
Geçen yaz Anadolu yollarında az zamanda çok yol kat ettim. Kimliği karakteri olan tarihi, güzel şehirler gördüm. Bu kadar gezip görmüşken yazmamak, paylaşmamak olmazdı. Serde gazetecilikte var, biraz eleştirel gözle bakmamı normal karşılarsınız sanırım. Geçen hafta başladığımız yazıya bu hafta devam ediyoruz…
Kayseri – Konya arasındaki yol Türkiye’nin en virajsız düz güzergahı. Direksiyonu yarım tur çevirmeden saatlerce gidebiliyorsunuz. Bu gezide yol üzerinde bulunan Kapadokya’yı pas geçtik. O nedenle dünyanın en güzel yerlerinden biri olan bölge hakkında yazmayacağım. Fakat henüz görmediyseniz ‘dünyada boşuna dolaşıyorsunuz’ diyeyim, varın gerisini siz düşünün….Uzun yıllar önce ziyaret ettiğim ve kapalı olduğu içini göremediğim Mevlana Türbesi’ni görmek bu yıl kısmet oldu. Anadolu’nun büyük düşünce adamı Mevlana şöyle diyor; “Gel, gel, ne olursan ol yine gel/ İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel/Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir/Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...” Yolumuz düştü, gittik…..Mevlana gibi büyük bir düşünce adamının mekanını daha mistik ve görkemli bekliyordum. Çevre düzenlemesinin özensiz etkisinden olsa gerek hayal ettiğim mekanı göremedim. Bir yanı otopark açmak için yıkılmış binalar diğer yanı ise hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu. Mistik bir atmosfer bekliyordum bulamadım, Mevlana’ya yakışmamış bence. Konya’da görülmesi gereken daha onlarca çok güzel ve değerli tarihi eser var. En az bir gece kalıp Konya’yı hakkını vererek gezmek gerek, yol üstü olduğu için bir kaç saat kalıp devam ettik. Meşhur etli ekmeğinin tadına bakmayı da unutmadık….
Konya’dan Afyon’a doğru araba sürdüğünüzde Türkiye’nin en yoğun tır güzergahına çıkıyorsunuz, dikkatli olun. Ağustos ayında Konya ilinin girişinde ve çıkışında iki kez dolu sağnağı içinde kaldık. Yollardan seller aktı, on metre önümüzü görmek mümkün olmuyordu diyeyim siz anlayın. Türkiye’de iklim çok değişmiş. Akşam konaklama hedefimiz Denizli olduğu için Çay üzerinden Dinar’a döndük. Denizli sanayi ürünlerini İstanbul’a ve Anadolu’ya taşıyan tırlar buradan geçiyor, üstelik yol henüz tek şerit ve eski asfalt. Doğu’dan Batı’ya memleketi asfalt ağlarla döşeyen hükümet bu kadar ihtiyaç duyulan bir yolu nasıl görmemiş?
