmetlerinin belirli bir seviyede tutulmasını öngören ve bazı işçilere çalışma zorunluluğu getiren) yasa tasarısını parlamentoya sundu. Haliyle sendikalar, bazı sendika üyelerinin grev sırasında çalışmaya devam etmelerini gerektirecek tasarıyı “antidemokratik, uygulanamaz ve yasadışı” olarak niteledi. Tasarı onaylanırsa sendikalar üst mahkemeye başvuracaklarını, İşçi Partisi de iktidara geldiklerinde iptal edeceklerini açıkladı. İktidarı bekleme şimdiden bastır hacı!
Dostlar Muhafazakar Başbakan Thatcher döneminden başlayarak tırpanlanan ve elde küçülmüş olarak kalan sosyal haklarımızı korumak ve sonrasında büyütmek için bu antidemokratik tasarıya karşı çıkmalı ve grevleri desteklemeliyiz. Hangi partiden olursa olsun bölgemizdeki milletvekillerine protesto e-postaları göndermek, grev ziyaretlerinde bulunmak ve gösteri yürüyüşlerine katılmak her zaman işe yaramıştır inanın. Gelmekte olan dev grev dalgası da önündeki bütün bendleri aşabilecek o bileği bükebilecek güçte. Biz de elimizden geleni ardımıza koymamalıyız!
***
Heykeltraş ve yazar dostum Fergül Yücel’in de jüride olduğu, ödüllü “Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması”nı buradan da büyük bir keyifle duyurmak isterim. GİK DER ve Rengin Kadın Korosu’nun organize ettiği yarışmada konu serbest olup, öykülerin 31 Mart’a kadar renginkadin@gmail.com’a gönderilmesi gerekiyor. Yarışmaya katılan seçilmiş öykülerin bir kitapta buluşacağı da duyuruldu. Ayrıntılı bilgi 07896 077968’den alınabilecek. Göçmen kadınların penceresinden öyküleri okumak için sabırsızlanıyorum. Umarım bu yarışma gelenekselleşir. İleride çocuklara yönelik ve/veya konusu göç-göçmen olan yarışmalara da sıra gelir. Göçmenlik serüvenimizde bizi en iyi biz anlatırız. Sözlü tarihimiz uçup gitmeden yazıya dökülmeli değil mi dostlar?
- Robinson, İşçi Partisi’ni etkiler mi ?
- Nereden çıktı bu veraset vergisi ?
- Türkiye’den, İngiltere’de emlak ve banka kredisi almak olası
- Singer dikiş makinesi tatilde
- 1 Eylül “Dünya Barış Günü” kutlu olsun
- Londra’da direnişin karnavalı Notting Hill başlıyooor
- “Bir de sütlü kahve söyle”
- Uçakta sıvı yasağının asıl amacı, “terör” korkusunu kamçılamak
- “İngiltere’de ırkçılık var mı ?” diye sordunuz
- Dr. Özkan Hıfzı’nın ardından…