Küçücük bir olayın başarılmasının ardından zafer çığlıkları atıldığını sürekli görürüz. Üstelik çığlıkların ardından bu işin sulandırılıp o sarhoşluk içerisinde yalan yanlış işler yapıldığını, özünden dönen eski halini aratan, tanınmayacak bir kılığa bürünüldüğüne birçok kez şahit olmuşuzdur. Dünya geneline bakıldığı zaman özellikle üçüncü dünya ülkelerinde seçim kazanan politikacıların halka rağmen işler yapmaya başladığını ve bir müddet sonra diktatörce ülke yöneterek, halktan uzaklaştıklarının farkına vardıklarında halkın çoktan içten içe hazırlanıp iktidarı alaşağı etme konusunda karar verdiğini dahi öğrenemeden şakşakçıların alkışları arasında hazin sona ulaştıklarını biliyoruz. Mustafa Kemal ve arkadaşları dünyada eşi benzeri çok az görülen muhteşem bir zaferi kazandıktan sonra hiçbir zaman halktan kopmadan, elde ettikleri gücü kötüye kullanmadan tüm ulusa hizmet vermeye devam etmişler yaşadıkları müddetçe ve sonrasında her zaman için dürüstlükleri ile anılmışlardır.
Hiç bir kimsenin ahlaksızlık, kayırmacılık, hırsızlık gibi olaylarla suçlayamadığı ve yaptıkları ile övünme yerine her gün bir başka güzelliği halka mal etme yolunda uğraş veren bir çizgiden ayrılmamış olmaları, ne kazandıkları zaferler ne de içtikleri rakının onları sarhoş edememiş olmasındandı. Onca savaş kazanmışken bir anda askeri üniformayı çıkararak ‘yurtta sulh cihanda sulh’ anlayışını benimsemiş olması Atatürk ve arkadaşlarını bir diktatör bir insan katili veya kötülük sembolü olarak tanıtma fırsatını kimselere vermemiştir.
Sadece askeri üniformayı çıkarmış veya giymemiş olmak da kişileri diktatör olmaktan kurtarmıyor.
Bugün için Amerikan Başkanları ve başka ülkelerin başbakanları kendilerinden nefretle söz edilen kişiler olmayı sürdürmeleri bunun en açık örneğidir.
Türkiye Cumhuriyeti birbiriyle kaynaşmış insanların yaşadığı bir ülke ve tüm dünya ülkeleri ile de dostça ilişkiler içerisinde olmayı benimseyen bir çizgiden ayrılmadan hareket etmeli savaşın sadece kendini koruma anlamında yapıldığı zaman haklı tarafının olduğu ondan başka hiçbir nedenin insanların ölümüne yol açacak bir ortamın yaratılmasını haklılık durumu yaratmayacağını unutmadan hareket edilmesi gerektiğini unutmamalıdır.
Bunu hatırlatmak ve benliklere iyice işlemek de bizlerin görevidir.