Uzun zamandır takip ettiğim ve üzerinde düşündüğüm bir konuyu bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Maalesef, psikolojik desteğe herkes her an istediği gibi ulaşamıyor ve bunun birçok sebebi var. Örneğin, İngiltere’de çok uzun bekleme süreleri mevcut. Bekleme süresi aşılmış olsa, her bireyin yardım arama süreci ve beklentisi farklı. Türkçe konuşan toplumda hâlâ yaygın olan “Ben deli miyim?” yaklaşımı da maalesef bir başka engel. Bu konularla ilgili birçok araştırma ve gelişmeler var. Örneğin, benim bir araştırma alanım Türkçe konuşan toplum ve bu toplum içinde kronik ağrı yaşayanlar için psikolojik tedaviye ulaşmanın engelleri üzerine odaklanıyor. Kronik ağrı bölümünde çalıştığımda, birçok araştırma psikolojik desteğin faydalı olduğunu gösterse de, bizim toplumumuzda bu desteğin alınmasının ve kullanılmasının ne kadar zor olduğunu fark ettim ve inceledim. Tedaviye ulaşmanın kültürel, bireysel ve sistematik birçok engeli olduğunu kanıtladım. Durum böyleyken, sosyal medyada paylaşılan psikolojik bilgiler, bu ulaşılamayan desteği daha geniş bir kitleye ulaştırıyor. Ancak, bu durumun amacını biraz aştığını düşünüyorum.
Teşhisler, bilgiler, stratejiler ve öneriler konusunda birkaç belirti ele alınıyor. Bunların hepsi gayet iyi ve anlıyorum, ancak mesleğimde 15 yılı geride bırakmak üzereyim ve şunu diyebilirim ki, zamanla bu genel bilgilerin faydadan çok daha ağır sonuçlar doğurabileceği durumlar olabiliyor. Örneğin, depresyonda olan bir bireyin temiz havada yürüyüş yapmasının olumlu etkileri yıllarca araştırılmış ve biyolojik, sosyolojik, psikolojik alanlarda kanıtlanmıştır. Ancak bu kanıtlanmış olsa da, bu herkes için bu kadar kolay değildir. Bir bireyin yardım arama davranışları, sosyal, ekonomik durumu, aile geçmişi ve ailesinin mevcut durumuna kadar birçok faktöre bağlıdır. Bu unsurlar göz önünde bulundurulmadan uygulanmaya çalışılan strateji ve öneriler, kişinin kendini daha kötü, yetersiz ve başarısız hissetmesine neden olabilir. Çocuklar konusunda verilen sosyal medya tavsiyeleri ise beni daha da endişelendiriyor, çünkü ebeveynlere, gözlemlediğim kadarıyla, sürekli bir endişe ve yetememezlik duygusu dayatılıyor. Bu durumun etkileri, ya aşırı korumacılığa ya da ebeveynlerin kendilerine olan güvenlerini tamamen yitirmelerine yol açabiliyor.
Psikolojik desteğin bu kadar basite indirgenmemesi gerektiğini de düşünüyorum. Bir uzman, belirtileri birçok alandan değerlendirip farklı belirtileri ayırt ederek buna göre tedavi ve destek planı oluşturmalıdır. Sosyal medya çoğunlukla tek bir profesyonel tarafından sunulan bilgilerle dolu, ancak insan ruh sağlığının bu şekilde dar bir kategoriye sıkıştırılması, hem yetersiz hem de tehlikelidir. Sağlık uzmanları, gerektiğinde diğer meslektaşlarıyla iletişim kurarak bütüncül bir anlayış ve tedavi programı uygulamalıdır. Sonuç olarak, sosyal medya ilk aydınlanma ve bilgilendirme açısından verimli olabilir, ancak tedavi veya uygulama aşamasına geçildiğinde mutlaka bir uzmana danışılmalıdır. Hepimiz farklıyız; tek bir kalıba sığmayacak özelliklerimiz ve dayanıklılık kapasitemiz var, bunların da dikkate alınması gerekir.
Bilinçli bir sosyal medya kullanımı dileğiyle,
Dr. Gözde Arslan
- Siz Hiç Gökkuşağı Kelebeğini Gördünüz Mü?
- 7-8 Yaşındaki Çocuğunuz Aniden Huysuz mu Oldu? Adrenarş: Ergenlik Öncesi İlk Hormon Dalgası
- Başarılı Bir Hayatı Ne Belirler?
- Nöroçeşitlilik Onaylayan Terapi
- Nöroçeşitliliğe Sahip Öğrenciler Için Sınav ipuçları
- Zihinsel Sağlık Farkındalık Haftası- 13-19 Mayıs 2024
- Mükemmeliyetçilik, başarı ile ilişkili derin bir kişilik özelliğidir
- Dünya Otizm Farkındalık Günü
- Otistik Çocuklarda ve Gençlerde Zorlayıcı Davranışlar
- Norodiverjan Paradoksu