İnsanlık tarihinin en eski anlatılarından 21. yüzyılın kişisel gelişim kitaplarına kadar her yerde anne ve baba olmanın zorluklarından söz edilir. Bu anlatıların ötesinde, gerçekliğin kavurucu acısı belki de çocuklarımızı kucaklarımıza ilk alışımızda kendini hissettirir. Tüm güzel duygulara eşlik eden tek bir sözcük: ENDİŞE
Ergenlik süreci ile birlikte endişeler büyür ve zaten son derece zor bir rol olan anne ve baba rolünün yanında ebeveynler yeni bir kimlik arayışı içine girer. Bu arayış sonucunda yanlış tercihler yaparak çocuğumuzun öğretmeni de olabiliriz, arkadaşı da…
Çocuğumuzun karşısında edindiğimiz her yeni rol ebeveynlerin fark etmediği bir baş dönmesini getirir. Ebeveynler yaşları ve deneyimleri itibarıyla yaşadıkları baş dönmelerini kolaylıkla atlatabilirken ergenler anne ve babanın zaman zaman arkadaşça bazen de bir öğretmen gibi davranmasını asla anlayamazlar ve bu süreç çok ciddi bir biçimde ebeveynin çocukları ile olan ilişkisini tüketir. Özellikle sınav hazırlık dönemleri ve okul sürecinin tamamında ebeveyn ders çalışma ile ilgili müdahalelere başladığında evde ya sessiz bir direniş başlar ya da çarpan kapılara bağrışlar eşlik eder. İşte ebeveynlikten öğretmenlik rolüne geçiş yapılan ailelerde görülen tükenmişlik sendromu burada başlar.
Oysaki “Dünyada muhteşem tek bir çocuk vardır ve her anne-baba ona sahiptir.” ve çocuklar çok sonra fark ederler ki “Dünyada muhteşem tek bir ebeveyn vardır ve her çocuk ona sahiptir.” Kapıların çarptığı, bağrışların yükseldiği evin içinde çok bilinmeyenli bir denklem gibi duran bu sözü hayata geçirmek profesyonel bir yaklaşımla son derece kolaydır.
Düzenlenmiş ilişkilerle ebeveynler çocuklarının gözünde dünyanın tek muhteşem ebeveynleri olarak hayatlarını sürdürürler. Düzenlenmiş bir ev hayatı ve buna bağlı bir yaşam başarısı bir ergenin kendisiyle ilgili süreçlerde kendi kararlarını alması ile başlar. Ergenlik belalı bir süreçtir. Bu süreçte çocuğun özdeşleşim kurduğu karakterlerde değişimler yaşar. Onun rol modeli yaşamının önceki süreçlerine göre farklılaşmaya başlar. O artık gözü annesinde, babasında ya da öğretmeninde olan bir “looser” değildir. Çünkü ergenlerin dünyasında anne ve baba ile özdeşleşim kurma ve öğretmenlerin gözde öğrencisi olma durumu son derece puan kaybettiren, ergeni arkadaşlarının gözünde hiç seviyesine indiren yaklaşımlardandır. Her ergen arkadaşlarından oluşan sosyal çevrede dışlanma riskini sıfıra indirmek için bu davranışlardan uzak durur . Onun arkadaşları vardır. O artık büyümüştür. Bütün bunlara rağmen de içsel bir başarı duygusu ergene eşlik eder.
Bu içsel başarı duygusunu harekete geçirmek, öğrenci koçunun bilinçli bir şekilde tasarlanmış bir yolculukta öğrenciye eşlik etmesi ile mümkündür.
Koçluk nedir sorusunu yanıtlamadan önce koçluk ne değildir sorusunu yanıtlamak daha sağlıklı olacaktır. Koçluk kesinlikle ve kesinlikle bir yetişkinin ergene reçeteler yazdığı bir ilişki tarzı değildir. Çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi ergenin yaşadığı kimyasal ve psikolojik değişim onun didaktik söylemlere duyduğu nefreti pekiştirmektedir. Yine tekrar edecek olursak, bu nefretin karşıtı olarak da içsel bir başarı duygusu da onunla birliktedir. İşte koçluğun sihri burada devreye girer. Koçluğun bilinçli olarak tasarlanmış yolculuğu sayesinde didaktik ebeveynlerin iç bunaltıcı öğütlerini ergen kendine yine kendi söylemeye başlar.
Bu süreç için sihir sözcüğünü kullanmakla birlikte şunu da belirtmek gerekir ki öğrenci koçu aldığı eğitim ve deneyimiyle götürdüğü bu süreçte sınanmış bir bilimsel yöntem izler. Bu yolculuk, koçun yanı başında yürüyen öğrencinin macerasıdır. Senaryo da ergene aittir. Koç sadece senaryonun oluşturulması için doğru soruları sorar.
Ergenlik bunalımlarına, okul başarısızlıklarına, hayatın ve derslerin plansızlığına elveda demek bir öğrenci koçuna merhaba demekle başlar…