ve kutlamalar ile dolu dolu geçen bir haftanın sonunda geçen haftalarda da dikkat çeken birbaşka konu….
Mülteciler ve Ruanda… 2014 yılında Avusturalya’ya göç eden mültecilere;
1)’ Gelinen yere geri dönme’, 2) ‘Papua-Yeni Gine’ye gönderme’ seçeneklerinin sunulması, Danimarka’nın benzer bir uygulamayı pandemi sırasında meclisinden geçirmesi, Avrupa’nın mültecilerle ilgili güncel siyasetini: ‘Sorun benim değil başkasının sorunu’ olarak şekillendiriyor.
İngiltere’de de geçtiğimiz günlerde benzer yasa tasarısı kabul edilmişti; deniz yoluyla ve kaçak olarak ülkeye izinsiz giren ‘bekar’ mülteci erkeklerin,10 bin mil mesafe uzaklıktaki Ruanda’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştı.
Yasa tasarısı ‘seçerek alma’ parametresi ile aslında kaçak yollar ile gelmiş olan bekar ve-çoğunluğu vasıfsız erkekleri uzaklaştırarak, iç kaynakları daha tedbirli ve asıl ihtiyacı olanlara paylaştırma kararına dayanıyor.
Bunda, hem daha önceki yıllarda yaşlarını 18’in altında göstererek ülkeye kaçak olarak giren mültecilerin, hem de sadece geçen sene, deniz yoluyla 17 bine yakın göçmenin İngiltere’ye sığınması etkili oldu..
Tüm bunlar düşünüldüğünde aslında İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin alınan kararlarda haklılık payı olsa da, ele alınması gereken pek çok nokta var. Öncelikle: mülteci sorunu artan savaşlar ve azalan doğal kaynaklar ile günümüzde ‘istenmeyen’ sorunların paspas altına, yani millerce uzaktaki ‘Güvenli’ bölgelere itmek ve orada yaşamalarını sağlayacak bir destekle devam edeceklerine söz vermek hiçbir ülke için çözüm değil. Çünkü bu sorun birkaç sene içerisinde çözülebilecek bir durum değil.
Yarın, bugünün ‘Güvenli’ ülkesi olarak adlandırılan yerlerin de alt üst olamayacağının bir garantisi yok ki o zaman bu göç dalgası artarak geri dönüp Avrupa’ya çarpacağı kesin. Kötü giden ekonomiler, vergiler, borçlarla bu bir Nostradamus kehaneti olarak bile değil gerçek anlamda hız kesmeden yükselen bir tsunami gibi Avrupayı tehdit etmesi kaçınılmaz.
Yani küresel anlamda gelişmekte olan ülkeleri de kapsayacak, ekonomiye can katacak kararlar alınmazsa, bu durum pekçok ülkeyi bu kez tam anlamıyla daha da çok etkileyecek.
Konunun diğer kısmı ise, ‘anlık görünmezlik iksiri’ ile Afrika’nın bir ucuna istenmeyen mültecilerin yollanması sorunu çözmekten ziyade artırmak da. Gönderilen ülke tarihte, göz altında tutulanlara yapılan işkenceler, tacizler ve saldıralarla ünlü iken Ruandanın güvenli bir yer olduğuna inanmak güç.
Zaten kendi adalet ve yasama sistemi olmayan, kendi sistemini kapalı kapılar altında bildiği gibi yürüten ülkelerden biri. Benzer uygulmayı yapan Avusturalya’da sınır dışı ettiği göçmenleri; taciz, intihar vakaları, cinsel saldırı, zihinsel sağlık sorunları gibi olaylarla gündemde olan Nauru ve Manus adasına göndermiş ve başta Uluslarası Dünya Af Örgütü olmak üzere birçok Sosyal Kurumun tepkisini çekmişti.
Nitekim geçen haftalarda, İngiltere’de de bu durum karşısında çareyi intihar etmekte bulan mülteciler gündem olmuştu. Nedenler anlaşılabilir gibi gözükse de, doğdukları toprakları kendileri seçmemiş milyonlarca mağdur insanın ölümüne, okyanusla yaptığı savaşı kazanıp, insanlıkla yaptıkları savaşı kaybetikleri bir savaşta arafta kalmaları.
- Markerspace Projesi ile Sizde Hobinizi Geliştirin
- Enfield Belediyesinden Hane Halkı Destek Fonu
- Hackney Belediyesi’nden Yaz Etkinlikleri
- Islington’daki Yaz Aktiviteleri
- Yaşam Maliyetlerine Destek
- Hackney Money Hub
- Belediyeden Ailelere Destek
- Koruyucu Aile Programı
- Acıyı Yaşamak İçin Aynı Milletten Olmak Aynı İnancı Paylaşmak Gerekmez
- Deprem ve imar