Birleşik Krallık gündeminde geçen hafta en çok 23 Haziran’da yapılacağı açıklanan AB referandumu konuşuldu. Başbakan David Cameron, Londra’nın birlik içinde kalmak için talep ettiği düzenlemelerle ilgili olarak anlaşmaya vararak “özel bir statü” kazandığını, bundan dolayı da referandumda “canla başla AB’de kalınması için kampanya yürüteceğini” söyledi.
Hani mahallede yaşça büyük, fizikçe iri, çilli çocuklar çetesi olur ya… Diğer çocukların oyununu bozar, bilyelerini çalar durur hep… AB’yi hep buna benzetirim. Birleşik Krallık’ın başından beri AB’ye “Çıkarım ha!” diyerek blöf yaptığını düşünmüştüm. Her neyse sonuçta AB’den alacağını alan Cameron, başta kendi partisindekiler olmak üzere, AB karşıtlarını nasıl ikna edecek? Göreceğiz…
Cameron’un elde ettiği “özel bir statüye” göre; Birleşik Krallık göçmenlerin AB’deki kazanılmış haklarını kısabilecek, hiçbir zaman ‘siyasi entegrasyona’ zorlanamayacak. ‘Acil koruma sistemini’ devreye sokma hakkı olacak. Bu sistem, Londra’nın korunmasını, İngiliz şirketlerinin Avrupa içine taşınmaya zorlanmasının durdurulması ve İngiliz işletmelerinin Euro bölgesi dışında olduğu için ‘ayrımcılığa’ uğramamasını sağlamayı amaçlıyor. Özet olarak Birleşik Krallık’ın dirsek temasında olacağı AB içinde çıkarlarına ters bir durumda, yan çizme hakkı olacak. Örneğin AB, artık Birleşik Krallık’a dönüp, “Sendikal haklar konusunda çok gerisiniz! Lütfen yasalarınızı bizim standartlarımıza uydurunuz” diyemeyecek… Artık Birleşik Krallık biz emekçileri ilgilendiren “sosyal haklar”da AB içinde olmayacak ama diğer çocukların oyununu bozma ve bilye çalmada rol kapacak. Dostlar, İngiltere AB içinde kalsa n’olur, kalmasa ne? 23 Haziran’da “evet” derseniz de olur, “hayır” deseniz de.
REFERANDUM’UN ANKARA ANLAŞMASI’NA ETKİSİ?
Peki bizim toplum açısından bakılınca referandumda oyumuz n’olmalı? Dostum Avukat Muhammet Çankıran’a bu soruyu sordum. Çankıran’a göre; Birleşik Krallık AB’den çıkmaya karar verirse Türkiyelilerin Birleşik Krallık’ta çalışma ve sonrasında sürekli oturum elde etme hakkı tanıyan Ankara Anlaşması da kalkar…
Ankara Anlaşması, Türkiye ile o zamanki adıyla AET üyesi ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi ve iş hacmini artırmak amacıyla 1963’te imzalandı. 1973’te de AET’ye İngiltere ile birlikte 8 ülke daha katılarak söz konusu anlaşmayı tanıdılar. Türkiye’nin bu anlaşmayı (geri zekalı yöneticiler sayesinde) unutması ve diğer taraf ülkelerin de bilinçli olarak kulakların üzerine yatması sonucu Ankara Anlaşması 2000’lere kadar uygulama alanı bulamamıştı.
Birleşik Krallık, Ankara Anlaşması başvurusunu reddettiği Türk vatandaşı Abdülnasır Savaş’ı sınır dışı etmiş fakat 11 Mayıs 2000’de Lahey Adalet Divanı’nın verdiği kararla Savaş’a haklarını tanımak zorunda kalmıştı. Bir anlamda Türkiye ve onun Londra’daki temsilcileri mışıl mışıl uyurken, toplum üyelerinin bireysel mücadelesiyle bu anlaşma uygulamaya konmuştu. Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın bana gönderdiği verilere göre 2004’ten başlayarak 2015’e kadar toplam 4 bin 240 Türk vatandaşı Ankara Anlaşması’ndan yararlanırken, 285’i başvurusu reddedilmiş.
Birleşik Krallık’ın uygulamada getirdiği zorluklara rağmen uygulanan Ankara Anlaşması şimdi ise Referandum’da AB’ye Hayır çıkması durumunda topyekün kaldırılma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu bağlamda Türkçe ve Kürtçe konuşan toplum üyelerinin referandum’daki oy rengi de belli olmuş oldu: Birleşik Krallık aman AB’den çıkmasın!
- Soyguncu havayolu şirketlerine karşı kampanya
- Ankara Anlaşmalı öğrencilerin haklı kampanyası
- ‘Universal Credit’ dedikleri ?
- 2 Mayıs’taki oyum
- Oxford Street’de Urfa’daki işçileri desteklemenin erdemi
- Namık Kemal’in Londra’daki izi
- İngiltere’de emekli maaşı 50 paket sigara karşılığında
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (II)
- İki ülkede belediyecilik karşılaştırması (I)
- İngiltere laikliği sağlamlaştırıyor