Son zamanlarda Türk sporu üzerinde büyük oyunlar oynanmaya başladığı ve bu durumun kaygı verici olduğu görülmektedir.
Fazla sesin çıkmadığı ancak hangi takımların nasıl Süper Lig’e çıktığı herkes tarafından bilinen, alınacak madalyaların kendi başarıları olarak lanse edilerek siyasiler tarafından kullanılmak istenmesi ve bu hırsla bazı denetlemeleri göz ardı ederek Türk sporuna dünyada dopingci ülke olarak bakılmasına olanak verilmesi, gece yarısı atamaları ile bir anda Federasyon Başkanları değiştirerek şikeyi cezalandırma yerine başkalarının inisiyatifine bırakarak yine ülkece zor duruma düşmemize olanak sağlanan ortamların hepsi kontrolü ele geçirme hırsından kaynaklanıyor. İstanbul Olimpiyatları için yapılan başvurunun kazanılmayacağı bir bakıma belli iken yine de son dakika bir değişiklik olur mu diye umutla bekledik. İstanbul’un kazanmasını siyasi bir kazanç olarak kullanılacağı gerçeği, yarışın kaybedilince bir yenilgiye dönüşmesini de kaçınılmaz yaptı.
Toplumsan sorunların her zaman için duyarlı futbol seyircisi tarafından statlara taşınarak tribünlerde slogan haline getirilmesi çok geçmişe dayanır.
Ancak Gezi olayları sonrasında bu dönemin siyasetçileri tarafından hazmedilemeyerek bu kez duyarlılık engellenmeye çalışılıyor.
Bugün aleyhinize olan tribünlerin yarın doğru bir davranışta lehinize olabileceğini unutmadan hareket etmek gerekirken, suni olarak yaratılan sorunlar sonrasında statlar polis kontrolüne geçirildi. Türk halkı bir kez daha baskı ve polis copu gölgesinde maçlar izlemek zorunda kalacak. Ha slogan atılacak mı? Elbette atılacak ama bu belki de bir müddet sonra polisin aldığı talimatlar sonrasında ancak izin verdiği sloganların atıldığı bir ortam olacak.
Rize’de verilen ayrı havuzlarda yarışma haberini müjde diye yansıtan bazı basın çevreleri herhalde sahlarda da ayrı tribün haberini müjde olarak vereceklerdir.
Milli takım olayında da aynı oyunlar oynanmakta bu işi beceremez diye bağıra bağıra söylediğimiz Abdullah Avcı göreve getirilerek bazı rantlar elde edilmeye şekil olarak siyasi bir güç elde etmeye çalışılarak bugünkü duruma gelinmiştir.
Türk Milli takımı için yabancı antrenörler konuşulmaya başlayınca da tek çıkış yolu olarak Fatih Terim olayı ortaya atılmış ve yeni bir ortam yaratılarak başarısızlık örtbas edilmiş ve dikkatler başka yöne çevrilmiştir.
Galatasaray Fatih Terim’i kapı önüne korken gerçekleştirdiği profesyonel tutum ile ‘kulübün kimselerin kontrolüne vermeyiz’ olayını da ortaya koymuştur.
Talimatla yönetilen bir Başkan ve onun himayesinde bir Antrenörün Galatasaray’a olan yararı tartışılır olduğundan Aysal ve ekibi gerekli olanı hiçbir tereddüt etmeden gerçekleştirerek hem Türk futboluna hem de Galatasaray’a yakışır bir davranışta bulunmuş, halen sporu siyasetten uzak tutmaya çalışan kişilerin mevcut olduğunu da göstermişlerdir.