1986 yılından itibaren hemen her yıl ziyaret ettiğim Denizli’yi bu defa çok farklı buldum. Oto yollar şehir dışına taşınmak yerine yer altına indirilmiş, şehrin içine gömülmüş, değişik bir uygulama. Onlarca kez gördüğüm Pamukkale’ye bu sefer uğramadık. Hierapolis Antik Kenti ve sıcak su kaplıcaları ile ünlü Pamuklale ölmeden görülecek yerler arasında. Yüksek dağlar ve geçitler aşılarak gidilen Denizli – Muğla yayla yolları şöförlerin keyif alacağı cinsten. Yol çalışması tamamlanmamış, dikkatli gitmek gerek. Bir kaç gün Ege’nin serin sularında yüzdükten sonra, İzmir’in en meşhur ilçesi Selçuk’a uğradık. Dünya’nın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı, dünyaca ünlü Efes Harabeleri, Hıristiyanlığın Haç Merkezi ‘Meryem Ana Evi’ ve Şirince Köyü bu küçük ilçede. Şirince, gerçekten ‘şirin’ bir köy, ortada hediyelik eşya dükkanlarından ve restoranlarından geriye normal köy evi kalmasa da doğası ve mimarisi ile halen güzel. Efeler diyarına uğrayıp, Aydın Ortaklar’da çöp şişin ve Şirince yerel şarabının tadına bakmasak ayıp olurdu…
Bu yazıda konumuz karayolları olduğu için bitirişi yeni açılan İzmir – İstanbul otoyolu ile yapacağım. Türkiye’nin en yoğun kara karayolları arasında bulunan İstanbul- İzmir güzergahı geç kalmış bir çalışma. Gidenler bilir, önceki yıllarda İzmir’den İstanbul’a araçla gitmek gerçekten bir işkenceydi. Şimdi yeni bir yol yapılmış, sekiz saatlik yol üç buçuk saate düşmüş. Henüz tesisler tamamlanmadığı için yol kenarları boş. Geçiş ücreti çok pahalı olduğu için şimdilik fazla tercih edilmiyor. Eski yolun kenarlarında küçük çardaklarda, tarhanalar, ballar, meyveler kavunlar ve envai çeşit zerzavat satılırdı. Dinlenmelerde, molalarda yada gittiğimiz yerlere anlamlı hediyeler almak için buralarda durup alış veriş yapardık. Otobüs yolculuklarımız sırasında günün ilk ışıklarıyla durulan, Susurluk Yörsan Tesisleri’nde çift kaşarlı tost yediğimiz günleri özleyeceğiz. Aydın’dan incir, Manisa’dan üzüm, Balıkesir’den kavun, Bursa’dan zeytin ve kestane şekeri alınırdı. Yolun yeni olması etkisiyle dört yüz elli kilometre gidilen otoyolda benzin bulursanız şükredin. Sadece bir şirkete verildiği izlenimi veren dinlenme tesislerinin inşaatları devam ediyor. Otoyola girince çıkmak zor, bu nedenle kocaman beton bloklar olarak inşa edilen dinlenme tesislerinin bir köşesine küçük yöresel alış veriş yerleri eklense hiç fena olmaz. McDonald’s tadında fast food işletmeler bu güzergaha hiç yakışmayacak. Yeni haliyle İzmir- İstanbul otoyolu Ege’nin ortasından dağlar kesilerek gidilen, çevreden izole olmuş bir yol olarak kalacak. Uzak Doğu’dan Çin’den Akdenize uzanan İpek Yolu, sadece bir yol değildi, bir kültürdü. Doğu Karadeniz’de olduğu gibi yaşam alanlarını bıçakla kesen, çevreye kültüre uyumlu yapılmayan oto yollar, mesafeleri ne kadar kısaltsalar da çok sevilmiyorlar.
Ailecek yaptığımız yolculukta çok yol yaptık ve çok il gezdik, yorucu fakat güzel bir yolculuktu. Yollardan geçerken ‘ateş almaya gider gibi’ araç sürmemeye çalıştım. Yolculuk zamanını biraz uzatarak, keyifli kentler ve kasabalara uğramak, değişik lezzetler tatmak, hayatın akışına karışmak istedik….
- İstifa
- Vatan, Bayrak, Göç, UK
- Kış Soğuk Geçecek, Faturalar Sıcak Gelecek…
- Zil Çaldı, Okullar Açıldı, Eğitimde Eşitlik Şart
- Çocuk Yardımını Kimler Alabilir, Ne Kadar Alabilir?
- Yağmur Ülkesi İngiltere’de Su Krizi Kapıda
- Karbon Pasaportu ve Yardım Alanlara Yurt Dışı Kısıtlaması
- Birleşik Krallık, Kripto Para Yarışında Geride mi Kaldı?
- Yeni Sol Parti Yolda, Siyasi Dengeler Değişiyor…
- Emeklilikte Yoksulluk Kapıda mı?